30 Yıl Sonra Yeniden Solingen

Alman polisi, Daniel S.’yi kundaklama suretiyle 4  Türkü öldürdüğü gerekçesi ile  son Solingen kundaklamasının zanlısı ilan etti. Bir arkadaşına cinayet teşebbüsü esnasında ‘Sieg Heil’ diye nazi sloganı atan Daniel S. tutuklandı. Solingen’de müzik alanında aktif, ‘SS’ yani ‘Nazi’ saç traşlı bir Alman. Ağır yaraladığı arkadaşı Rene A. ise neo-nazi müzik gruplarına düşkün bir isim. Solingen’de evi Molotof kokteyli ile yakılan, posta kutusuna gamalı haç çizilen bir Türk kadının da komşusu. Birbirinden ilginç gizemli ipuçları ile gündemimize oturan yeni bir facia.

‘Sınırsız keder bugün bizi ayrılmaz bir şekilde bir araya getiriyor: Türkler ve Almanlar, akrabalar, komşular, siyasi sorumluluğu olanlar, tek kelimeyle insan kardeşler. Saime Genç, Hülya Genç, Gülistan Öztürk, Hatice Genç ve Gürsun İnce’nin, sinsi bir insanlık dışılığa kurban giden beş masum insanın yasını tutuyoruz.’ Richard von Weizaecker, Alman Cumhurbaşkanı’nın 3 Haziran 1993 Amasyalı Genç ailesine mensup Solingen kurbanları için düzenlenen anma töreni vesilesiyle 30 yıl önce Köln Diyanet Camii’nde yaptığı konuşma. 

Ahmet Özay

Solingen, son 50 yıldır çatal ve bıçaklarıyla Türk ailelerin gönüllerinde taht kuran şehir.

Solingen birbiri ardına gelen yangınlarla Türk ailelerin yüreğinde derin bir yara.

Bu bıçak yarası değil, yangın yarası.

‘Sınırsız keder bugün bizi ayrılmaz bir şekilde bir araya getiriyor: Türkler ve Almanlar, akrabalar, komşular, siyasi sorumluluğu olanlar, tek kelimeyle insan kardeşler. Saime Genç, Hülya Genç, Gülistan Öztürk, Hatice Genç ve Gürsun İnce’nin, sinsi bir insanlık dışılığa kurban giden beş masum insanın yasını tutuyoruz. Tüm ülkemiz onlarla birlikte yas tutuyor. Anayasamızın ilk maddesi „Alman’ın onuru dokunulmazdır“ demez, „İnsanın onuru dokunulmazdır“ der. Mölln ve Solingen’de işlenen cinayetler birbiriyle ilgisi olmayan bireysel eylemler değil, aşırı sağcı bir iklimin sonucudur. Failler münferit olabilir, ancak bir anda ortaya çıkmadılar’ Richard von Weizaecker, Alman Cumhurbaşkanı 3 Haziran 1993 Amasyalı Genç ailesine mensup Solingen kurbanları için düzenlenen anma töreni vesilesiyle Köln Diyanet Merkez Camii’nde yaptığı konuşmada bu cümlelerle acılı cemaate sesleniyordu.

Bu ilk büyük facianın üzerinden 30 yıl geçti. 26 Mart 2024 sabaha karşı Solingen’de saat 02.47’de 10 kişinin yaşadığı binada Bulgaristan vatandaşı 4 Türk soydaşımız öldü, 3 Türk ağır yaralandı. Binada yanan, yaralanan ve evleri zarar gören aileler ve bina sahibi inşaat sektöründe çalışıyorlar. Bina resmen bir Türk iş adamının eşine ait.

Olayın duyulmasıyla Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Başbakanı Hendrik Wüst etkili oldu. Solingen Belediye Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Dış Politika Temsilcisi Çağatay Kılıç ile Türkiye Cumhuriyeti Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar ve Düsseldorf Başkonsolosu Ali İhsan İzbul ardı ardına yayınladıkları taziyelerle ‘facianın’  dramatik boyutlarına dikkat çektiler.

Türk diplomatlar olayın duyulmasının hemen ardından aileler ile temas kurdular. Alman ve Bulgar makamları ile temasta kaldılar, kundaklanan binayı ziyaret ederek yapılan resmi matem merasimine katıldılar.

Yangının üzerinden  iki gün geçtikten sonra yetkili Wuppertal Savcısı Heribert Kaune Gerbart, yangının ‘kundaklama’ sonucu meydana geldiğini resmen açıkladı, bir Cinayet Komisyonu kurulması kararlaştırıldı.

Türk Vekiller Almanya’da

Kundaklama Almanya ve Türkiye’de olduğu gibi Bulgaristan’da da büyük infial yarattı. İnfialin gerçek nedeni, yangının sonuçlarından öte olaya Türkiye’nin müdahalesi ve facia haberlerinin Türk basını tarafından duyurulmasından kaynaklanıyordu. Yani Bulgaristan bu katliamı kendi diplomatlarından değil Türkiye’den öğreniyordu. Bulgaristan Türklerini temsilen Almanya’ya Sofya’dan derhal bir heyet yollandı. Hak ve Özgürlükler Hareketi’ne ( HÖH) mensup Avrupa Parlamentosu Milletvekili İlhan Küçük ile Bulgar Parlamentosu Milletvekili Halil Letifov ve Sofya Müftülüğü’nü temsilen Celal Faik’ten oluşan heyet incelemelerde bulunmak ve cenaze merasimini organize etmek üzere Solingen’e geldiler.

Cenazeler Almanya Diyanet Teşkilatı DITIB’in girişimiyle THY’ye ait bir uçak ile Düsseldorf üzerinden İstanbul’a getirildi. Cenaze merasimine Bulgaristan’ı temsilen Almanya’da görevli hiçbir diplomat katılmadı. Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri’nin organize ettiği cenaze nakil aracı ile Bulgaristan’ın Filibe şehri yakınlarında Köstek Köyü’nde cenaze namazı sonrası Ismail, Kıymet, Gizem ve Elis Zhilov islam adetlerine göre defnedildiler.

Defnedildiler demek ne derece doğru olur. Aslında iki küçük yavrudan geriye kalan sadece iki minik tabuttu.

Binanın Yıkılması Girişimi

Yangında ölen 4 soydaşımızın defnedilmelerinin ardından henüz 24 saat geçmişti. Aileler Bulgaristan’da mezarlıkta, ağır yaralılar hastanelerde ölümle pençeleşirken 5 Nisan 2024, Cuma akşam üstü şehir ilginç bir gelişmeye tanık oldu.

Grünwalder Strasse 69’da yakılan evde bir Türk inşaat şirketinin kuşkulu ‘temizlik ve inşaat faaliyetine’ başladığı görüldü. Kavrularak ölümün aziz hatırasının hakim olduğu evin enkazında yangın gecesi yaşanan dramın delilleri bir Türk şirketine temizletiliyordu. Olayın duyulması Türkler arasında büyük bir infial yaratı. Ailelerin rızasını ve avukatların onayı alınmadan eşyalar, evraklar, paralar ve altınlar beyaz torbalarla konteynerlere atılıyordu. Binaya mühürler sökülerek girilmiş, hafta sonu olmasına rağmen iskeleler kurulmuştu. Çalışan işçiler Türk olmasa ne olup bittiği bilinmeyecekti. Acı olan savcılık  tarafından mühürlenen binadaki özel eşyalar adli emanete götürülmemiş ve ailelere teslim edilmemişti. Savcılık binada suç delillerinin yok edilmesine yol açacak işlemin başlamasına neden onay vermişti?

Alman belediyesinin keyfi tutumu acılı aileler ve vatandaşlarımız arasında büyük bir tepkiye neden oldu.

Suç Duyurusu

Yangında ağır yaralanan Bulgaristan Türkü Ayşe Kostantinova’nın Avukatı Adnan Menderes Erdal, Solingen Emniyet Müdürlüğü’ne haneye tecavüz ve suç delillerini yok etmek isnadı ile suç duyurusunda bulundu. Başvuruya bugüne kadar cevap alınamadığı gibi, bina yapısını değiştirecek inşaat faaliyetlerine de engel olunmadı.

Merdivenlerin tamamen çöktüğü ev ile ilgili rapor hazırlamak üzere Avukat Erdal derhal bir Alman mühendislik bürosuna bilirkişi raporu hazırlattı. Bilirkişi heyeti binaya iskelelerden girdi ve ilginç bir manzara ile karşılaştı. Dört Türkün yanarak öldüğü çatı dairesi aslında bir ev değil tavan arasıydı. Kurbanların kaçacak yolları  yoktu. Çaresiz yanan insanlar caddede itfaiyenin olduğunu bile görme imkanından da yoksunlardı. Çünkü yandıkları yer çatı katı değildi ve pencereleri yoktu. Tek çare can havli ile merdivene yönelmek oldu. Lakin, 16 metre derinliğindeki ahşap merdiven boşluğu bir alev denizi şeklinde aileyi yuttu. Filibeli ailenin yaşadığı yer bir ev değil, bir tavan arasıydı. Dolayısı ile kiraya verilmesi suçtu. Ev sahibi hatalı olduğu kadar iskan izni veren Solingen Belediyesi de kabahatliydi. Bir an önce binaya müdahale ederek vicdan azabından kurtulmak isteniyordu.

Bilirkişi Raporu

Savcılık ve Belediye yetkili olsa bile binadaki daireler ailelere aitti. Bu dairelere üçüncü şahısların girmesi, ölenlere ait özel mülkiyete dokunup çöpe atması veya başka bir yere taşıması Ceza Hukuku, Kira Hukuku, Mülkiyet Hukuku’na aykırı ve açık haneye tecavüzdü.

Zira evlerde kimlik bilgileri, ikamet senetleri, para ve altınlar velhasıl ölen bebeklerin özel eşyaları vardı.

Savcılık cinayet kanıtlarını ve özel mülkiyeti neden adli emanete almadan, üçüncü şahısların ulaşmasına imkan sağlamıştı? Alman hukukuna göre 2. bir örneği olmayan bu uygulama açıkça yasaların ihlaliydi. Belediyenin binaya acil müdahalesinin amacı hala gizemini koruyor. Evin enkazına dokunulmaması konusunda ise halen mücadele sürüyor.

Aile avukatının düzenlettiği ‘Bina, bu koşullarda yıkılamaz’ ifadelerine yer verilen bilir kişi raporu ile Alman makamlarının kasıtlı tutumu en azından kayıt altına alınmış oldu.

Katil Zanlısı Yakalanıyor

Olayın ardından 15 gün geçtikten sonra 9 Nisan 2024 günü soruşturma savcılığı bir açıklama yaparak kundaklama eyleminin faili olarak 39 yaşındaki bir Almanın tutuklandığını ilan etti. Bir gün sonra Wuppertal Savcılığı’nda cinayet komisyonu üyeleri ve Savcı Heribert Kaune Gerbart bir basın toplantı düzenleyerek kamuoyunun karşısına çıktılar. Zanlının 39 yaşında Solingenli bir Alman olduğunu, alacak verecek davası olan bir Alman arkadaşını 40 santimetre uzunluğunda  bir kama ile öldürmek isterken suçüstü yakalandığını açıkladılar.

Savcı ağır yaraladığı arkadaşına saldırırken ‘Sieg Heil’ diye Nazi sloganı attığını ifade etti.

Başka bir deyimle arkadaşını bıçaklamak üzere suçüstü yakalanan kişi Daniel S. aynı zamanda Türk ailelerin evini yakarak öldüren kişiydi. Bu ifade bile başlı başına bir çok tuhaflığı bünyesinde barındırıyordu. Zanlı biliniyorsa neden polis takibine alınmamış ve bir başka insanı doğramasına izin verilmişti. Zira Alman kamuoyu kundakçı katile hemen ‘Palalı Katil’ adını yakıştırmıştı. ‘Palalı Katil’ demek katilin Arap veya başka bir Müslüman millete mensup  olduğu iması taşıyordu. Tesadüfen seçilmemişti. Zira palası yoktu. Evi de palayla yakmamıştı. Varsın olsun. Böylesi vahşi bir cinayet karşısında Alman vicdanını rahatsız edilmemiş oluyordu. Dönerci Cinayetleri’nde de öyle olmuştu. Öldürülenlerin hiç biri dönerci olmadığı halde ölenlerin hepsi ‘dönerci’ diye nitelendirildi. Böylece topluma ‘Almanya’ya gelmeseler ölmeyeceklerdi. Kendi kabahatleri’ mesajı verildi. Şimdi de Solingen’de Türkleri yakan Alman’a ‘Palalı Katil’ deniyor ama ortada bir pala yok. İşin daha da garibi Daniel S.’nin tutuklanma nedeni kundaklama değil, adam yaralama sureti ile cinayete tam teşebbüs.

Kim Bu Daniel

Alman polisine göre Daniel S. daha önce kundakladığı evde kiracıymış. Ev sahibi ile sorun yaşayarak binadan atılmış. Cinayet teşebbüsü esnasında ‘Sieg Heil’ diye bağıran Daniel S.’nin eğitimi ve mesleği konusunda resmi bilgi yok. Halbuki Daniel S. bir Solingenli ve gittiği okullar da mesleği de belli. Solingen’de tekno müzik alanında aktif, ‘SS’ yani ‘Nazi’ saç traşlı bir Alman. Yaraladığı arkadaşı Rene A. ise neo-nazi müzik gruplarına düşkün bir isim. Bir diğer husus da Solingen’de evi Molotof kokteyli ile yakılan, posta kutusuna gamalı haç çizilen bir Türk kadının da komşusu. Ayrıca, katil zanlısının 6 yıldır birlikte olduğu bayan arkadaşı bir Alman siyasinin kız kardeşi iddiaları var. Polis katil zanlısının evi neden yaktığını resmen adlandıramıyor. Tahkikat Komisyonu Başkanı zanlının ‘uyuşturucu satıcısı olmadığı’ hususunu ısrarla vurguluyor. ‘Ev sahibine kira borcu olduğu’ haberlerini ise basından okuduklarını dile getirerek zanlı hakkında ipuçları veriyor. Bu ipuçları bizi kundaklamanın nedeninin zanlının özel yaşamında değil,  sosyal bağlantılarında aranması düşüncesine itiyor. Zira polis ve siyasi polis zanlının gerçek hayat öyküsünü biliyor.  Sadece kamuoyuna anlatmıyor.

Şaşırtan İfade

Her ne kadar Alman makamları kundaklama eylemini bir kişinin şahsi nedenlerle yapmış olabileceği olgusundan hareket etseler de basın toplantısından üç gün sonra 13 Nisan 2024 tüm kurguyu değiştirecek bir tanık ifadesi gündeme oturuyor.

Yangın gecesi eşi Nihat (26) ve bebeği Salih ile evin 3. katından 12 metre yükseklikten caddeye atlayan ve ağır yaralanan Ayşe (23) polise verdiği ilk ifadesinde evin neden kundakladığını ortaya koyuyor. Ayşe Kostadincheva’nın ifadesini, Köln’de tedavi altında bulunduğu Merheim Hastanesi’nde Alman emniyetine mensup bir Türk polisi Türkçe olarak alıyor. Ayşe ifadesinde ‘Biz yukardaki ölen kuzenlerimizin seslerine, bağrışmasına uyandık. Dumanları gördük, yandığımızı anladık. Yatak odamızın kapısını açtık. Çıkmak kaçmak için oradaki küçük koridorda kayıp düştük. Islaktı. Yere düşmemizle ayaklarımız alev aldı, yeniden yatak odasına geri döndük’ Bu ifadeden anlaşıldığına göre binanın girişindeki ağaç merdivenler kundaklanmadan önce, tek tek daire kapıları altından evlere yanıcı cisim dökülmüştü. Bu da ev sahibine kızıp binanın yakıldığı tezini çürütüyordu. Kundaklamayı gerçekleştirenlerin sadece binayı değil evde oturanları tek tek katletmek amacıyla yangını planladıkları gerçeğini ortaya koyuyordu. Bu ifade görgü tanıklarının evi yakan kişilerin ‘üç kişi’ olduğuna dair gözlemleri ile de uyuşuyor. Şimdi avukatlar bu gerçekler ışığında ikici bir suç duyurusu hazırlamış durumdalar.

Facia Avrupa Parlamentosu’nda

Almanya’nın Solingen şehrindeki kundaklama olayı ve gizemli sonuçları Bulgaristan Parlamentosu’nun ardından Avrupa Parlamentosu gündemine de taşınıyor. Strasbourg’da gerçekleşen oturumunda bir konuşma yapan Türk kökenli Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Hareketi Milletvekili ve Avrupa Liberal Parlamenterler Grubu Başkanı İlhan Küçük 4 soydaşımızın yaşamını yitirdiği yangını ‘‘Solingen’de olup bitenleri hiçbir şekilde karanlıkta bırakamayız. İşlenen suçların failleri mutlaka tespit edilmelidir. Soruşturma tamamlanmadan binanın onarım işlerine başlandığı ve binanın yıkılması girişimleri olduğuna ilişkin endişeler var. Bu çabalar bazı şüphelere ve soruşturmanın objektifliği bakımından soru işaretlerine yol açıyor. Ben ve görevdaşlarım şehirde bir protesto yürüyüşüne katıldık. Bu yürüyüş barışçıldı. Çeşitli vatandaşların katıldığı eylemde yer alan katılımcıların çoğu aslında Almandı. Bu protestonun sloganı „Nefret İstemiyoruz!“ şeklindeydi. Ancak bu çağrının yanı sıra faillerin tespit edilmesine yönelik çok güçlü bir davet de yapıldı“ şeklinde gündeme getiriyor.

Bu konuşmayla ilk kez bir Avrupa ülkesinde, başka bir Avrupa ülkesi vatandaşlarının yakılarak öldürülmesi Avrupa Parlamentosu kayıtlarına geçerek tarihe mal oluyor.

Bitti Derken, Bitmiyor

Almanya Türkleri, 9 vatandaşımızın Ludwigshafen’de kundaklanarak öldürüldüğü 2007 yılında yaşanan olaydan bugüne Alman makamlarına sürekli hatalarını düzeltme fırsatı verdiler. Lakin, onlar Almanya Türklerinin bu tutumunu bir zayıflık olarak algıladılar. Biz Almanya Türkleri acılarını sararak Alman ve Türkler arasında yanlış anlamaları azaltmaya çalışırken, Alman makamları attıkları bilinçli veya bilinçsiz adımlarla ön yargılara  neden oluyor, güvensizliğin artmasını teşvik ediyor.

Bütün bu araştırmaları yaparken bir son dakika bilgisi bize ulaşıyor. Türk ailelerin kundaklanarak yakılan evin 9 Kasım 2022 tarihinde, yani iki yıl önce de yakıldığını öğreniyoruz.  Evin iki yıl önce yakıldığı gün sadece her Almanın değil tüm dünya yurttaşlarının yakından bildiği bir olayın, Yahudi soykırımının başladığı Kristallnacht ya da Pogrom’un yıl dönümü. Bu olay bölge polisi ve savcılı tarafından bilindiği halde yangınlar bu bütünlük içerisinde dile getirilmiyor.

Hiç Çocuğunuz Yandı Mı

Beş yurttaşımızın öldüğü ilk Solingen kundaklaması evde yaşayan Solingenli Genç ailesine karşı gözdağı verilmesine yönelik ırkçı bir eylemdi.  Son Solingen kundaklaması ise evde oturan Türk ailelerin yok edilmesini hedeflemiş bir katliam girişimi.  O zaman bu tür eylemleri gerçekleştirenlere insanın içinden onlara katil değil, zebani demek geliyor.

O zaman …

Almanya’da ölümlü kundaklamalarda insan evin önünde durunca büyük bir muhasebe anı yaşanıyor. Ömür boyu silinemeyecek farklı bir yanık kokusu ruhunuza işleniyor. Bu koku sizi yaşamınız süresince izliyor. O andan itibaren artık  siz bir gazeteci değilsiniz. İçinizden gördüğünüz her pişkin kamu görevlisine ‘Sizin hiç evladınız yandı mı?’’ demek geliyor.

Mölln, Solingen, Ludwigshafen, Backnang ve yeniden Solingen’de daha nice kundaklamalarda evlerinin önünde durduğum, yakılarak öldürülen her Türk çocuğu bizi bu soruyu sormaya davet ediyor ;

Ey polis, Ey savcı, Ey belediye başkanı, Ey ölen Türk çocuklarının cenazesine bile gelemeyen Almanya’daki sözde Türk kökenli siyasiler sizin hiç çocuğunuz yandı mı?

 

 

Relevante Artikel

Noch dazu:
Close
Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner