İslamcıların yıllardır söylediği hikaye doğru değil

Emin Nedret İşli’nin yeni kitabı „Sahafname“ Kırmızı Kedi Yayınevi etiketiyle yayımlandı.

Kitap, İstanbul’un ilk şehir rehberinden edebiyat erkânının toplandığı Küllük Kahvehanesi’ne, toplatılan ilk dergimiz Cüzdan’dan ekslibrisin Türkiye serüvenine, edebiyat tarihini kitap kurdu bir sahafın yıllar boyu biriktirdiği belgelerden yola çıkarak okurla buluşturuyor.

İslamcı çevrelerin „bir gecede cahil kaldık“ ve “geçmişle bir gecede kültür bağımız koptu” türü iddialarının aksine dil devriminin fikri birikimin ve hazırlanılmış bir kültür hareketinin ürünü olduğu Türkiye’de sahaflık denilince akla gelen belki de ilk isim olan İşli’nin çalışmasında belgeler ışığında anlatılıyor.

İşte Nedret İşli’nin kitabında harf devriminin anlatıldığı o bölümler:

Cumhuriyet tarihinde harf devrimi 1928 yılı içinde gerçekleştirildi. 20 Mayıs 1928’de Beynelmi- lel rakamların kabulüne dair Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi (yürürlüğe girişi 1 Haziran 1929). 1 Teşrin-i sani 1928 tarihinde kabul edilen 1353 numaralı kanunla da yeni Türk abecesi kullanımı yasalaştı. 1928 yılının son aylarında uygulanmaya başlayan Latin har erinin yanı sıra 1929 yılı Haziran’ına kadar eski harferin kullanımı kanun gereği serbest bırakıldı.

On bir maddeden oluşan harf devrimi yasasının 3. ve 4. maddelerine göre 1929 yılı başından itibaren kademeli olarak yeni har erin uygulanması yaygınlaştırılacak, 1929 Haziran’ında eski harf kullanımı son bulacaktı. Yine harf devrimi yasasının 6., 7. ve 8. maddelerine göre devlet daireleri, müesseseleri, bankalar, şirketler, cemiyetler ellerinde bulunan eski har i kitap, kanun, talimat- name, defter, cetvel, kayıt ve sicil gibi basılı malzemeyi 1930 yılı Haziran ayına kadar kullanabilecekti. Pul, para, hisse senedi, bono, tahvil gibi kıymetli evrak, hukuki kıymet taşıyan belgelerse geçerliliklerini sürdürdü.

1928 yılı sonuyla 1929 yılı başlangıcında Türk basınında Osmanlıca ve Latin harfi, çift alfabeli yayınlar görülmeye başlandı. Bu çift alfabeli yayın faaliyeti 1929 yılı ortalarına doğru hızla azalarak yerini sadece Latin har eriyle basılmış eserlere bıraktı. 1928 yılı içinde Os- manlıca olarak dizilmiş irili ufaklı pek çok eser künye sayfaları ve kapakları Latin har i basılarak satışa su- nuldu. Bu tür eserlerin en önemlisi tarihin garip bir cilvesi kabul edilebilecek Tuhfe-i Hattatin isimli eserdi. Tuhfe-i Hattatin 1788 yılında vefat eden Müstakimzâde Saadeddin Süleyman Efendi’nin kaleme aldığı, Osmanlı coğrafyasında yetişmiş hattatların hayat hikâyelerini anlatıyordu. Kitabı yayına hazırlayan İbnülemin, “Harf inkılabından sonra eski har e son basılan kitabın ’Tuhfe-i Hattatin’ olması garib tesadü erdendir,” demişti.

II. Meşrutiyet döneminde harf ve imlâyı düzeltme hakkında yazılar, girişimler başlamıştı. 1914 yılında bir süre, özellikle Enver Paşa’nın Harbiye Nazırı olduğu dönemde özellikle ordu yazışmalarında Huruf-ı Munfasıla “ayrık har er” adı verilen her har n ayrı ayrı yazıldığı bir alfabe türü denenmişti. Sonradan daha da alevlenen bu tartışmalara Tahsin Ömer isimli bir yazar 1923 yılında İlmi ve Tarihi Esaslara Nazaran Har erimiz Latin Har erinin Aynıdır başlıklı bir kitap yayımlamıştı. Bunu 1924 yılında ünlü dilci ve sözlükçü Ali Seydi Bey’in “Latin Hurufu Lisânımıza Kabil-i Tatbik midir?” künyeli çalışması takip etti. 1928 yılı ortalarına doğru harf devrimi çalışmaları hızlanmış, İstanbul basını yaklaşmakta olan büyük değişime ayak uydurma, ona kendi hazırlama çabası içine girmişti. Aşağıda çevrim yazısı sunulan Burhan Cahid Morkaya’nın çıkardığı, mizahi Köroğlu gazetesinin Anadolu’daki bayilerine gönderdiği el ilanı, harf devriminin sanılanın aksine bir gecede yapılmadığını, gerek basında gerekse eğitim işlerinde çok önceden hazırlanılmış bir kültür hareketi olduğunu gösteriyor:

Muhterem Eskişehir Bayimize

Bir Kanunsâni tarihinden itibaren bütün gazeteler yeni har erle çıkacaktır. Halkımızın yeni har ere alışması için şimdiye kadar alfabe neşri ve yeni yazılarla havadis derci suretiyle çalışan ve bu mesaide muhterem bayilerden çok yardım gören Köroğlu gelecek Çarşamba nüshasında fevkalade tarihi bir resmi üç renkli olarak basacak ve mündericatı kamilen yeni har i havadislerle doldurulacaktır. Şimdiye kadar muhterem bayilerinin gayreti ve sevgili halkımızın rağbeti ile muva akiyetle çıkan Köroğlu bu nüshasıyla inkılâbın mühim bir adımına yardım edecektir. Bunun için namınıza gönderilen gazete adedinden fazla şahsınıza hediye olarak 50 nüsha takdim edilmektedir.

Muhterem karilerimizi yeni har ere ısındırmak için sarf ettiğimiz fevkalade mesaiye sizin de müzaheret ederek bu nüshanın revacı için elden gelen fedakârlığı ifâ edeceğinizden şüphe et- meyiz. Köroğlu Heyet-i idare ve tahririyesi bir aile efrâdı telakki ettiği muhterem bayilerinden bu himmeti esirgemeyeceklerine kâni’ olarak size selâm ve muva akiyet diler. Gayret bizden himmet sizden.

Silivrikapı’da Seyyid Nizam Tekkesi sülalesinden ve bir dergah geleneğinden gelen, Mülkiye Mektebi’nin 1912 yılı mezunlarından Burhan Cahit Morkaya sadık bir Cumhuriyet savunucusu olarak harf devrimini destekleyen bir yayın politikası izlemişti. 1949 yılına kadar yayın hayatında tutuğu Köroğlu gazetesini harf devriminin geniş halk kitlelerine ulaşmasını sağlamak amaçlı bir yayın politikası çerçevesinde tutmuştu. Sahip olduğu Burhan Cahit ve Şürekâsı isimli matbaada hem Köroğlu gazetesini çıkarır hem de halkın kolayca yeni har erle okuyup yazması için 16 sayfalık küçük okuma kitapları basardı. Köroğlu Neşriyatı’nın üçüncü kitabı olan Kör Kadı işte bu türdeki kitaplardandı. 1928 yılında basılan iri puntolu, imla hatalarıyla dolu bu hikâye kitabının konusu: “Eski zamanda herkesin işine, davasına bakan kadılar vardı. Bunlar medresede yetişmiş sarıklı hocalardan olurdu. Şeyhülislam kapısında ellerine birer berat verilir ve her kazaya bir tane yollanırdı. Ellerindeki beratı rüşvet vererek alan bu kadılar gittikleri yerde halkı kasıp kavurarak küplerini doldurur, dehşetli para vururlardı. Anadolu halkı böyle çok kadı görmüştür. Bunların yüzünden çok kahır çekmiştir. Bu kadılar içinde bir meşhur ’Kör kadı’ vardır ki ayak bastığı kazayı kül etmiş, halkı kasıp kavurmuştur. İşte hikâyesini yazacağımız kadı bu ’Kör kadı’dır,” şeklinde açıklanmaktadır.

Sanılan ve pek çok yerde dillendirilen “bir gecede cahil kaldık”, “geçmişle bir gecede kültür bağımız koptu” sözlerinin aslı astarı yoktur. Dil devrimi uzunca bir süre konuşulan, tartışılan bir fikri birikimin ürünü olup eski harferle ilgili bağlar birkaç sene sonra Latin abecesi yerli yerine oturana kadar koparılmamıştır.

Relevante Artikel

Back to top button
Cookie Consent mit Real Cookie Banner