Bu seçim niye böyle keyifsiz geçti ? Sorunlar nerede?

Birol Kılıç  Viyana’dan analiz etti.

 

Yarın 29 Eylül Pazar.

Avusturya´da Parlamento seçimleri vardı. Ahmet Kaya şarkısında ,“ Keşke sonumuz böyle olmasaydı. Gözüm yaşarıyor ve yüreğim kanıyor“ diyordu.Bu analizi yaparken 30 yıldır Viyana’da yaşayan Avusturya vatandaşı bir Türk olarak adeta „gözüm yaşarıyor ve yüreğim kanıyor“… Türkler artık sağ partilerin oyuncağı olmuş sanki. FPÖ’nün yeni lider Hofer Türk vatandadaşlarını Avusturya vatandaşlığı hak etselerde Türkiye’nin Suriye girişimi nedeni ile verilmesin diye 13. Ekim Pazar açıklaması birçok kişinin dikkatinen kaçtı. Her zamanki gibi. Avusturya adına ve FPÖ Partisine adına esef verici ve Avusturya Anayasasına ters bir ruh hali ve açıklama. 

ÖVP, SPÖ, FPÖ, NEOS, Yeşiller, JETZ (Peter Pilz) ve Komünist Partisi milletvekilleri adayları arasından sizin sesiniz olabilecek bir aday var mıydı? Sizin gelecek için hayallerinizi gerçekleştirebilecek, korkularınızı azaltabilecek, siyaseten az çok kendinizi özdeşleştirebileceğiniz veya sizi kucaklamış bir parti var mı?

Varsa mutlaka yarın sandığa giderek oyunuzu o partiye verin deriz demiştik. Hatta bir tercihli oy kullanarak, bir ismi o partinin altına yazmak iyi olurdu.

Peki Türkiye göçmenleri açısından bu seçim niye keyifsiz ve heyecansız? Yukarıda bir örneğini  FPÖ lideri Hofer ile verdik.  Türkiye siyasetinin Avusturya’da son on yılda aşırı sağın ve ona yakınların ekmeklerine yağ sürdü aslında…

Öbür tarafdan bardağın dolu tarafını görmek gerekirse 2017 yılına göre aslında olağanüstü 2019 seçim atmosferi Türkler açısından daha olumlu geçti.

Türklere, Türkiye’ye direk haklı veya haksız oldukça kışkırtıcı, ayrımcı ve kırıcı ifadeler yazılı seçim afişlerinde, sözlü siyasi tartışmalarda çok azdı. Evet artık azına bile razıyız. Diğer bir değişle demokrasi adı altında daha az tecavüzlere razıyız.

Çünkü son yirmi beş yılda Avusturya’da Türkiye ve Türkler üzerinden özellikle sağ partiler resmen iktidara ortak oldular ve oylarını resmen bu iki konu üzerinden yüzde 10 ile 15 arası artırdılar. Bu anormal duruma getirenler utansın.

Burada mutlaka iğneyi karşı tarafa çuvaldızı kendimize batırmamız gerekiyor.

Avusturya’da sağ partilerin şu anda son yıllarda yükselerek kemikleşmiş ve Müslüman dendiğinde en önemli konu „Siyasi İslam“. Din ve siyaseti birbirine karıştıran İslam, Camii ve Müslüman adı ile başlayan kişi, kurum ve kuruluşlara Avusturya’da şüphe ile bakılmasında Müslüman teşkilatların suçu az değil aslında. Öz eleştiri yapılması gerekiyor. Hatalar tekrarlanmaması ve Avusturya’nın Anayası. Genel Kültür, anane ve göreneklerine dikkat etmek gerekiyor. Aynısını biz Türkiye’de ister müslüman ister hiristiyan olsun herkesden eğer Türkiye’de devamlı yaşayacaklarsa beklemiyor muyuz ?

Bizim Türklere Avusturya’da 1980’den sonra ne oldu?

Aslında 1960’dan 1980’li yıllara kadar Avusturya’da özellikle Türklere ve Müslümanlara karşı bakış olumluydu. En başta Türk dendiğinde akıllara Kurtuluş Savaşı vermiş modern Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk geliyordu.

Çünkü Avusturya ve Almanya 1. Dünya savaşından sonra Türkiye gibi Kurtuluş Savaşı vermemiş ve vatanlarını Atatürk ve arkadaşları gibi Fransa, İngiltere, Rusya gibi düşmanlara karşı koruyamamıştı.

Avusturya ile silah arkadaşlığı yapmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının dedelerine dair yerli Avusturya vatandaşlarının duydukları yüksek saygı ve sempatinin kredisinin yüksekliği aslında modern Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’e karşı beslenen yüksek saygı ve sevgi  idi.

Atatürk onların gözünde dünyada bir ilki gerçekleştirmişti. Avusturya halkı bunu iyi biliyordu. Burun kıvırmaya hiç gerek yok. Eğri oturalım doğru konuşalım. Zaten sorunun özü aslında burada başlıyor.

Avusturya vatandaşları ve kurumları kendine soruyor; 1960 yıllarında muhafazakar, modern ve çağa ayak uydurmuş bizim Türklere 1980’den sonra Avusturya’da ne oldu?

Şu anda Avusturya’da bulunan Suriye, Afgan, Irak, İran genç mültecilerine özel kurslar ile Almanca dili ve gelenekleri öğretiliyor ve önemli kurum ve kuruluşlarda iş veriliyor. Hepsi çalışkan ve yırtıcı olan bu gençler bir yılda Almanca  dil sınavlarını başarmışlar. Olanakları zorluyorlar. Çırak olarak başladıkları Billa, Spar, Lidl veya başka büyük kurumlarda aslında burada doğmuş ve büyümüş gençlerimizinde çalışmaya ihtiyaçları var. Ama seçici ve pozitif ayrımcılık ile özellikle Arap gençlerine iş veriliyor. Türk asıllı gençlere gerek yetişme tarzları, oturma kalkma genel kültür eksiklikleri ve var olan önyargılar nedeni evlerine oturmak zorunda kalıyorlar.Çok başarılı Türk gençlerimiz var ama daha fazla olması gerekli.  İş piyasasında, oturma müsadesi alınmasında Türk asıllılara karşı korkunç bir işgence var. Kimse bunları dile getirmiyor. Varsa yoksa din, siyaset ve kişisel siyasi kavgalar Türk toplumunu Avusturya’da perişan etmiş durumda. Okullarda ki sorunlara girmiyorum. Korkunç…

Milli Görüş (Saadet Partisi), Avusturya Türk Federasyonu (MHP), ATİB (T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı)

İşte bu ne ve neden oldu, sorunlar nerede sorusunun en son sonuçlarından birini şöyle yaşadık: Üç gün önce seçime giderken sisli havada Avusturya Parlamentosu Milletvekili JETZT Partisi’nden Peter Pilz’in teklifi ve ÖVP -FPÖ milletvekillerinin oy çoğunluğu ile resmen Milli Görüş (Saadet Partisi), Avusturya Türk Federasyonu (MHP), ATİB (T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı)’e ait toplamda iki yüze yakın camii teşkilatlarının tümünün kapatılması „Avusturya Anayasa ve Hür Demokratik Avusturya Cumhuriyeti’ne düşmanlık yaptıkları, entegrasyonu engelledikleri için kapatılsın. Bu camii adı altında kurulan ibadet yerleri Türkiye’den ya parti temsilcilikleri yada onların arka bahçesi.mealinde ki iddiaları içeren önerge ile kabul edildi.

Top şu anda Avusturya yargısında. İnanılmaz ama gerçek. Gelişmeler hoş değil ve üzücü…

Avusturya’da Müslümanlar arasında yüksek bir tepki yok.

Avusturya medya ve siyasetinde tık yok. Burada peki niye tepki ve tık yok? diye sormak gerekmiyor mu? Çünkü Türk toplumu içinde birlik beraberlik yok. Türk toplumu adına veya Türk veya İslam adına bu teşkilatlar çok ciddi küçük veya büyük hatalar yaptılar. Perşembe’nin geleceği çarşamba gününden bellidir derler.

Bu karar Avusturya halkı adına en yüksek temsil organı Avusturya Parlamentosu’nda alınmış durumda.

Böyle bir kararın verilmesi yıllarca bu üç teşkilat hakkında yapılan haklı haksız haber ve siyasetin ürünüdür.

Bu karara karşı çıkan kısa adı IGGÖ olan Avusturya’da sünni Müslümanların resmi temsilcisi (Alevi diye Alevi Müslümanları devlet katında resmi temsil eden bir kuruluş var) Avusturya İslam Cemiyeti Başkanı Ümit Vural ne yapsın?

Kendisi Mili Görüş teşkilatının adayı olarak başkan seçilmiş durumda.

Kendisi Avukat bu konuyu yüksek yargıya götürecektir ama arkasında demokratik bir şekilde örgütlenmiş bağımsız, kurkusuz  STK’lar, medya ve siyasiler yok.

Çünkü burada yıllarca hatalar yapıldı. Türk toplumunun Avusturya’da doğal ve kendi içinde gerçek STK’ların oluşmasına müsade edilmedi. Ya korkutuldular yada sindirildiler. O olmaz ise ciddiye alınmamları için karalandı ve adam yerine konmadılar.

Gerçek STK olmayan Parti teşkilatları Avusturya’da STK diye kendileri pazarladılar. Halbuki bunlar Türkiye’den parti teşkilatları idi. Sorun yok ama o zaman resmen Parti teşkilatı olduğunu ilan et. Yapmadılar. Yıllardır düzeltilebilecek sorunlar düzeltilmedi. Her ülkenin kendine göre kültürü, geleneği, dini ve kanunları var. Bunlar Avusturya’da hesaba katılmadı. Bugüne kadar Avusturya solu içinde sol değerleri sevmeyen solcu olmayan bu sağcı teşkilatlar maddi ve manevi koruma altında idi. Merak etmeyin Avusturya solu bunu fark etmiş durumda ve parti içinde büyük kavgalar var.

Camii teşkilatlarında para toplanarak holding üzerinden insanların, “ Allah rızası veya kar ortaklığı adına“ dolandırılması veya Türkiye siyasetinin camii adlı aslında Türkiye’nin sanki bir partisinin teşkilatları gibi uzun yıllar çalıştırılmasına burada girmiyorum. Son yirmi yıllarda defalarca haber ve analizler ile bu sorunları dile getirdik.

Ateşin üzerine benzinle gidildi

Ateşin üzerine benzinle gitmekle eş değer en büyük hatalardan bir tanesi son on yıl içinde üç kez on binlerce kişiyi Viyana sokaklarına Türk bayrakları ile çıkaran Türkiye’den maddi ve manevi destek alan sözde STK ama özünde Türkiye orjinli siyasi teşkilat tarafından yapılmış olmasıdır desek acaba yanlış mı söylemiş oluruz. Gerekli miydi? Hayır. „Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz“ derler. Sana Hristiyan mahallesinde niye salyangoz sattırsınlar?

Bu ateşin üzerine benzinle giden ve hala küstahlık içinde bakışları artı cahil cesaretleri ile dikkat çeken kişi, kurum ve kuruluşları bu satırın yazarı başta olmak üzere birçok kişi dostça tatlı sert uyardı.

Avusturya’nın hiçbir kurumu ellerinde binlerce Türkiye göçmeninin Türk bayrağını eline alıp Türkiye’deki siyaseti Viyana sokaklarına getiren az ama teşkilatlanmış bu muhafazakar insanları anlamadı ve am bunlar yüzünden bu tüm Türkiye göçmenlerini daha çok korktu.

Bakın FPÖ Başkanı bundan bir hafta önce Servus TV’de ve birçok TV’de  üç beş yıl önce olmuş bu olayları diline dolayarak, „Bu kadar Türk nasıl ellerinde binlerce Türk bayrağı sokaklara organize bir şekilde çikabiliyor. Yarın öbür gün bunlara karşı Avusturya halkını kim koruyacak. Avusturya Ordusu bütçesini bu yüzden artırılmasını istiyoruz“ mealinde ifadeleri kullanmasını kimse yazmadı ve düşünmedi.

Bunu sadece Hofer söylemiyor şu anda Avusturya Milli Güvenlik Kurulu diyebileceğimiz kuruluş içinde bunlar konuşuluyor.

Avusturya’da 800 bine yaklaşan müslüman nüfus içinde en agresiv şekilde hareket eden bazı Türk asıllı kişi, kurum ve kuruluşlar deniyor.

Resmen müslümanlara  yeni gelen mülteciler Suriye, Irak, Afganistan asıllı insanlar ile indirek iç düşman muammelesi işte bu agresiv, inatçı din ile siyasetin birbirine karıştıran Türk göçmenlerine hatalı davranışları ile yapılıyor. Merak etmeyin. Solcular içinde böyle düşünenler var. Kendinizi kandırmayın. Rezalet ve çok üzücü bir durum ile karşı karşıyasız. Detaylarına giremiyorum…Ama burada muhafazakar Türkler bıraksınlar dünyayı kurtarmayı ilk önce kendi çöplüklerini kendi imajları ve Türklere karşı yükselen düşmanlıklara kafa yorsunlar. Araplar, Afganlılar veya İranlılar muhafazakar Türklerin Osmanlı hikayelerini veya çatısı altında hareketleri duyduklarında nefret ediyorlar. Dikkatli olalım. Bu yeni Arap mülteci kardeşlerimiz ilerde Türk toplumuna olumlu bakacak gibi görünmüyorlar. Arsızlık etmeyelim ve istenmiyen liderliklerden vay geçelim. Kendi Türk toplumun sorunlarına birinci derecede eğilelim. Burada çuvaldızı kendimize batırmakla ve hataların tekrar edilmemesi ile çözüm bulunabilir…

300 bine yakın Türkiye göçmeni orada değildi. Desteklemedi.

Ama bu küçük ama bir anda 5 ile 20 bin kişiyi (kendi reklamları) bir anda sokaklara profesyonel bir şekilde toplayan ve „Öl de ölelim. Yavuz Sulta Selim’in torunlarız“ sloganlarını atanların çoğu bu üç teşkilat çevresinden geldi haberleri tüm Avusturya basınında yel aldı.

Bu satırın yazarı, „Yapmayın etmeyin kardeşlerim. Viyana sokaklarında en son Hitler’in Nazi askerleri böyle gelip Kahramanlar Alanı’nda (Heldenplatz) 1938 yılında toplandı. Avusturya’nın ve dünyanın kollektiv hatırasında bu Türk bayraklar ile gelmek birebir Hitler ve NAZİ hatırasını ve ülkelerinin işgalini hatırlatıyor kardeşlerim“ diye Türkçe ve Almanca basında defalarca uyardı. Kaldı ki Türkler olarak Avusturya’da zaten birinci ve ikinci Viyana kuşatması ile zaten var olan önyargılar hala sokaklarda kendini göstermiyor mu?  Türk olarak Avusturya’da daha hassas ve dikkatli olmak gerekmiyor mu?  Türkler olarak Avusturya’da Türk Bayraklarını böyle kendi dini, siyasi istek ve görüşleriniz için suistimal etmeyin dedik. Haksız mıyız ?  Yarın bunu Türkiye göçmenlerine yol, su ve elektrik olarak geri ödetirler diye yazan ve uyaran bizlere karşı edilmedik hakaret, aşağılama, tehdit ve küstahlık bırakılmadı. Şimdi hak vermeleri hoş ve sevindirici. Ama bu küstah, yarı cahil kafalar ile „köprüden geçene kadar ayıya dayı diyelim“ demek biraz ayıp olmuyor mu?  Sorun ne ayı ne dayı! Aynalara bu yarı cahillik içinde olanların küs olması aslında değil mi?

Avusturya vatandaşını kendi ülkesi ve evine dövmeye kalkmak

Viyana’nın Batı İstasyonu’ndan (Westbahnhof) başlatıp birinci Viyana’da Kahramanlar Alanı´na (Heldenplatz) kadar “ Öl de ölelim. Yavuz Sulta Selim’in torunlarız“ gibi birçok sloganları ve önlerinde büyük anfili arabalar ile 20 bin kişi ile yürüyüşü Avusturya ve tüm Viyana ağızları açık izledi ve şu soruyu basından sordu:
„Siz bizim huzurumuzu ne hakla Türkiye ve yurtdışındaki siyaset ile bozuyorsunuz. Defolun gidin“. Hatırlıyorum bu yürüyüşü en sondan izlerken dokuzuncu Viyana’da Avusturyalı bir ev sahibi çıldırmış bir şekilde apartmanın önünden geçen binlerce insanın slogan ve uğultusundan bunalmış bir şekile balkona çıktı ve „Defolun gidin. Alın Türk bayrakları ve Erdoğan’ınızı ülkemden defolun gidin“ dedi.

Yürüyüş yapanlar arasından çıkan bir grup üst kata çıkıp bu kişiye pataklayıp haddini bildirmesine Avusturya polisi engel oldu. Avusturyalı adamı kendi ülkesinde ve evini basarak dövmek nasıl bir cahil cesareti? Balkonlardan dışkı atılmasına girmiyorum.

Burada en büyük zararı hala Avusturya’da en çok nefret edilen kişi olarak tarihe geçen Başkan Erdoğan olması nedensiz değil. En büyük zarar Başkan Erdoğan hesabına geçmiş oldu. Tüm Avusturya basını günlerce hatta haftalarca rezil bir şekilde Erdoğan eleştirisi adı altında tüm Türk, Türkiye Cumhuriyeti ve Müslümanları da içine katacak şekilde şeytanlaştırma yaptı. Akıllı STK temsilcileri ve siyasiler böyle bir yürüyüş ve konuşma yerine efendice ve sessizce o zaman Başbakan Erdoğan’a tavsiye etmezler. Tam tersine dur derler. Avusturya tarihi ve ilişkilerimiz farklı. Avusturya bu anlamda sorunlu bir ülke niye denmedi ? Hala o zaman birazda olsa takdir edilen Başbakan Erdoğan’ı bu yürüyüşler yapılmadan Avusturya basını ile yemeğe davet ederlerdi. Yapmadılar. Hedef Türkiye seçimleri idi ve Avusturya´da seçme hakkı olan Türk vatandaşları idi.

Resmen “illa şöyle bir sokaklara kendimizi atalım, bağıralım çağıralım Türkiye siyaseti için Viyana’da hem kendimizi hem tüm Türkiye göçmenlerini hem de Başkan Erdoğan’ı şöyle bir rezil edelim” dediler. Ettiler mi? hem de nasıl. Cahil ve kindarlar babanız olsa iş olmaz derler. Hele yarı cahiller ile. Zaten Avusturya sağı gökte aradığı bu olanağı evinin önünde bulmuş oldu. Tepe tepe bugüne kadar kullanıyor bu nefret ve önyargıları.

İşte bugün son on yılda DEAŞ’ın dünyada İslam adına açtığı dehşet, bu tür yürüyüşler ve Avusturya basınında tartışma programlarında ve medyasında temsilci diye kerameti kendinden menkul Türkiye göçmeni cahil cühela takımlarının bilerek saçmalamalarına Avusturya toplumunda nefret atsın diye izin verilmesi Türklere, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Müslümanlara önyargıları kemikleştirdi.

Bu çok bilmiş, ukala akıl ve basiret yoksunu güruh hala akıllanmamış durumda.

Hem suçlular hem güçlüler. Kendilerinden farklı düşünen inançlı veya inançsız tüm insanları tehdit eden, aşağılamaya çalışan, oraya buraya insanların açıklarını bulup ispiyonlayan, rezil edelim diye kişilik casusluğu yapan bu sözde İdris ama özünde İblis insanlar hala Türk toplumun başının belası.

Bunlar ne Türkiye Cumhuriyeti anlamışlar ne Avusturya Cumhuriyetini. Avusturya’da kendine modern, laik diyen emekli olmuş eski tatlı su solcularına, resim sergilerinde gezip onu bunu beğenmeyen ama hiç mücadele etmeyen kokteyl yalakalarına, partiler içinde onun bunun arkasını oymak için çalışan sözde modern oportünist para avcılarına ve korkak modern Türk gençlerine girmiyorum. Hepsi ellerine almış kola, bira veya kırmızı şarabı sinemada patlamış mısır ile film izler gibi bu gelişmeleri izliyorlar.

Avusturya’da iste inançlı ister inançlı bir Türk üzerinde taşıdığı sorumluluğu bilmeden böyle yarı cahil ukalaca bir filin züccaciye dükkanına girerse ve sözde aydın modern Türkler böyle olunca olacağı budur. Keyifsiz ve heyecansız bir seçim. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete sanki. Her şeyin hayırlısı. Her şerde bir hayır vardır..

Bu analizi yaparken inanın burada okumuş etmiş ve kendi çapında yaşayan, üreten bir Avusturya vatandaşı Türk olarak neredeyse gözüm yaşarıyor ve yüreğim kanıyor. Ama gördüklerimi, duyduklarımı ve gelecek endişelerimi partiler üstü bağımsız bir vicdan ve yürek ile tarihe not düşmek üzere son 25 yılda yazdığım ve anlattığım gibi ifade etmem gerekiyor.( Birol Kılıç, Viyana, 28.09.2019)

 
Not : Ahmet Kaya şarkısında ,“ Keşke sonumuz böyle olmasaydı “ diyordu. Aklıma geldi…
 
Sakin göllerin kuğusuyduk,
Salınarak suyun yanağında.
Yarılan ekmeğin buğusuyduk.
Biri saksımızı çiğneyip gitti.
Biri duvarları yıktı, camları kırdı.
Fırtına gelip aramıza serildi.
Biri milyon kere çoğaltıp hüzünleri,
Her şeyi kötüledi, bizi yaraladı.
Biri şarabımızı döktü, soğanımızı çaldı,
Biri hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzu!
Ciğerim yanıyor, yüreğim kanıyor.
Olmasaydı, olmasaydı sonumuz böyle.
Gözüm yaşarıyor, yüreğim kanıyor,
Olmasaydı sonumuz böyle.

 

 
 

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner