Bilelim: Ahlak felsefesinde devrim yapan Kant neleri savundu?

Immanuel Kant (1724-1804)  yaşamış en derin filozoflardan biridir. Bu konuda, düşünce dünyası neredeyse tam bir ittifak sağlamıştır. Ahlak felsefesi ile ilgili ortaya koyduklarının yanında Kant, metafizikte de saf aklın eleştirisi adlı çalışması ile önemli bir yere sahiptir. Aslında ahlak ile metafizik, birbirlerine zemin oluşturmak aracıyla bağlıdır.

 

Aydınlanma Problemi

Kant’ın ahlâk felsefesini anlamak için Kant’ın yaşadığı dönemde çözülmeye çalışılan problemi bilmek gerekir. Kant düşüncelerini geliştirirken hangi problemleri çözmeye çalışıyordu? Ortaya koyduğu görüşler o günün dünyasında neye karşılık geliyordu? Eskiçağlardan beri insan ahlakının temelini din oluşturuyordu. Neden ahlaklı olmamız gerekiyor sorusuna verilecek cevap basitti. Çünkü Tanrı öyle istiyor. Tanrısız inançlarda ise melekler ve ruhlar ahlâklı olmayı öğütlüyordu.

Özellikle tek Tanrılı dinlerin kutsal metinlerinde baktığımız zaman ahlâkın doğrudan emredildiğini görüyoruz. Öldürme, çalma, zina yapma, güçsüzlere zarar verme gibi emirler Allah’tan gelen emir oldukları için insanlara buna uyma konusunda caydırılıcığa sahipti. Üstelik cennet ve cehennem gibi kötülüklerin cezalandırılacağı, iyiliklerin ödüllerileceği sonsuz bir yer kutsal metinlerde yer alıyordu.

16. ve 17. yüzyıllarla birlikte „aydınlanma“ denilen bir durum ortaya çıktı. Özellikle bilimsel çalışmalarda devrim sayılacak bilgilerin elde edilmesi, insanları daha çok düşünmeye ve sorgulamaya itti. Ahlak ile ilgili temellendirme dinin dışına da taştı. Özellikle üst kesimdeki elit tabakalar için din ya da kutsal metin eski önemini yitirmeye başladı. Düşünce dünyasındaki bu önemli gelişmelerin hepsi Avrupa toplumunda gerçekleşti.

Bütün bu gelişmeleri Nietzsche „Tanrı öldü“ gibi meşhur olmuş bir sözle özetledi. Ancak bütün bu gelişmeler, ahlakta temellendirme sorununu ortaya çıkardı. Eğer insanlar yaratıcı ve adil bir gücü önemsemiyorsa neden ahlaklı olsunlar? Ya da ahlaklı ve ahlaksız arasındaki farkı eşitleyecek bir adalet sistemi yoksa, insanları hangi gerekçeyle ahlâka yönlendirmek gerekir? Bütün bu sorular ahlakın temellendirilmesi ile ilgiliydi.

Yukarıda sayılan bütün bu sorunları, İskoç filozof Alisdair MacIntrye, „aydınlanma problemi“ olarak tanımladı. Bu problem laik ahlâk nedir? Laik ahlâkın temelleri nelerdir? gibi soruları barındırıyordu.

Aydınlanma Problemine Çözümler

Aydınlanma problemi ile ortaya çıkan duruma çözüm için bazı düşünceler ortaya atıldı. Bu düşüncelerden en önemlilerini sıralayalım.

Sosyal Sözleşme Teorisi

Aydınlanma problemine cevaplardan biri, İngiliz filozof Thomas Hobbes (1588-1679) tarafından verildi. Hobbes, ahlâkı toplumun bir arada yaşamasını mümkün kılabilecek temel kurallar olarak tanımladı. Birlikte yaşamak isteyen toplum bu kurallara bağlı kalmak zorundadır. Aslında toplum içerisinde bir birey olmak bu sözleşmeyi kabul etmek demektir. „Sosyal sözleşme“ bütün insanların ortak kabulüdür.

Faydacılık

Ahlaka din dışı bir temel bulma girişimlerinden biri de David Hume (1711-1776) ve Jeremy Bentham (1748-1832) ikilisinden geldi. Faydacılık, zevk ve mutluluğun gerçek değer taşıyan tek şey olduğunu öne sürüyordu. Buna göre, bütün insan eylemlerinin amacı mutluğa ulaşmaktır. Bir şey mutluluğa hizmet ediyorsa iyi, acıya hizmet ediyorsa kötüdür. Yaptığımız her davranış dünyadaki mutluluk miktarını arttırmalı ve acı miktarını azaltmalıdır.

Kant Etiği

Kant karşı çıkmıştır. Kant’a göre, ahlâk için mutluluğu vurgulamak ahlakın doğasını anlamamak demekti. Onun bakışıyla, insandaki iyi ve kötü algısı insana duyulan saygı ile şekillenmeliydi. İnsanın özgür bir varlık olduğunun kavranması ve insana saygı duyulması çok önemliydi. Kant etiği sorunlara nasıl çözüm getiriyordu daha detaylı bakalım.

Kant Etiğinin Temelleri

Kant’ın ahlâk anlayışı var olan problemi çözerken yanlış çözümlemerden de kaçmak üzerine kurulmuştur. Kant ahlâkı farklı bir yol ile temellendirme yoluna gitmiştir.

Kant’ın Faydacılık Eleştirisi

Kant’a göre faydacılık düşüncesiyle ilgili temel problem şudur: Biz eylemde bulunurken bunun sonucunu her zaman bilemeyiz. Yani, iyilik için yaptığımız bir eylem, kötü sonuç doğurduğunda bu bizi kötü yapmaz. Eylemleri sonuçlarına göre ahlâk açısından değerlendirmek bir hatadır. Örneğin, imajını geliştirip satışlarını arttırmak için 1 milyon lira fakirlere bağış yapan biri ile, aylık 1000 lira kazanan birinin gerçekten görev olarak görüp 200 lirasını bağışlayan birinin eylemlerini nasıl kıyaslayabiliriz? Faydacılığa göre ilki daha fazla mutluluğa katkı sağlamış olabilir. Ancak bu onun da ahlâklı olduğunu göstermez.

Kant’a göre ahlâklı eylemin kaynağını sonuçlar değil amaçlar içerir. Örneğin birine organ bağışı yaptınız ancak bu bağış ona fayda göstermedi. Bu, sizin gerçekleştirdiğiniz ahlâki eylemin değerini düşürmez. Ya da savaşta Adolf Hitler‚i öldürme fırsatı eline geçen bir askerin merhamet gösterip onu öldürmemesi onu ahlâksız yapmaz. Hitler ileride iktidarı ele geçirecek ve milyonların ölümüne neden olacaktır. Ancak bunu bilmeyen asker bulunduğu şart içerisinde ahlâklı olanı yapmıştır.

Kant’a Göre İyi Niyet ve Ödev Ahlakı

Kant’a göre bir şeyin iyi ya da etik olmasının en önemli şartı iyi niyettir. Bu düşünce oldukça makul bir düşüncedir. Yukarıda verdiğimiz örnekler de bununla ilgilidir. İyi olarak düşündüğümüz birçok şeyi niyetle değerlendirmemiz mümkündür. İyilik, güzellik, refah, dostluk, sadakat gibi kavramları biz etik olarak değerlendiririz. Ancak olay incelemesi yaparsak eğer, bütün bunlar için kötü sonuç doğuran örnekler bulabiliriz.

Birine yaptığınız yardım, bazı durumlarda kötü netice verebilir. Bunun için elinizden gelen bir şey yoksa eğer sizin yaptığınız davranış etiktir. Burada önemli olan şey „iyi niyet“ kavramının içidir. Kant’a göre iyi niyet ödev olarak görüldüğü için sahip olunan niyettir. Ödev ahlâkı Kant felsefesinin temelini oluşturur.

Ödev ve Eğilim İkilemi

İnsanların gerçekleştirdiği davranışları ödev ahlakı ile gerçekleştirmeleri gerektiğini söylemek kolaydır. Ancak iyi niyet çoğu zaman ödev ahlakıyla değil, kişisel eğilimler ile şekillenir. İyi niyet ile yaptığımızı söylediğimiz birçok düşünce aslında kişisel eğilimlere katkı yapıyordur. Bu insan olmanın doğasında vardır. Bu nedenle yargılanacak bir şey değildir. Örneğin kendi düşüncesini herkes doğru gördüğü için bu düşünceyi insanlara aşılamaya çalışmayı iyi niyet olarak görebiliriz. Ancak bu ödev ahlakından ileri gelmemektedir. Burada kişisel eğilim ön plana çıkmaktadır.

Kant’a göre iyi niyetin temeli ödev gereği olmasıdır. Kant’ın iddiası şudur: Bir insanın sadece yapması gerektiğini düşündüğü için bir şeyi yapması dünyaya katkı sağlar. Dünyada böyle eylemler de vardır. Mesela Çernobil reaktör kazasında felaketin büyümemesi için canını feda eden işçiler buna örnek olarak gösterilebilir.

Ödevin Ne Olduğunu Bilmek

Ödev etiğinin gerektirdiği gibi davranmak anlaşılabilir bir şey. Ancak ödevin ne gerektirdiğini her zaman bilemeyiz. Hayat içerisinde sık sık ikilemlerde kalırız. Neyin bizim için ödev gereği olduğu konusunda da ikilem yaşayabiliriz.

Buna rağmen Kant, ödevin ne olduğunu kolaylıkla bilinebileceğini söyler. Eğer durum belirsizse, durumu çözmek için „kategorik zorunluk“ denilen ilkeyi devreye sokmamız gerekir. Burada ortasında bulunduğumuz durumu başka insanlar için hayal ederek değerlendirmemiz gerekir. Aslında Kant’ın evrensel ahlak yasası bu temel üzerine kuruludur.

Bir eylemi gerçekleştirirken „bütün insanlar böyle yapsa evren nasıl olur“ diye düşünmek gerekir. Eğer cevabınız olumluysa bu eylem ödev etiğine uyuyor demektir.Örneğin verdiğiniz sözü tutmayacağınız zaman şöyle bir dünya hayal edin ki kimse sözünü tutmuyor. O dünya daha güzel mi olurdu? Eğer cevabınız hayır ise sözünüzü tutmalısınız.

Kant’a Göre Aydınlanma

Aydınlanma nedir adlı makalesinde Kant, aydınlanmayı şöyle tarif etmektedir. „Aydınlanma, kişinin kendisini, oluşturduğu hamlıktan kurtarmasıdır“. Bu ne anlama gelmektedir? Bunun ahlak ile ilgisi nedir?

Aydınlanma probleminde anlatılan durum şöyle ortaya çıktı. Daha önce insanlar, ahlakı kendilerinden değil de bir kural koyucunun, yani ilahi gücün emirleriyle algılıyordu. Kant bu aşamayı hamlık olarak nitelemektedir. Bundan kurtulmanın yolu ise olgunlaşmaktır. Birçok farklı insan birçok farklı dine inandığı taktirde bazı ahlaki değerlerin farklılık oluşturduğunu görüyoruz.

Örneğin bir inançta et yemek normal görülürken diğer bir inançta cinayet manasına gelebilir. Kant’a göre olgunlaşma, bir dinin ya da kralın söylediğinden ziyade kendini keşfetmek ile mümkündür. Ödev ahlakının bir yerde yazılı olması, onu uygulamak için temel şart değildir. (WEBDERS)

 

Relevante Artikel

Back to top button
Cookie Consent mit Real Cookie Banner