Ruhsal sorunlar yalnızlaştırıyor mu? Psikolojik hastalığı olan aile üyelerine nasıl davranılmalı?

Psikolojik ve ruhsal sorunları olan bireylerin kendileri kadar aileleri ile olan ilişkileri de sekteye uğruyor. Aile ve yakın akrabalar, çoğu zaman bu tip rahatsızlıklarda nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini bilmiyor. Ruhsal sorunları olan hastaların yakınları zor zamanlar geçiriyor; utanç, suçluluk ve toplum tarafından etiketlenme korkusu ailelerin elini kolunu bağlıyor. Peki Avusturya’da ailelerin yardım alabilecekleri yerler var mı? Bu alandaki uygulamalarda eksik olan ne? Hastalar, aileler ve uzmanlar ne diyor?

Viyana. Günlük dilde akıl hastalığı ya da ruh hastalığı olarak tanımlanan psikolojik rahatsızlıklar, yalnızca kişinin kendisiyle olan ilişkisini değil ailesi ve yakın arkadaşlarıyla olan ilişkisini de derinden etkiliyor. Ayrıca aileler de bu tip durumlarda ne yapılması gerektiğini tam anlamıyla bilmiyor. Öte yandan toplum baskısı da aileleri çaresiz bırakıyor, çoğu durumda onları istemsizce hasta olan aile bireyini saklamaya ya da direkt hastalığı yok saymaya itiyor.

Psikolojik rahatsızlıkların teşhisi yıllar alabilir. Hasta haklarını korumaya yönelik çalışmalar yürüten Vertretungsnetz’in Bölüm Başkanı Bernhard Rappert, „Hastalığa yakalanan herkes, aileleri de dahil olmak üzere, bir zamanlar bu hastalığın kendilerini etkilemesine şaşırıyordu. Ancak bu durum her aileyi bir günden diğerine etkileyebilir“ diyor. Ancak akıl hastalıkları nadir görülen münferit vakalar değil. Şizofreni tek başına nüfusun yüzde birini, yani her 100 kişiden birini etkiliyor. Avusturya Psikologlar Meslek Birliği tarafından Haziran 2020’de 16-69 yaş arası 1.000 kişiyle yapılan bir araştırmaya göre, „Avusturya’daki insanların yüzde 39’u geçmişte bir akıl hastalığından etkilenmiş ya da şu anda etkilenmektedir“. Araştırmada ayrıca, „Katılımcıların dörtte üçü (yüzde 63) bile akıl hastalığını ailesine/arkadaşlarına söylemiyor ve sadece yüzde 21’i iş arkadaşlarına söylüyor“ deniyor.

Genellikle aileler ve akrabalar etkilenenleri „ifşa etmek“ istemedikleri için konuşmak istemiyor. Ve etkilenen aileler utanç ve suçluluk duygusu taşıyor. Kardeşi şizofreni olan Rudi Der Standard’a yaptığı açıklamada durumu şöyle anlatıyor: „Ailem kardeşimin şizofrenisiyle pek ilgilenmedi ve bu konuda kimseyle konuşmadı. ‘Suçlu’ diye yargılanmanın utancı çok büyüktü. Bu yüzden yardım istemediler ve yardım da alamadılar.“

“İletişim halinde kalmak önemli”

Steyr’deki Pyhrn-Eisenwurzen Kliniği Psikiyatri ve Psikoterapötik Tıp Bölümü Başkanı Martin Barth, iletişim halinde kalmayı tavsiye ediyor. Barth ailelere ve yakın akraba ve arkadaşlara şöyle sesleniyor: “Kırık bir ayağı kabullenmek, ruhtaki bir kırığı tolere etmekten kesinlikle daha kolay. Ruhtaki hasar genellikle bir hastalık olarak yorumlanmıyor, daha ziyade ‚kendini toparla‘ şeklinde nasihatler veriliyor. Ancak beyniniz sizi yanlış yönlendirirken bu pek de mümkün değil Bunun bilincinde olmalıyız.“

Barth, psikozun tam da böyle hissettirdiğine, psikoz durumunda normalde filtrelenebilen izlenimlerin beyne filtresiz olarak girdiğine, ayrıca halüsinasyonlar yaşandığına dikkat çekiyor. Bu hastaların sıklıkla bazı şeyleri yanlış yorumladığını ya da olmayan şeyler gördüğünü vurgulayan Barth, hastaların çoğunlukla hastane ve tedaviye de şüpheli yaklaştığını ve tedavide kaçındığını söylüyor.

“Psikiyatride uzman sıkıntısı var”

Barth, destekli yaşam, gündüz merkezleri vb. için bekleme sürelerinin çok uzun olduğu ayrıca „tüm sistemin aşırı yüklü“ olduğu eleştirisinde de bulunuyor. Hastaların ya birkaç hafta içinde merkeze geri döneceklerini bilerek erken taburcu edildiğini ya da yer bulamadıkları için günlerini hastanede geçirdiğini ve orada becerilerini kaybettiğini aktardı. Tüm bunlara bir de uzman sıkıntısı eklendiğine dikkat çeken Barth, psikiyatrinin uzun yıllardır uzman sıkıntısı çeken bir alan olduğunu söylüyor. Barth, “Yeni işe alımlar yok, kazançlar da daha düşük ve sınıf ücretleri düşüyor. Neye ihtiyaç var? İnsan doğası hakkında bilgi, empati. Ancak lisans programına kabul kriterleri daha çok teknik nitelikte. Ayrıca bu bir imaj meselesi: ‘Amerika’da her yüksek gelirlinin bir psikoterapisti var, bizde böyle bir şey yok’.” eleştirisinde bulunuyor.

Lichterkette Derneği’nin kurucusu ve başkanı Brigitte Heller de hem danışman hem de bizzat hasta olarak sistemden şikayetçi olduğunu dile getiriyor. Heller, kendisinin de tükenmişlik sonucu ağır depresyon ve bipolar bozukluk teşhisi konulana kadar yıllarca ruhsal hastalığı olan kişilere mesleki rehabilitasyon konusunda danışmanlık yaptığını söylüyor. Heller, „İşte o zaman Avusturya genelinde bu durumdan etkilenenlerin temsil edilmediğini fark ettim. Damgalama ve olumsuz atıflar nedeniyle, hastalığını açıklayan ve ben akıl hastasıyım ya da akıl hastasıydım diyen insanları bulmak çok zor. Oysa ihtiyaç duyulan şey tam da bu” diyor.

“Değersizlik hissi çok yoğun”

Heller, daha fazla psikoeğitim ve hastalıklar hakkında daha fazla bilginin hasta yakınlarına yardımcı olacağını vurguluyor. Birçok insanın yanlış bir şey yapmaktan korktuğunu ve bu nedenle hiçbir şey yapmadığını söylüyor. Bu kişilerde durumu kötüleştiren en büyük etkenin “kendi kendini etiketleme” olduğunu söyleyen Heller, „Eğer size 100.000 kez aptal olduğunuz ve hiçbir şey yapamayacağınız söylenirse, sonunda buna kendiniz de inanırsınız – özellikle de hastalığınız nedeniyle zaten kendinizden şüphe duyuyorsanız. Bunun nedeni, ruhsal sorunların genellikle bir zayıflık olarak görülmesidir. Hastalar bazen en başından itibaren kendilerini değersiz hissederler. Aynı zamanda, kariyerlerini ve ilişki ağlarını bazen sıfırdan yeniden inşa etmek zorunda kalan hastalar da muazzam bir güç sergiliyor. Yine de, akıl hastalığı olan insanlar sistemde hiçbir yere ait değiller, ait de hissedemiyorlar. Bir kişi fiziksel nedenlerle evinden çıkamıyorsa, bu durum anksiyete bozukluğundan farklı değerlendiriliyor. Kırık bir bacakla hastaneye yatırılan 101. kişi olsaydınız ve size kotanın dolduğu söylenseydi ne yapardınız? Hayal bile edilemez, değil mi? Ancak akıl hastalıklarında bu durum her zaman yaşanıyor” diyor.

“Acilen daha fazla yerel bakıma ihtiyaç var”

Yataklı psikiyatri koğuşuna yatırılan hastaları temsil eden Vertretungsnetz adlı hasta savunuculuğu kuruluşundan Bernhard Rappert, bir kişinin kendisi ya da başkaları için tehlike oluşturması nedeniyle özgürlüğünün kısıtlanıp kısıtlanmayacağına ilişkin geniş kapsamlı kararın verilmesi için daha fazla zaman istiyor. Şu anda psikiyatri servislerindeki nöbetçi memurlar genellikle aynı anda 60 kişiden sorumludur. Rappert „Yanlış kararlar her zaman olacaktır, ancak bu tahmini daha doğru hale getirebilmeliyiz“ diyor.

Acilen daha fazla yerel bakıma ihtiyaç olduğunu özellikle vurgulayan Rappert, ağır ruhsal hastalıkları olan kişilerin kendi evlerinde tedavi edildiği „Integrierten Versorgung Salzburg“ örneğini veriyor. Rappert, Avusturya’da yılda 26.000 hastaneye yatış olduğunu ve bunların ortalama süresinin on ila on bir gün olduğunu belirtiyor.

“Hasta yakınlarına yardım etmek oldukça önemli”

Edwin Ladinser 25 yıldır HPE Avusturya için çalışıyor. Kuruluş, akıl hastalığı olan kişilerin yakınlarına yardım sunuyor; danışma merkezlerinin yanı sıra çevrimiçi danışmanlık ve kendi kendine yardım grupları da var. Ladinser, „Akrabalar önemli bir rol oynuyor çünkü genellikle ruhsal hastalığı olan kişiler için son derece ilgili sosyal çevrelerdir. Genellikle sınırlarının ötesine geçerler. Başkalarıyla konuşmak ve düşük eşikli destek hizmetlerinin adreslerini bulmak yardımcı olabilir” dedi. Ladinser’in hasta yakınlarına önerdiği şey, hastaların „iyi değilim“ dedikleri an için bir planlarının olması. Üç ay sonra psikiyatri servisinden randevu almak pek işe yaramaz ama bir terapist ya da ilk danışmanlık için tavsiyeler işe yarar. Ladinser, hasta yakınlarına “bir hastalığı tamamen iyileştiremeyeceklerini kabullenmelerini” öneriyor.

HPE’den danışmanlık isteyen kişilerin yüzde 50’si, hastalığı olan aile üyesiyle aynı evde yaşıyor ve „bu durum genellikle stres yaratıyor, çünkü hayatları üzerinde büyük bir etkisi var.“ Ladinser’e göre, akrabaların ve arkadaşların hasta için yetkin bir muhatap olarak kalmayı başarması ve aynı zamanda rehberlik sunması da oldukça önemli; tabi bunun için de destek gerekiyor. Ladinser’in „kriz durumlarında, sadece yakınları tarafından bilgilendirilseler bile, hastanın evine gelen acil psikososyal uzmanlar görmek istiyor. “  dikkat çekti.(yenivatan.at)

İlgili linkler

https://www.lichterkette.at/

https://vertretungsnetz.at/home/

https://salk.at/24658.html

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner