Osman Hamdi’nin gerçek yüzü: ”..Şöhrete düşkünlük, kumara düşkünlük, kadına düşkünlük, paraya düşkünlük.Sonuç işbirlikçilik..”

Necati Doğru, Sözcü Gazetesi'ndeki köşesinde Yaşar Yılmaz'ın “Osman Hamdi Bey'in Öteki Yüzü” adlı kitabından yola çıkarak gerçekleri kaleme aldı

Doğru’nun yazısının tamamı şöyle:

„Yaşar Yılmaz, kararı okur versin diye yeni kitabının başlığını; “Osman Hamdi Bey’in Öteki Yüzü” koymuş. Kitabı okuyunca göreceksiniz aslında; “Putlaştırılan Müzecinin gerçek yüzünü” anlatıyor. Ve 3 padişah Abdülmecid, Abdülaziz, II. Abdülhamit‚in (Üç Abdül Dönemi’nde) batılı emperyalist güçler İngiltere, Fransa, Almanya, ABD’ye ne denli bağımlı yaşamak zorunda kaldığımızı; tarihi eserlerimizin soygunu üzerinden belgelere dayanarak sergiliyor.

Osman Hamdi!

Övüldü.

Yükseltildi.

Koltuklandı.

Batılı büyük elçilerin, arkeologların, diplomatların Anadolu medeniyetinden bize miras tarihi eserleri soyup kaçırmasına karşı çıktığı ve Padişah II. Abdülhamid’e “İskender lahdini Almanlara götürsünler diye verirseniz lahdin içine girip kafama kurşun sıkar intihar ederim” dediği bile yazıldı. Uydurma kahramanlıklar kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa aktarılarak müzeci
yüceltildi.

Hepsi uydurma.

 

★★★

Babası Sadrazamdı.

(Dönemin Başbakanı)

Oğlu Osman Hamdi idadiden (dönemin lisesi) mezun olunca onu hukuk okusun diye cebine yüksek miktarda döviz koyarak ve her istediğinde yüklü paralar göndererek Paris’e yolladı. Osman Hamdi, bol harcamalı Fransa öğrencilik hayatında hukuk okumadı. Paris’te resim yapmayı öğrendi. Lise mezunu olarak İstanbul’a geri döndü. Sadrazam çocuğu olduğu için Padişah’ın “rütbe-i bala ihsan etmesi” yani liyakat gözetmeden tepeden inme Saray desteği vermesi ile Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) Müdürü oldu. Müze müdürlüğüne getirilmeden önce de padişahlık döneminin güçlü görünmeyen elleri, onu bol paralı görevlere oturttu. Osman Hamdi Bey, daha çok kazansın diye 1895’de İstanbul Kabataş Taksim arasında bir vargel hattı (füniküler) yapma ve işletme hakkına kavuşturuldu, bir Fransız ortakla birlikte bira üretiminde kullanılan Ömer otu (şerbetçi otu) yetiştirmek için 10 yıl öşür vergisinden muaf tutuldu. Sakarya’da geniş topraklar edindi.

★★★

Osmanlı borç içindeydi.

Osman Hamdi çok zengin hayatı yaşıyordu. Padişah II. Abdülhamit ve onun üst yönetimi ile ileri derecede uyumlu çalıştığı için bugünkü iktidar yönetiminde tekrarını gördüğümüz “8 ayrı devlet kurumundan ayrı ayrı maaşlar alan” yüksek mevki sahibi yapılmıştı.

Müze müdürü.

Reji idaresi müdürü.

Tütün idaresi müdürü.

Demir Yolları İdaresi müdürü, Dayinler vekilliği (Osmanlı dış borçlarıyla ilgili görevli), Güzel Sanatlar Okulu müdürlüğü, bankalarda meclis idare reisi yahut üyesi olarak 8 ayrı yerden maaş alıyordu.

2 yalısı vardı.

Bu kadar varlık içerisinde yurt sever davranıp batılı devletlerin (Almanya, İngiltere, Fransa, ABD) Anadolu’nun tarihi eserlerini soymasına karşı durabilirdi.

Tersini yaptı.

İşbirlikçi oldu.

★★★

Yaşar Yılmaz, “Anadolu’nun Gözyaşları” adlı kitabında yurt dışına kaçırılan eserlerimizi yazmıştı. Yeni yayımlanan, “Osman Hamdi Beyin’in Öteki Yüzü” kitabında ise;  Gaziantep’in İslahiye kazası sınırları içindeki Sakçagözü Höyüğü ve Zincirli Höyük’ten Hitit Dönemi’ne ait eşsiz değerde eserlerimizin,  Truva ile Bergama’dan, Dicle ile Fırat nehirlerinin birleştiği nokta olan Tello kazılarından, Priene, Milet, Aydın (Tralles), Menderes Magnesia’ndan ve diğer bölgelerinden alıp götürülenleri; belgelerle fakat bir soygun romanı lezzetinde aktarıyor. Bu hayasızca soygun sırasında başta Alman Karl Humman (görevli arkeolog) olmak üzere İngiliz, Fransız, ABD’li büyükelçilerin, diplomatlarının 30 yıl kesintisiz Osmanlı Müze Müdürlüğü yapmış Osman Hamdi Beyi, ”şöhrete düşkünlük, kumara düşkünlük, kadına düşkünlük, paraya düşkünlük” zayıf yanlarından yakalayarak nasıl “işbirlikçi hale getirdiklerini” anlatıyor. Ülkemiz topraklarından tarihi eser çıkartılmasına karşı direnen Aydın Valisi, Halep Valisi, Bodrum Kale Komitanı, İslahiye Kaymakamı gibi vatanseverlerin “işbirlikçi” tarafından nasıl baskı altına alındığını sergiliyor.

★★★

Kitabı okuyup bitirdim.

Çıkardığım ders şu oldu:

Osmanlı döneminde ekonomimiz döviz açığı altında bataktaydı, işbirlikçi buluyor; “tarihi eserlerimizi soyuyorlardı” bugün ağır bir ekonomik kriz içinde yine döviz açığı altındayız; “yüksek faizle borç aramak durumuna düşmüş olmamızdan ötürü faizleri yükselterek yurt içinden yurt dışına gelir transferi” yapıyorlar.

Kısır döngüyü kıramadık.“  Necati Doğru

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner