„Değerli yalnızlık“ dan „dostları artırıp düşmanlıkları azaltma“ dış politika siyasetine dönüş nasıl oldu?

"Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa" demiş koca Aşık Veysel. Kurt BAE'nın burada amacı ne?

?“Yurtta barış, dünyada barış“ Atatürk dış politikasına dönüş mü yoksa çıkış yolu kalmadı diyen AK Partisi iktidarı bu siyasete  geçici bir dönüşü mü yapıyor? Evet bu soruyu  Avusturya´dan ve dünyadan Türkiye´yi dikkatli bir şekilde izleyen taraflı ve tarafsız analizciler kendilerine soruyor. AK Partisi hükümeti eskiden „değerli yalnızlık“ diye tüm komşu ülkeleri ve dünyada birçok ülke ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilişkilerini düşmanca bir yörüngeye sokmuştu. Dış politikada kırdığı cevizleri iç politikada bol bol oy kazanmak için kullandı ve çesitli kesimleri birbirine kışkırttı ve düşman etti. Uzmanların ortak görüşü bu.  AK Partisi hükümeti şimdi Ankara AK Partisi iktidarının „dış politikada dostları artırıp düşmanlıkları azaltma“  adını verdiği dış politika aslında Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyet’inin kurulurken Atatürk’ün çizdiği  „ Yurtta barış, dünyada barış“  adlı kurucu dış politika felsefesinin başka bir cümleler ile  paketlenmiş hali. Atatürk’ün siyasetine geri dönüş olarak yorumlanabilir mi ? Zannetmiyoruz. Hesaplar başka..“Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa….“ demiş koca Aşk Veysel. Kurt BAE’nin burada amacı ne ?  Yeni Vatan Gazetesi,  Dış Politikası Masası B.K., Viyana

AK Partisine yakın bir isim olan Mehmet Rakipoğlu Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsünde araştırma görevlisi olarak İstanbul’dan ‚Türkiye-BAE normalleşmesine giden süreç“ başlığı ile kaleme aldığı analizi şöyle.

 

Mehmet Rakipoğlu’nun ilk AK Partisi’ne yakın AA’da yayınlanan analizi şöyle:  

AK Parti iktidarı ile Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle yakınlaşma siyaseti, 2010 sonrası yaşanan birçok gelişme nedeniyle farklı bir yöne evirildi. Bu anlamda statüko siyaseti benimseyen BAE ile Türkiye arasındaki ilişkiler özellikle Mısır’ın ilk ve tek demokratik yollardan seçilen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı yapılan Sisi darbesi sonrası zedelendi. Devam eden süreçte Libya, Doğu Akdeniz, Sudan, Suriye gibi Orta Doğu’nun muhtelif noktalarında Ankara’nın karşısında yer alan Abu Dabi, 2021 yılından beri Türkiye ile ilişkileri onarma yönünde ciddi adımlar attı.

ABD’nin bölge politikalarındaki değişim, Rusya etkisi ve Çin’in Orta Doğu’da artan angajmanı bölgede yeni denklemleri beraberinde getirdi.

Türkiye’nin „dış politikada dostları artırıp düşmanlıkları azaltma“ yönündeki prensibine uyumlu olan bu siyaset, Ankara tarafından da olumlu karşılandı. Ağustos 2021’de BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnun bin Zayed el-Nahyan’ın, Kasım 2021’de ise BAE’nin fiili lideri Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed el Nahyan’ın Ankara ziyaretleri ilişkilerde yeni döneme girildiğini ortaya koydu. Bu yeni dönemde çıkar çatışmalarına ve farklı siyasetlere rağmen ekonomik iş birliği öne çıkarıldı ve bir anlamda rekabetler sonlanmadı fakat yönetilmeye başlandı. Diplomatik restorasyon bağlamında atılan bu adımların yanında birtakım olumlu gelişmeler de yaşandı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Körfez turlarının yanında, Türkiye’de aranan Sedat Peker’in ve Muhammed Dahlan’ın faaliyetlerinin askıya alınması, karşılıklı medya yasaklarının kaldırılması ve ticaret ortaklıklarının geliştirilmesi adına üst düzey telefon görüşmeleri ve toplantılar gerçekleştirildi. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BAE’ye yaptığı iadeiziyareti küresel ve bölgesel denklemler açısından farklı dinamikler içermektedir.

 

Abu Dabi 2021 yılından beri Türkiye ile ilişkileri onarma yönünde ciddi adımlar atarken, Türkiye-BAE hattında çıkar çatışmalarına ve farklı siyasetlere rağmen ekonomik iş birliği öne çıkarıldı.

Değişen küresel denklem: ABD ve Rusya etkisi

Orta Doğu’da yaşanan gelişmelerin küresel siyasal sistemdeki dönüşümlerden etkilendiği söylenebilir. Bu anlamda üç ana başlık öne çıkıyor. Bunlardan ilki her ne kadar tartışılıyor olsa da mevcut uluslararası sistemin en büyük gücü olan ABD ile ilgili gelişmeler. 2017-2021 arası başkan olan Donald Trump’ın Orta Doğu politikası bölgesel istikrarsızlığın ve kaosun artmasına neden oldu. Nitekim Körfez’e ucu açık destek veren Trump, bölgenin kronik sorunu İsrail-Filistin meselesinde de Tel Aviv’den yana durarak gerilimi artırdı. Trump’ın benzer siyaseti Türkiye-Körfez ilişkilerine de yansıdı. Ancak 2021 seçimlerinde Trump’ın yerine Biden’ın gelmesi ilişkilerin yeniden şekillendirilmesi sonucunu doğurdu.

Her ne kadar ekonomik iş birlikleri siyasi yakınlaşmayı kolaylaştırsa da ilişkilerin stratejik ittifaka dönüşmesi zaman alabilir.

Bununla birlikte Türkiye ve BAE, ABD ile yaşadıkları krizler bağlamında benzer kaderi paylaşıyor. ABD’nin farklı gerekçelerle de olsa hukuka aykırı biçimde iki ülkeye de F-35 satmaması, Türkiye ile BAE’yi yakınlaştırdı. ABD’nin Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlamaması ve PKK/PYD terörünü Suriye’de devletleştirme projesi Ankara’yı nasıl kaygılandırdıysa farklı bağlamlarda benzer kaygılara BAE de sahip. Trump döneminde terör örgütü ilan edilen Husilere yaklaşımın Biden döneminde değişmesi nedeniyle Husilerin bölgesel ölçekte güçlenmesi, Washington’ın Abu Dabi’ye güvenlik garantisi vermemesi ve tatmin edici adımlar atmaması, Türkiye-BAE arasında ABD üzerinden bir yakınlaşma sinerjisi oluşturdu. Bu anlamda BAE, Türkiye ile güvenlik ortaklığını artırmanın peşinde.

Küresel siyaset denklemi açısından önemli ikinci dinamik, Rusya’nın küresel ve bölgesel ölçekteki yükselişi ve Moskova’nın Türkiye-BAE normalleşmesindeki pozisyonu. Putin’in liderliğinde tedrici olarak askeri gücünün meyvelerini (Kırım, Suriye- muhtemelen Ukrayna’nın bazı kısımları) toplayan Rusya, Türkiye ve BAE ile de yakın ilişkiler içinde. Ankara ile Suriye ölçeğinde, BAE ile Libya ölçeğinde iş birliği yapan Moskova, ABD’nin isteksiz davrandığı güvenlik tedariki meselesinde oldukça hevesli. Bir NATO üyesi olarak ilk kez Ruslardan S-400 alan Türkiye’yi modelleyerek BAE’ye de benzer sistemleri satmak isteyen Moskova’nın Türkiye-BAE normalleşmesini desteklediği düşünülebilir.

Çin’in bölgesel angajmanı ve etkileri

Üçüncü başlık Çin’in artan bölgesel angajmanı. Bu anlamda Rusya’ya benzer şekilde Çin’in de Türkiye-Körfez normalleşmesinden oldukça memnun olduğu belirtilebilir. Pekin, Moskova’nın aksine askeri unsurları değil, ekonomiyi önceliyor. Buna göre bölgesel gerilim yerine iş birliğinin kurumsallaşması Çin’in bölgesel nüfuzuna doğrudan katkı sağlıyor. Türkiye-Körfez normalleşmesinin başlamasının ardından Çin Dışişleri Bakanı’nın Körfez ve Türkiye’yi ziyaret etmesi, Pekin’in Ankara-Abu Dabi hattındaki yakınlaşmayı desteklediği yorumlarını beraberinde getirdi.

Çin’in Kuşak Yol Projesi’nde Körfez ve Türkiye kritik öneme sahip. Dahası Çin için BAE kapsamlı stratejik ortak iken Türkiye de stratejik ortak olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla Ankara-Abu Dabi hattındaki rekabet ve gerilim iklimi, Çin’in ekonomi bazlı bölgesel yükselişine ve yumuşak hegemonya çabasına engel olabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Türkiye-BAE normalleşmesi ABD-Rusya-Çin arasındaki küresel siyaset denkleminde önemli bir yere oturuyor.

Bölgesel denklem

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BAE ziyareti, Orta Doğu’daki bölgesel denklem açısından üç başlığı öne çıkarıyor. Bunlardan ilki Orta Doğu’da 2021 yılının başından beri süregelen bölgesel iş birliğini artıran gelişmeler. Türkiye ile normalleşme sürecini de kapsayan bu gelişmeler Bağdat zirvesinden bu yana Orta Doğu’da rekabet ve gerilim ortamı yerini iş birliği ve diyaloga bırakmasıyla başladı. Bu anlamda gerek Türkiye gerekse BAE bölgesel konjonktüre uyumlu siyaset izlemeyi tercih etti.

Öte yandan, Türkiye-BAE normalleşmesi, Ankara’nın dış politikasındaki normalleşme diyaloglarında en hızlı sonuç veren süreci ifade ediyor. Nitekim Türkiye’nin Mısır ve İsrail ile istikşafi görüşmeleri BAE ile normalleşme sürecinden çok daha önce başladı fakat bu görüşmelerde somut sonuçlar henüz elde edilemedi. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Türkiye ve BAE oldukça pragmatist bir yaklaşım benimseyerek normalleşme süreçlerini hızlı şekilde kurumsallaştırdılar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BAE ziyareti öncesi Abu Dabi’ye yakın Hasan Sacvani gibi ünlü sosyal medya kullanıcılarının paylaşımları ve Burc Halife kulesinde Türk bayrağının dalgalandırılması bin Zayed yönetiminin Türkiye ile yakınlaşma konusunda ciddi olduğunu kanıtlıyor. Benzer şekilde Khaleej Times gazetesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iş birliği mesajı ile dolu yazısına yer verilmesi, Arapça yayın yapan el-İttihad gazetesinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’un yazıları dahil olmak üzere 8 sayfa Türkiye’ye yer ayrılması BAE’nin Türkiye ile normalleşmeyi kurumsallaştırmak isteğini ortaya koyuyor.

İran faktörü

Ziyaretin öne çıkardığı ikinci başlık ise İran. Bu anlamda Körfez güvenliğini günbegün daha şiddetli tehdit eden İran destekli Husi saldırıları, Türkiye-BAE yakınlaşmasını hızlandırabilir. Bir yandan Tahran ile görüşen BAE bir yandan da İran destekli Husilerin meydan okumalarıyla mücadele etmeye çalışıyor. ABD’den beklediği desteği alamayan BAE’nin güvenlik kaygılarını Türkiye anlıyor. Nitekim Türkiye, Suudi Arabistan’a ve BAE’ye yönelik Husi saldırılarını kınadı.

Husilerin Türkiye karşıtı duruşlarını radikalleştirmesi de Ankara’nın Yemen’den Suudi Arabistan ve BAE’ye çıkış kapısı açabileceği yorumlarını beraberinde getirdi. Dolayısıyla İran ve Husilerin dengelenmesi bağlamında iki aktörün ortak zeminde buluşması beklenebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BAE ziyareti öncesi İran ajanlarının yakalanması da bu minvalde okunabilir. Dolayısıyla Türk üretimi silahlı insansız hava aracı alma yönünde istekli olan BAE’nin Türkiye ile yakınlaşmasının bir dinamiği de İran’ın dengelenmesi ve güvenlik iş birliklerinin genişletilmesi.

Körfez içi rekabet

Üçüncü başlık ise Körfez içi rekabet. Bu anlamda BAE, Türkiye ile yakınlaşmayı Suudi Arabistan’ın dengelenmesi adına önemli görüyor. BAE-Suudi Arabistan arasındaki siyasi ve ekonomik rekabet Türkiye’nin Körfez’de yeniden konumlanmasını sağlarken, Abu Dabi-Ankara hattının yeniden şekillenmesini mümkün kılıyor. Bu anlamda BAE diğer rantiyer devletler gibi petrol dışı gelirlerini artırmak istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Khaleej Times’daki yazısında vurguladığı üzere, iki ülke arasındaki ticarette petrol dışı ürünlerin toplam değeri son 10 yılda 90 milyar dolara yaklaştı. 2018’de 7,3 milyar dolar olan ticaret hacmi ise yüzde 21 artışla yüzde 8,9 milyar dolar oldu. Öte yandan BAE’nin petrol dışı gelirleri artırmak için pazar arayışında olduğu biliniyor. Türkiye de BAE ve diğer ülkeler için oldukça cazip. Bu anlamda BAE, Türkiye’deki fırsat ve olanakları başkalarına (Suudi Arabistan ve Katar’a) kaptırmak istemiyor.

Körfez içi rekabetin bir diğer boyutu da Katar üzerinden şekilleniyor. Biden, Trump’ın aksine Körfez’de kanat değiştirip BAE-Suudi Arabistan’a sırt döndü ve Katar’a yöneldi. Bu bağlamda Biden’ın Katar Emiri es-Sani’yi Beyaz Saray’da ağırlaması ve NATO dışı müttefik statüsüne yükseltmesi BAE’yi rahatsız etti. BAE, Türkiye ile yakınlaşarak Katar’ı dengelemek istiyor. Türkiye de Körfez’de aktör çeşitlendirerek Katar’a bağımlı kalmak istemiyor. Nitekim Katar’ın özellikle Doğu Akdeniz siyaseti Ankara’yı rahatsız ediyor.

Öte yandan Türkiye’nin yeni ekonomik modellemesinde üretim, istihdam, yatırım ve ihracat odakları Türkiye-BAE yakınlaşmasını hızlandırıyor. Dolayısıyla ilişkiler yeniden formüle ediliyor. İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’un el-İttihad gazetesi için kaleme aldığı yazıda vurguladığı gibi salgın ve yeni meydan okumalarla mücadelede yeni bir yaklaşım gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iadei ziyareti bu yeni pragmatist yaklaşımın tohumlarının atıldığına işaret. Bununla birlikte her ne kadar ekonomik iş birliklerinin siyasi yakınlaşmayı kolaylaştıracağı tahminleri yapılsa da ilişkilerin stratejik ittifaka dönüşmesinin zaman alacağı söylenebilir. Özellikle Libya ve Doğu Akdeniz noktaları normalleşme noktasında tarafların ilk ciddi test sahaları olabilir. Benzer şekilde, Abu Dabi-Tel Aviv arasındaki yakınlık hesaba katıldığında, Türkiye’nin BAE ile normalleşmesinin doğrudan yansıyacağı ilk alanlardan biri Türkiye-İsrail ilişkilerinin hareketlenmesi olabilir.  ( AK Partisine yakın bir isim olan Mehmet Rakipoğlu Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsünde araştırma görevlisidir)

Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan: BAE ile ortak hedefimiz, ikili ilişkilerimizi daha üst seviyelere taşımak

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ortak hedefin ikili ilişkileri her alanda çok daha üst seviyelere taşımak olduğunu bildirdi.

Merve Yıldızalp, Mümin Altaş/AA   |15.02.2022

Cumhurbaşkanı Erdoğan: BAE ile ortak hedefimiz, ikili ilişkilerimizi daha üst seviyelere taşımakFotoğraf: Murat Kula / AA

Abu Dabi

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Emirates Palace’ta, BAE’li iş insanları ve yatırımcılarla gerçekleştirdiği toplantıda, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed Bin Zayid Al Nahyan‚ın geçen yılın kasım ayındaki ziyaretiyle Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri ilişkilerinde yeni bir dönemin başlatıldığını belirtti.

Ticari ilişkilerin geliştirilmesi, yatırımların artırılması konusunda güçlü müşterek bir iradeye sahip olduklarını ifade eden Erdoğan, dün yapılan görüşmelerde bu karşılıklı anlayışı bir kez daha teyit ettiklerini ve 13 anlaşmanın imzalandığını söyledi.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye’nin Körfez bölgesindeki başlıca ticaret ortağı olduğunun altını çizen Erdoğan, ikili ilişkilerde duraksama yaşanan dönemde dahi ticari ilişkilerin hacmini koruduğunu, özel sektörler arasındaki ortaklıkların canlılığını muhafaza ettiğini kaydetti.

Erdoğan, bu durumun ikili ekonomik ve beşeri ilişkilerin köklü bir geçmişe ve sağlam bir altyapıya sahip olduğunun ispatı olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, „Şimdiki ortak hedefimiz ikili ilişkilerimizi her alanda çok daha üst seviyelere taşımaktır. Dün sanayi ve ileri teknolojiden taşımacılığa, sağlıktan tarıma ve karşılıklı yatırımlara kadar çok geniş bir yelpazede imzalanan belgeler bu hedef doğrultusunda birlikte çalışma arzumuzu açıkça ortaya koymuştur.“ diye konuştu.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin ileri teknoloji şirketlerine uygun yatırım fırsatları sunduğunu dile getiren Erdoğan, Türkiye’nin ise genç nüfusuyla ileri teknoloji geliştiren küresel ölçekte isim sahibi yeni girişimlere öncülük ettiğine değindi.

Ekonomik açıdan birbirini tamamlayan ülkeler olarak kısa sürede önemli mesafe alınacağına inandığını vurgulayan Erdoğan, kara yolu, hava yolu, bankacılık ve finansman başta olmak üzere her alandaki ekonomik bağlantıların güçlendirilmesi için gereken adımları attıklarını belirtti.

„Uluslararası yatırımcıların Türkiye’ye ilgisi giderek artıyor“

Türkiye’nin, 85 milyonluk nüfusu, yükselen sanayi üretimi, nitelikli istihdam kapasitesi, fiziki altyapısı ve coğrafi konumuyla öne çıkan bir ülke olduğunu aktaran Erdoğan, Kovid-19 salgını sürecinde yaşananların, Türk ekonomisinin gücünü, dayanıklılığını ve son 20 yılda katettiği mesafeyi açıkça gösterdiğini dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

„Siyasi istikrarımız, hızlı karar alma mekanizmalarımız ile üretimi, istihdamı yatırımı teşvik eden yönetim anlayışımızla salgın sürecini suhuletle yönettik. Küresel ekonominin yüzde 3,4 küçüldüğü 2020 senesinde biz yüzde 1,8’lik büyüme oranı yakaladık. Aynı dönemde G20’de sanayi üretimi en çok artan ülkelerden olduk.

Geçen seneyi yüzde 33’lük artışla 225 milyar doları geçen rekor ihracat ve 500 milyar dolara yaklaşan dış ticaret hacmiyle tamamladık. Çift haneli oranları bulacağına inandığımız 2021 yılı büyüme rakamları ile inşallah bu başarımızı taçlandırmış olacağız.“

Dünyada dengeleri altüst eden salgının, Türkiye gibi üretim kapasitesi yüksek ülkelerin önünde yeni fırsat pencereleri açtığını belirten Erdoğan, Türkiye’nin özellikle Asya merkezli üretim ağına alternatif arayışında olan yatırımcılar için çok önemli avantajlar sunduğuna dikkati çekti.

Uluslararası yatırımcıların Türkiye’ye ilgisinin giderek arttığını vurgulayan Erdoğan, daha önce Türkiye’yi tercih etmiş şirketlerin de Türkiye’yi üretim, ihracat ve yönetim merkezi olarak gördüğünü, bu kapsamda yatırımlarını genişlettiğini ifade etti.

Erdoğan, 2003 yılından bu yana Türkiye’nin 239 milyar dolardan fazla doğrudan uluslararası yatırım çekmeyi başarmış bir ülke olduğunun altını çizerek, Türkiye’nin son 16 yılda Orta ve Doğu Avrupa’da en fazla uluslararası doğrudan yatırım alan ikinci ülke olduğunu, bunun Türkiye’ye duyulan güvenin en somut işareti olduğunu söyledi.

„Türkiye, iş kurma fırsatları bakımından cazip bir mevzuata sahip“

Türkiye’nin iş kurma ve yapma fırsatları bakımından son derece cazip bir mevzuata ve uygulamaya sahip olduğunu aktaran Erdoğan, Türkiye’nin altyapı ortamını iyileştirmeye yönelik adımlarının ve ulaştırma koridorlarını birleştiren hamlelerinin, uluslararası yatırımcılara ilave fırsatlar sunduğunu bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

„Birleşik Arap Emirlikleri özel sektörünün önde gelen temsilcileri olarak, Türkiye ile ticari ortaklıktan ve yatırım iş birliklerini tesis etmenin faydalarına tüm boyutlarıyla vakıf olduğunuza eminim. Denizbank ve Yarımca Limanı gibi başarılı örnekler, hepinizin malumudur.

Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri ilişkilerinin hak ettiği seviyeye ulaşmasında devlet adamlarının sergilediği irade çok önemlidir. Liderlerin görevi ticaretten savunmaya, turizmden enerji ve ulaşıma kadar her alanda iş birliğinin üzerinde yükseleceği zemini tesis etmektir. Ancak iki ülkenin gerçek potansiyelini bilhassa ticaret ve yatırımlarda hayata geçirecek olan iş dünyamızın siz kıymetli mensuplarıdır. Ticaret Bakanlığımız, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Finans ve Dijital Dönüşüm Ofislerimiz, diğer kurumlarımız, yeni yatırım projelerinizde sizlere gereken her türlü desteği vermeye hazırdır.“

Erdoğan, daha sonra iş insanları ve yatırımcılara sözü bırakarak, toplantının hayırlara vesile olması temennisinde bulundu.

 

Relevante Artikel

Back to top button
Cookie Consent mit Real Cookie Banner