Ahmet Özay, 29.07.2025
Şubat ayından itibaren Wuppertal Eyalet Mahkemesinde devam eden, 4 Bulgaristan Türk’ü soydaşımızın yakılarak öldürüldüğü son Solingen kundaklama davasında ırkçı sanık ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Toplam 21 gün süren yargılama sürecinde yaşananlar ise tam anlamıyla “Alman yargısının sağ gözü kör mü?” sorusunu doğrular nitelikteydi.
25 Mart 2024’te meydana gelen kundaklama ile ilgili yetkili savcının sanık Daniel Szalla için ağırlaştırılmış hapis cezası mahkeme tarafından onaylandı. Sanığın ‘Yangını ırkçı bir motif’ ile yapmadığını iddia eden savcılık makamının talebi neticesinde mahkeme heyeti kararını açıkladı. Ayrıca, duruşmalar sürecinde ortaya çıkan ve Daniel Szalla tarafından gerçekleştirildiği bildiren 3 ayrı yangın için ise sanık ayrıca 2’şer yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Duruşmalar birçok bilgi, belge, resim ve ifadeden oluşan deliller, silinen kanıtlar, kaybolan raporlar ile hafızalarda kaldı. Sanığın emniyet birimleri tarafından gizlenen aşırı sağcı kimliği Türk ailelerinin avukatları tarafından bir bir ortaya çıkartıldı. Ayrıca, tam dört yangının kundakçısı, bir ırkçı olduğu da gözler önüne serildi. Buna rağmen hem Alman polisi, hem de yetkili savcı kundaklamaları ‘münferit olaylar ve kişilik bozukluğuna’ bağlamayı tercih etti.
ATEŞLE HESAPLAŞMA
Ateşle hesaplaşma ya da ateşin bir cezalandırma aracı olarak kullanılması katolik dünyasında yüzyıllarca eskiye dayanan bir maziye sahip. Ateş, dönem dönem kilise hukuk sürecinin bir parçası olmuş.
Bugün sosyal anlamda ‘ateş’, tarihin kanlı travmasının etkisinden kurtulamayan ırkçı zebanilerin elinde bir öç alama yöntemi olarak varlığını sürdürüyor.
Toplumun bu arızalı işleyişi konusunda hazırlıklı olan güvenlik birimleri de ırkçılık ‘ateşini’ söndürmek için ‘ateşi karartma’ tedbirlerini elden bırakmıyor.
Bu tip vakalarda tahkikat sürecinde bulgular ayıklanır, olamadı tutanaklar kaybedilir. Savcının önüne mümkün olduğu kadar sosyal ve siyasi boyuttan arındırılmış şahsi sorunları olan bir zanlı profili konulur.
Gaye kundaklama dosyasının federal başsavcılığın önüne gitmesine engel olmaktır. Aksi taktirde yargılama terör davasına evrilir. Toplumsal bir hadiseye dönüşür ve uluslararası boyut kazanır. Almanya bir kez daha mahcup olur.
İLK AÇIKLAMA
Mart 2024’te meydana gelen kundaklama soruşturmasının başında yetkili savcı ‘Yangında ırkçı bir motif yok’ diyerek soruşturma usulünü yönlendirmişti.
O günlerde Almanya Cumhurbaşkanı Franz Walter Steinmeier İstanbul’daydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın huzurunda yaptığı konuşmada “3o yıl sonra yeniden Solingen benzeri bir olayın yaşanacağını düşünemezdim’’ diyerek 2. kundaklama olayının motifinin de ilki ile aynı olduğunu ifade etmişti. Steinmeier Alman gizli servislerinin koordinasyonundan görevli bakan olarak görev yapmıştı. Dolayısıyla gaf yapması söz konusu olamazdı.
Duruşmalar başladıktan sonra yok edilen deliller, silinen kanıtlar, kaybolan raporlar ve zanlı Daniel Szalla’nın yargı eli ile gizlenen aşırı sağcı kimliği Türk ailelerinin avukatları tarafından bir bir ortaya çıkartıldı. Ayrıca, sanığın tam dört yangının kundakcısı bir ırkçı olduğu da gözler önüne serildi. Oysa hem Alman polisi hem de yetkili savcı olayı kiracı ev – sahibi çatışması olarak kamuoyuna sunmuştu. Kundaklamayı münferit bir olaya indirgemişti.
Duruşma sürecinde Türk ailelerin avukatları yeni delilleri gündeme getirdiler.
Binada yaşanan yangında ağır yaralanan Ayşe ve Nihat Kostadincheva’nın avukatı Seda Başar Yıldız Nisan ayında mahkemeye bir dilekçe verdi: Sanığın kundaklama eylemi dışında yabancılarla polise intikal etmiş sorunlar yaşadığına dikkat çekti. Biri Faslı, iki yabancı tanığı mahkeme davet edilmesini talep etti. Hakim bu talebi kabul etmedi.
DÖRDÜNCÜ KUNDAKLAMA OLDU
Al takke ver külah… İki ay sonra Faslı tanığın dinlenmesi kabul edildi. Cemal Omar isimli Faslı tanık, mahkemede sanık Daniel Szalla’nın kız arkadaşı Jesica Breuer ile geçmişte aynı binada oturduğunu dile getirdi. Katil ve kız arkadaşı binadan taşındıktan bir süre sonra, binalarının 25 Ocak 2022 tarihinde kundaklandığına işaret etti. Yangın esnasında kaçmak istediklerinde binanın bahçe ve giriş kapılarının dışardan kilitlendiğini vurguladı. Her iki kapının önüne birer de tüp gaz bırakılmıştı. Kısacası ortada planlanmış bir katliam vardı. Wuppertal Polisi tüm kanıtlara rağmen sanığın ifadesini almamış. Olay yerine bilirkişi çağırmamış. Kundaklamayı ‘Kablo Kontağı’ olarak raporlamıştı. Faslı tanığın ifadesini duyan savcı daha önce Türk ailelerin evi dışında, Çinlilere ait bir evi daha yaktığı belirlenen zanlının dosyasına bu ifadeyi de ekleme durumunda kaldı. Bir ara karar alınarak, yeni bulguları araştırmak üzere bu kez Wuppertal polisinden soruşturma yetkisi alınarak Hagen Polisine verildi.
Zira, Wuppertal polisinin suistimalleri bitmek bilmiyordu. Sonunda deliller ve tanıklar dinlendiğinde sanığın bu binayı da yakmış olduğu tespit edildi.
25 YILDA BİR İLK
Duruşmalarda, 4 bireyini yitiren Bulgaristan Türkü Zhilov ailesinin avukatlığını yapan Fatih Zingal da Yeni Şafak’a, “25 yıllık avukatım. Mahkeme süreci benim için bir ilk. Polis kanıtları bir araya getirir savcıya sunar. Savcı iddianameyi hazırlar. Burada öyle olmadı. Kanıtlar yok edildi. Polisin ‘sanık aşırı sağcı’ diye hazırladığı rapor ortadan kayboldu” değerlendirmesini yaptı.
Mahkeme sanığın sosyal medya paylaşımlarını ve bilgisayar kayıtlarını “özel hayatın gizliliği’’ gerekçesi ile dava dosyasına eklemedi. Ancak, sanığın bilgisayarında neo-nazi nitelikte materyaller olduğu da ortaya çıktı.
Katilin gerçekleştirdiği 4. kundaklama olayının ortaya çıkması üzerine de Türk ailelerin avukatları bir açıklama yaparak 2. Solingen faciasında yaşanan hukuk skandallarını kamuoyuna duyurdu. Frankfurtlu avukat Seda Başay Yıldız açıklamasında “Ben kundaklamanın kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde ırkçılık nedeni ile gerçekleştirildiğinden eminim. Sanığın yaktığı evlerin tamamında yabancılar oturuyor. Son ortaya çıkartılan olayda polis olay yerine gitmemiş, şahitleri dinlememiş, bilirkişi çağırmamış” ifadelerini kullandı.
Lakin son tahlilde savcı bilirkişi raporunu dikkate almayı tercih ederek “Sanık yabancılara ait binaları yakan bir katil olsa da yangınları ırkçılık nedeni ile çıkartmamıştır. Kundaklamaların gerekçesi hayat hikayesinde aranmalıdır” gibi tepki çeken bir değerlendirmede bulundu.
ADALET YARA ALDI
Tahkikat sürecinde Bulgaristan Türkü ailenin avukatlığını yapmış olan avukat Adnan Menderes Erdal da Wuppertal’da sonuçlanan duruşmanın Alman hukuk tarihinde rastlanmamış tuhaflıklarla dolu, bir skandal olduğunu vurgulayarak “Solingen’deki kundaklamanın hemen ardından Wuppertal’deki sorumlu savcı ‘yabancı düşmanlığı motivasyonu’ olmadığı açıklaması yaptı. Ben savcıyı kamuoyu önünde eleştirdim ve açıklamasının yanlış olduğunu, çünkü savcının soruşturma tamamlanmadan önce değil, ancak soruşturma tamamlandıktan sonra böyle bir açıklama yapabileceğini söyledim. Savcı bilerek veya kasten şüphelinin motivasyonunu gizlemek istedi. Bunda başarılı da oldu. Burada Emniyet Müdürlüğü de benzeri bir rol oynadı. Kasıtlı ve bilinçli olarak failin yabancı düşmanı motivasyonunu gizlemek isteseler de her şey kamuoyu önünde gerçekleşti. Sanığın federal yüksek mahkemede yargılanmaması nedeni ile bu sonuç ortaya çıktı ve Alman yargısı büyük yara aldı” dedi.
KONSOLOSA YER AYIRMADILAR
Davanın son oturumunu Türkiye Cumhuriyeti Düsseldorf Başkonsolosu Ali İhsan İzbul da Wuppertal’e gelerek takip etti. Mahkemenin izleyici sayısını ‘yer darlığı’ gerekçesi ile sadece ‘22’ ile sınırlandırması üzerine Başkonsolos İzbul önce mahkeme salonuna giremedi. İzbul’un mahkeme salonuna girişi Türk izleyicilerden birinin dışarı çıkarak yerini Düsseldorf Başkonsolosu Ali İhsan İzbul’a terk etmesi ile mümkün oldu. Mahkemenin bu tutumu duruşmaları izleyen Türkler arasında tepki çekti.
25 Mart 2024 gecesi Solingen’de kundaklama sonucu meydana gelen yangında Bulgaristan Türkü baba 29 yaşındaki İsmail Zhilov, anne Kıymet Zhilov ve üç yaşındaki Gizem ile 5 aylık Elis yanarak can vermişti.
İkinci Solingen olayı Türk toplumu için 3 önemli ders ile sona erdi;
Bunlardan ilki Türkiye’nin kararlılığı ile kundaklama olayının üstü örtülememiş olması. İkincisi ise 21. Yüzyılda bile Bulgaristan’ın Türk kökenli vatandaşlarını küçük görmesi. Zira Almanya’daki Bulgar makamları duruşmaları izlememeyi tercih etti.
Son ders ise “İkinci Solingen Kundaklaması Davası” hukuk tarihine Alman yargısının “Sağ gözünün kör olduğu” son vaka olarak geçmiş olması.
(Ahmet Özay, Köln, 29.07.2025)
