YUNUS EMRE’Yİ TAHRİP VE GERÇEK YUNUS EMRE

Yunus Emre’nin Divan’ına, daha sonradan, onun olmayan bazı şiirlerin, “Yunus“ mahlası ile sokulduğu anlaşılıyor. Yunus Emre’yi koyu Sünni gösteren bu şiirler, eski Yunus divanlarında bulunmaz. Yunus Emre hem Sünnileri hem Alevileri sever. Yunus Emre tüm insanları sever. Ama gerçekleri yazmak ve konuşmak zorundayız. Hem kendimizi hem dünyayı kandırmak ve yalan uydurmak niye. Yalancının mumu yadsıya kadardır.  Yunus Emre’yi UNESCO dünyanın en büyük ozanlarından birisi saymış ve 1991’i, Yunus Emre yılı ilan etmiş.

Sahte Yunus Emre sayısı 7 adet

Bu durumda, “Çıkmış İslam bülbülleri, Öter Allah Allah deyu!“ biçimindeki şiirlerin sahte olduğu ortaya çıkar. Yunus Emre’yi Sünni göstermek gayretinde olanların eseri olan bu şiirler, ne yazık ki daha sonra bazı Yazmalarda Yunus adına kaydedilmiş ve “sahte Yunus“ların gerçek yunus gibi görünmelerine yol açmıştır.
Yunus’un şiirlerinin genel havasına uymayan, onun felsefesine ters düşen sahte Yunus sayısının 7’yi bulduğu sanılmaktadır. Bunlar Yunus Emre’nin ününden etkilenen, basit taklitçilerdir.

Kanunu Sultan Süleyman´ın Şeyhülislam’ı Ebussuud Efendi: “ Yunus Emre tam kafirdir“

Unutmamalı ki, Yunus Emre’nin “Cennet cennet dedikleri, bir ev ile bir kaç huri/ İsteyene ver sen onu, bana seni gerek seni“ şiiri 16.yüzyılda Şeyhülislam Ebussuud Efendi(1490-1573)  tarafından “tam kafirlik“ belgesi sayılmış, bu şiiri okuyanların katledilmesi için fetva verilmiştir. Ebussuud Efendi Yunus’un şiirlerini küfür yani kâfirlik işi saydı, bunları okuyanları da kâfir ilan etti.
Ebussuud diyor ki: Bazıları tekkelerde toplanıp “Cennet Cennet dedikleri/Bir ev ile birkaç Huri/İsteyene ver sen onu/Bana seni gerek seni” diyenler kâfirdirler, katledilmeleri dine uygundur.

Hatta bu Şeyhülislam bununla da yetinmeyerek  Allah’a yönelik şu dörtlüğü okuyanları bile öldürülecekler listesine aldı: “Sen bir ulu sultansın/Canlar içinde cansın/Çün ayan gördüm seni/Pinhan kapısı değil.”

Şeyhülislam Ebussuud Efendi sormuşlar : „Bir tekkenin mescidinde ,değişik kişiler genç oğlanlar toplanıp nağmelerle ,tevhit ederken ( tanrısal şiirler okurken) “ Cennet cennet dedikleri,bir ev ile birkaç huri/ İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni ( Yunus Emre’nin şiiri)” şeklinde beyit okusalar…dinsel olarak ne yapmak gerekir?“

Şeyhülislam Ebussuud Efendi cevap yani Fetvası: ‚‚Bunların halleri ve sözleri tam anlamıyla fuhuş olduğu gibi, cennet hakkında dedikleri kötü sözler de açık bir küfürdür. Bu kişilerin öldürülmeleri yasalara uygundur.Bu inançtan dönmezlerse kesinlikle öldürülmelidirler.“

Yunus Emre, Peygamber ve Hz. Ali sevgisi

Yunus Emre, Pir Hünkâr Hacê Bektaş-i Veli’nin düşüncelerini şiire dökerken, Hz. Ali’yi de sevgiyle, saygıyla anar. Bu saygı ve sevgi sıradan duyulan sevgiden ötedir. Yunus Emre, Anadolu’daki Alevi felsefesinin temeli olan Alevi söylencelerini, olduğu gibi almış, şiirlerinde sembol olarak kullanmıştır. Bu durum Yunus’un gerçek bir Alevi olduğunu kanıtlamaya yeter…

Yunus Emre; Hac olayına şöyle bakıyor:

“Çatış, kazan, ye, yedir
Bir gönül ele getir
Bin Kâbe’den yeğrektir
Bir gönül ziyareti

Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet bile
Elin, yüzün yumaz değil

Yunus Emre der hoca
Gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir“

Görüldüğü gibi, Yunus Emre, Hac için Mekke’ye gitmenin şart olmadığını, eğer bir insan gönül kırar, insanları darıltırsa, onun hacca gitmesinin boş olduğunu, insanları memnun etmenin Hac’dan daha üstün olduğunu açık açık dile getirir. Yunus’a göre, Hac insanın gönlüdür. “Benim Kâbem insandır“ fikri buradan kaynaklanır.

Namaz-Oruç

“Ben oruç, namaz için
Süci içtim esridim
Tesbih, seccade için
Dinlerim şeşte, kopuz.“

Yunus, burada:
“Beni, oruç ve namaz yerine şarap içip sarhoş oldum. Tanrıya anış ve secde için ise çalgı dinlerim“ diyor, Yunus Emre açık biçimde şeriatçı ibadet anlayışına karşı çıkmaktadır. Çünkü o, dinin dış yüzüyle değil, özüyle ilgilenmektedir.
Bir başka şiirinde şöyle anlatır:

“Aşk imandır bize gönül cemaat
Dost yüzü kıbledir, daimdir salat“

Yunus bu şiirinde, her işlerinin namaz kılmak derecesinde olduğunu vurgular ve şeriatı kabul etmez, onu geride kalan bir nokta sayar. Şöyle der:

“Dost yüzün göricek şirk yağmalandı
Onunçün kapıda kaldı şeriat.“

Kendi konumunu anlatırken de yine,
“Şeriat ehli ırak, eremez bu menzile“ diyerek kendisini onlardan ayırır.
Yunus Emre, dinin şekilci halinden kendisini ayrı sayar. İnancı, derinlere, içe yöneliktir. Giderek bütün inanç ayrımlarına karşı çıkar ve der ki:

“Puthane şaraphane
Mescit oldu gerçek cana“

Buna karşı çıkan şeriat yandaşlarıyla da savaşıma hazırdır:

“Şeriat oğlanları,
Nice yol keser bana
Hakikat denizinde
Bahri oldum yüzerim.“

Şeriatçıları bilgisizlikle suçlar ve önemli bir saptama yapar:

“Hakikatın kafiri, şeriatın evliyasıdır.“

Bu söz, şeriatın evliya gördüklerinin, gerçekte kafir oldukları biçimindede yorumlanabilir. Hakikat basamağında kafir sayılanların, gerçekte şeriatta evliya sayılanlarla aynı olduğu sonucu da çıkar. Her iki halde de, Yunus’un görüşleri, Sünni anlayışla asla bağdaşmaz.
Yine şöyle diyor:

“Oruç, namaz, gusül, hac
Hicabdır aşıklara
Aşık ondan münezzeh
Hassülhavas içinde“

Yunus, “Gayridir her milletten bu bizim milletimiz“ diyerek kendi yandaşlarını da açıkca ayırır. Sonra şöyle devam eder:

“Zahir suya banmadan
El, ayak derpenmeden
Baş seccadeye inmeden
Kılınır namazımız.

Ne Kabe ve ne mescit
Ne rüku ve ne sücut
Hak ile daim becit
Olur, münacatımız.“

Yunus’a da “Namaz kılmıyor“ diye suçlamalar yöneltildiği anlaşılıyor. Cevabı ise şudur:

“Abdestimiz namazımız
Doğruluktur taatımız“

Yunus’a göre, Alevilerin abdesti de, namazı da doğruluktur.
Yunus Tanrı’ya da şöyle seslenir:

“Cennet cennet dedikleri
Bir ev ile bir kaç huri
İsteyene ver sen onu
Bana seni gerek seni.“

Yunus’ta, en önemli düşüncelerden biri de Hacı Bektaş Veli’nin belirttiği gibi, insanın kendisini bilmesidir.

“İlim, ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır.“

Yunus Emre, okuyup belirli yerlere gelenlere de, en önemli oldunun insanın kendisini bilmesi olduğunu söylüyor. Bütün bu düşünceler, Alevi felsefesinin parçasıdır…
Yunus, hocalar ve o devrin danişmend denilen medrese öğretmenlerine de karşıdır. O, Üç buçuk kelime okumakla alim olunamayacağını, medreselerde gerçekl bilginin verilmediğini söyler. Böylece dönemindeki resmi eğitimide eleştirir. İnsanın kendisini tanımasını esas alan Yunus, kendini bilmeyen insanın bir hayvandan farklı olmadığını söyler. Bilgisizliğe ve cehalete Hacı Bektaş gibi şiddetle karşıdır Yunus. Yunus hocalara ve medrese bilginlerine karşıdır.
‘’Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldu’’ diyerek, onları da cahiller katrına sokar. Gerçek bilgiyi kendi yolunda görür…
Örneğin, Yunus bir şiirinde şöyle der:

“Sabr ile kanaati
Verip idim bunlara
Kırk kişi bir gömlekten
Başın çıkaran benim

O Kırklar’dan birine
Neşteri çaldım idi
Kırkından kan akıtıp
İbret gösteren benim“

Yunus’un bu şiirde anlattığı olay, Kırklar Meclisi’dir. Aleviliğe özgü çok meşhur ve temel kavramlardan birisidir.

Yunus Emre’nin Alevi geleneğine göre yazılmış bir başka şiiri de şöyle:

“Yetmiş bin yıl önceden
Yarattı Muhammet’i
Kendisi aşık oldu
Bahane bir yıldızdan

O yıldız ki var idi
Nerdeysi Adem canı
Ya bunca peygamberler
Anlamadım ağızdan“

Burada Yunus’un değindiği Alevi söylencesi, Muhammet ile Ali’nin aynı ışıktan yaratıldığına ilişkindir ve çok bilinir. Alevi inanışına göre, Peygamber ile Hz. Ali aynı ışıktan yaratılmıştır. Yunus da bunu yineliyor.
Bir başka şiirinde Yunus, Hz Ali’yi överken, bilinmezleri ancak onun çözeceğini söyleyerek, Ali’yi herkesten üste çıkartır. Yani bilgi şehrinin kapısı olarak onu görmüştür.

‘’Yürü var ebsem ol sen
Ne simarlık satarsın
Ali gibi er gerek
İşte bu sırra eresi…’’

Söz konusu sır, hakikat basamağıdır. Onun bilgisi ise velayetle ortaya çıkar. Ali ise velidir. Bu bilgiyi taşır.
Muhammet-Ali sevgiyi Yunus’ta bütün sevgilerden üstündür.

‘’Muhammet’i yarattı
Mahluka şefkatinden
Hem Ali’yi yarattı
Müminlere fazlından’’

Bu ve benzeri lafların, Yunus Emre’nin Alevi olmasının ötesinde, Alevi dedesi olabileceği gerçeği ortaya çıkıyor. Hacı Bektaşi Veli nefesini Taptuk Emre aracılığıyla alması, onun dede icazeti aldığının işareti sayılabilir. Zaten bir şiirinde kendisinden dede diye söz etmesi bunu kanıtlıyor:

‘’Yunus Dede’m aşklıdır
Eksiklidir, miskindir
Her kim yemez mahrumdur
Hânını Muhammet’in’’

Alevi inancının temeli olan dört kapı ve kırk makam inancı, Yunus’ta aynen dile getirilir.

‘’Dört kapıdır, kırk makam
Yüz altmış menzili var
Ona erene açılır
Velilik derecesi’’

Yunus Emre’de tasavvuf düşüncesi, Alevi inancına bağlı olarak yürür. Bu nedenle Yunus Emre, Sünni karakterli mutasavvıflardan ayrılır. Onda temel olan, Alevilik inancı ve felsefesidir.

Kaynak: Rıza Zelyut – Türk Aleviliği

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner