Avusturya’nın önemli yazarı Suriye’de HTŞ’nin verdiği bilgilerin yalan olduğunu yazdı

Avusturya’nın önemli kalemlerinden yazar ve gazeteci Dr. Gudula Walterskirchen’ın Libratus'da 14. Mart.2025’de kaleme aldığı „ Büyük Savaş“ başlıklı  analizin konusu Suriye'de HTS iktidarı ve şu anda vuku bulan katliamlar.

Hızlı bir şekilde Türkçeye çevrilmiş Almanca metini dikkate sunuyoruz.

Büyük savaş

İslamcılar Suriye’de iktidarı ele geçirdikten sonra sevinçle birlikte kuşkular da vardı. Kötü şöhretli El Nusra Cephesi’nin eski savaşçıları gerçekten demokrasi ve hukukun üstünlüğünü getirecek miydi? Güncel olaylar buna karşı çıkıyor ve tersini söylüyor.
Gudula Walterskirchen | Politika | 14 Mart 2025 I LIBRATUS
Suriye’den gelen görüntüler şok edici. Ceset yığınları, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu katledilmiş insanlar. Bölgeden gelen ilk haberler kafa karıştırıcıydı. Resmi devlet kurumları, devrik diktatör Beşar Esad’ı devirmek isteyen “isyancılardan” söz ediyordu. Bunun bir göstergesi, şiddetin Esad’ın da mensubu olduğu bir azınlık olan Alevilerin kalelerinden kaynaklanmasıydı. Saldırılar planlanmış ve ardından çatışmalar tırmanmıştı. 1000’den fazla ölüden söz ediliyordu.
Daha sonra bölgedeki diğer tanıkların raporları sosyal medyada dolaşıma girerek gerçeklerin çarpıtıldığını iddia etti. Esad’ın milislerinin Alevi azınlığı korumaya çalışan güvenlik güçlerine acımasızca saldırdığını iddia ettiler. Hatta suçu HTŞ hükümet güçlerinin üzerine atmak için komşu köylerde kasıtlı olarak sivil katliamları gerçekleştirdiler. Bunu yaparken de uluslararası medyanın dikkatini Aleviler üzerine çekmek ve etnik gerilimleri körüklemek istediler. Bu nedenle bir “yanlış bayrak” eylemi olduğu iddia edilmektedir.
Muhalifler “etkisiz hale getirildi”
SANA haber ajansına göre 10 Mart’ta bakanlık sözcüsü Hasan Abel operasyonun “başarılı” olduğunu ve tüm hedeflere ulaşıldığını açıkladı. Hükümet güçleri Lazkiye ve Tartus vilayetindeki tüm “güvenlik hücrelerini ve rejim kalıntılarını” “etkisiz hale getirmişti”.
HTŞ’den çelişkili bilgiler
Bu durum Aid to the Church in Need ve Christian Solidarity International (CSI) gibi kuruluşların raporlarıyla çelişmektedir. Bölgedeki Hıristiyanlar masum insanların, sivillerin, kadınların ve çocukların katledildiğini hem de HTS militanları tarafından bu katliamların yapıldığıni bildirmektedir – sadece Aleviler değil, Dürziler ve Hıristiyanlar da öldürülmüştür. Alevilere karşı soykırımdan bile söz ediliyor. Bütün köyler yerle bir edildi.
Pitoresk sahil kasabası Lazkiye bir katliama sahne oldu.
Bölgedeki bir görgü tanığı ve Katolik rahip 4,000’den fazla HTS tarafından katliamdan geçen kurban olduğunu bildiriyor. Korku var.  Katolik Rahip şunları ifade etti:  “Sokaklarda yatan insanların cesetleri Alevi, onlar da bizim kardeşlerimiz. Öldürülen çok sayıda Hıristiyan da var. Bu gerçeği kabul edemeyiz. Failler Heyet Tahrir El Şam ve bağlı grupların savaşçıları. Bunların arasında çok sayıda yabancı var: Azerbaycan’dan, Kırgısistan, Türkiye, Çeçenistan’dan ve diğer birçok ülkeden.“HTS lideri  El Colani’nin dün kontrolsüz gruplar olduklarını söylediği gibi, devletin bile sözde onlar üzerinde hiçbir kontrolü yok; ama biz biliyoruz ki onun onayıyla çalışıyorlar. Kadınlar, çocuklarının ve evdeki diğer herkesin gözü önünde infaz ediliyor.”
El Nusra bir terör örgütüydü
CSI örgütü, kısa süre önce bir darbeyle iktidara gelen mevcut Suriye hükümetinin dayandığı kökleri şöyle hatırlatıyor: “HTŞ’nin öncül örgütü olan ve 2012 yılında Suriye’nin şu anki ‘geçici başkanı’ Ahmad al-Sharaa (savaştaki adı Abu Mohammad al-Jolani) tarafından kurulan El Nusra Cephesi’nin savaş çığlığı ‘Aleviler mezara, Hıristiyanlar Beyrut’a!’ idi. (…) Ahmed el-Şaraa, Nusra Cephesi’nin kurucusu ve komutanı olarak başaramadığını, Esad rejiminin düşmesinden sonra gerçekleştiriyor gibi görünüyor.”
Ahmed el-Şaraa (sağda) ve Kürt SDG milislerinin lideri Mazlum Abdi 10 Mart 2025’te SDG’yi feshetmek üzere bir anlaşma imzaladı. Hem de Aleviler soykırımdan geçirirlikne artı Hiristiyanlar ve Dürziler  keyfi olarak katledirken.
Halep Katolik Piskoposu Hanna Jallouf, Church in Need aracılığıyla ılımlılık çağrısında bulundu: “Bu ülkedeki tüm dürüst ve vatansever insanların sesine katılıyor ve mezhepsel ve dini gerekçelerle her türlü şiddet, intikam ve misillemeyi reddettiğimizi vurguluyoruz. Tüm insani, ahlaki ve dini değerlerle bağdaşmayan bu saldırılara bir an önce son verilmesi için ülke yetkililerine çağrıda bulunuyoruz.”
Rum Ortodoks Patriği X. John da Hıristiyan sembollerine saygısızlık yapıldığını bildirdi.
İslamcı lider Jolani
Suriye’de tam olarak ne olduğu henüz kesin olarak değerlendirilemiyor. Her halükarda, HTŞ Jolani yönetiminde iktidara geldiğinde, İslamcıların kısa süre içinde eski yöntemlerine geri döneceklerinden; yönetimleri altında dini gruplar arasında barış içinde bir arada yaşayan demokratik bir ülke kurmanın imkansız olacağından korkuluyordu. İktidar değişikliğinden bu yana Avrupa’ya kaçan Suriyelilerin neredeyse hiçbiri geri dönmedi. Yeni yöneticileri alkışlayanlar bile – sadece Viyana’da parlamentonun önünde İslamcıların zaferini ve Esad’ın devrilmesini kendiliğinden kutlayan yaklaşık 30.000 Suriyeli vardı.
Devrimin hemen ardından dünyanın dört bir yanından üst düzey siyasetçiler yeni hükümdar Ahmed al-Sharaa’ya saygılarını sunmaya geldi. Eşit Muamele ve Azınlıkların Korunmasından sorumlu yeni AB Komiseri, Cezayir doğumlu eski Belçika Dışişleri Bakanı Hadja Lahbib de resmi görüş alışverişinde bulunmak üzere 17 Ocak’ta ülkeye gitti. Aradan birkaç hafta geçmesine rağmen bu etki asgari düzeyde kaldı. Aksine Suriye’de HTS Jolani  iktidarı resmen altında azınlıklar katledilmeye devam ediyor. Yeni yöneticiler AB’den para almaktan memnun olsalar da, AB’nin gerekliliklerini umursuyor gibi görünmüyorlar.
Berlin’de yaşayan Filistinli psikolog Ahmad Mansour, Orta Doğu’nun demokratikleşmesi söz konusu olduğunda Avrupa’daki temel bir soruna ve yanlış anlamaya işaret ediyor. LinkedIn’de bir deneyimini örnek olarak anlatıyor: “‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan dönemde Berlin’de Arap dünyasındaki siyasi çalkantılara odaklanan bir etkinliğe katıldım. Konuşmacı iyimserlik doluydu. Demokratikleşme süreçlerinden, Orta Doğu için yeni bir sayfa açıldığından, eski otokratik yapıların nihayet üstesinden gelecek yeni bir şafaktan söz ediyordu.
Ben konuştum. Sordum: Bu demokrasi nereden gelecek? En küçük toplumsal birim olan aile otokratik ilkelere göre işlerken demokratik bir kültür nasıl ortaya çıkabilir? Ataerkil gelenekler ve dini dogmalar bireysel özerkliği bastırırken? Şiddet meşru bir eğitim ve sosyal etkileşim aracı olarak kabul edildiğinde? Muhaliflere hoşgörü gösterilmeyip susturulduklarında mı? Demokrasi sadece bir oy sandığı değildir. Demokrasi eleştirel düşünme, sorgulama, bireysellik, azınlıkların korunması, din ve devletin birbirinden ayrılması demektir – ki bunların hepsi Orta Doğu’nun büyük bölümünde neredeyse hiç yoktur.”
Şubat 2025’te Halep’te kurulan yeni hükümetin halka muğlak bir mesaj içeren pankartı: “El ele geleceğin Suriye’sini inşa ediyoruz, el ele şehitlerin başladığını bitiriyoruz. *Resim altı
Bu bölgeye demokrasi ihraç etme girişimlerinin hiçbiri başarılı olmadı.
 Aksine, bir diktatör devrildiğinde sonuç genellikle daha fazla şiddet ve kaos olmuştur. Irak’ta ve şimdi de Suriye’de durum böyle. İslamcılar tarafından yönetilen ve Batı demokrasisini, insan haklarını, kadın haklarını ve gerçek hoşgörüyü uygulayan hiçbir ülke yok. Görünen o ki Suriye de bir istisna değil. Bunun nedenleri nedir ? Batnın hiç suçu yok diyemeyiz.  Yeni Suriye HTS Jolani rejimi, başta Almanya olmak üzere Avrupalı politikacılar tarafından cömert para hediyeleriyle desteklendi. Ancak Suriye’deki azınlıklar en başından beri temkinli ve ihtiyatlıydı.

Esad geçen yılın Aralık ayında devrildiğinde Halepli bir doktor şöyle demişti: “Hiçbir şey yapılmazsa cihatçıların boyunduruğu altında kalacağız. Daha iyiye gitmeyeceğiz.”

Görünen o ki kötümser olmakta haklıydı.

Kaynak

https://libratus.online/de/das-grosse-schlachte

Exit mobile version