Der Standard: „Otokratlara karşı demokratik umutlar neden giderek tükeniyor?“

"Otokratlara karşı demokratik umutlar neden giderek tükeniyor?" başlığı ile Avusturya'nın güvenilir gazetelerinden Der Standard'ın Erdoğan resminin de olduğu bir analiz dikkat çekti.

Avusturya’nın günlük siyasi liberal ve güvenilir gazetelerinden Der Standard’da Eric Frey imzası ve dikkat çekici resim ile verilen analizin Türkçe tercümesini Yeni Vatan Gazetesi Viyana’dan yaptı.

„Otokratlara karşı demokratik umutlar neden giderek tükeniyor?“

Otokrasilere karşı muhalefet hareketlerinin sicili Avrupa´da ve dünyada son zamanlarda oldukça zayıf. Bunun nedeni yöneticilerin öğrenme kabiliyetleri – ve muhaliflerinin hataları değilse nedir?

Eric Frey

ABD’li bir düşünce kuruluşu olan Freedom House’un yıllık raporları bizlere ç karartıcı bir okuma malzemesi sunuyor:  1989’dan sonra yükselişe geçen liberal demokrasilerin sayısı 17 yıldır yeniden düşüşte. Ancak son rapor bir umut ışığı da sunuyordu aslında : „Demokrasi mücadelesi bir dönüm noktasına ulaşıyor olabilir“ diye yazıyordu raporu kaleme alanlar. Zira geçtiğimiz yıl neredeyse bir o kadar devlet siyasi hak ve özgürlükleri genişletmiş ama  bir o kadar da kısıtlamıştı. „Olaylar otokratların yanılmaz olmadığını ve hatalarının demokratik güçlere bir fırsat sunduğunu gösteriyor.“

Türkiye

Türkiye’nin ilk kez bir araya gelen muhalefeti de buna inanıyor, Türkiye’de ki felaket ekonomi politikaları ve Şubat 2023 ayındaki depremin ardından ortaya çıkan hükümet devlet başarısızlığı karşısında Recep Tayyip Erdoğan’a karşı zafer kazanacağına dair bahse giriyordu. Türkiye cumhurbaşkanının bir hafta içinde ikinci tura kalmasına rağmen, geçtiğimiz 14 Mayıs Pazar günü yapılan seçimlerin sonucu oldukça üzücüydü.

 

Macaristan, Polanya, Tayland 

Macaristan’daki muhalefet de 2021 sonbaharında uzun süreli başbakan Viktor Orbán’a Péter Márki-Zay ile meydan okuyan ve Nisan 2022’deki parlamento seçimlerinde açıkça başarısız olan bir ittifak üzerinde anlaştığında aynı şekilde hissetti. Polonya’daki liberal-burjuva partiler de sonbahar seçimlerinde sağcı muhafazakar PiS hükümetine karşı benzer bir kaderle karşı karşıya. Tayland’da da, iki muhalefet partisinin ezici seçim zaferine rağmen, generaller bir sonraki hükümeti kurma görevini ellerinde tutuyorlar. Atadıkları senato bundan emin olabilir.

Venezuela, İran, Belarus

İktidardakilerin demokratik meşruiyet görüntüsünü bile önemsemediği devletlerde yaşananlar ise daha da üzücü. Venezuela’da, dünyanın en petrol zengini ülkelerinden birini yoksullar evine çeviren sol popülist Nicolás Maduro, beş yıl önce iktidarı değiştirmenin eşiğine gelen muhalefetin saldırılarını savuşturmak ve iktidarını sağlamlaştırmak için sayısız korkunç siyasi manevraya başvurdu. İran’da, önceki hareketlerden çok daha geniş ve dinamik görünen son protesto dalgası da mollaların ve Devrim Muhafızlarının sokakların kontrolünü yeniden ele geçirmesiyle sönümlendi.

Belarus’ta 2020’de iktidarda olan Aleksandr Lukaşenko ülke tarihinin en büyük protestolarını önce susturdu, sonra da acımasızca bastırdı. Rusya’da ise Vladimir Putin’in acımasız yönetimine ancak Ukrayna’da alacağı ezici bir yenilgi son verebilir. Hong Kong, Myanmar, Sudan – dünya yıkılan demokratik umutların büyük bir mezarlığı. Ve Çin’in ekonomik başarısı, diktatörlüğün yoksulluğa yol açtığı yönündeki tüm teorileri yıllardır çürütüyor.

Başarı için illiberal strateji mi? Seçimleri çoğu zaman bir maskaralığa dönüştürüyor!

Otoriter yöneticilerin makul ölçüde serbest seçimlerle karşı karşıya kaldıkları ülkelerde bile yenilmeleri zor olduğunu görüyoruz. Nedeni İktidarı ele geçirdikten sonra siyasi ve sivil toplum  ve onyıllar içinde kazanılmış ve kör topal oturmuş  ve geliştirmesi zaman alacak demokratik çoğulcu kurum ve kuruluşları  artı devletin kurumlarını öyle bir şekilde yeniden inşa ederler ki bir daha iktidardan zor indirilirler. Türkiye ve Macaristan;da görüldüğü gibi medya susturulur, yargı siyasallaştırılır, muhalefet üyeleri taciz edilir ve kamuoyu saldırgan milliyetçilik ve popülist vaatlerle uyumlu hale getirilir. Orbán’ın kendi devlet modeline verdiği isimle „liberal olmayan demokrasi“, seçimleri çoğu zaman bir maskaralığa dönüştürüyor.

Halkın uyuşukluğu

Tüm hukuk devleti ilkeleriyle Avrupa Birliği bile Orbán’ı durduramıyor; kimsenin bağlayamadığı Erdoğan daha da ileri gidebiliyor: Popüler olmayan kendisi düşünmeyen tabanı olan partileri yasaklıyor ve binlerce muhalefet üyesini hapse atıyor. Muhalefet lideri Rahul Gandhi’yi bir bahaneyle hapse attırmak isteyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi de bu otoriter-milliyetçi senaryoyu izliyor ve böylece sürekli seçim zaferleri elde ediyor. Tunus Devlet Başkanı Kais Saied de görünüşe göre bu yolu izlemek ve böylece Arap Baharı’ndan çıkan tek demokrasiyi ayaklar altına almak istiyor. Ancak bunu yapmasına olanak tanıyan, coşkudan ziyade halkın uyuşukluğudur.

Amerikan ve Brezilya’da tutmadı

İki önemli devlette müstakbel otokratların hesapları tutmadı. Ancak Donald Trump’ın 2020’de Joe Biden karşısında ABD’de ve Jair Bolsonaro’nun 2022’de Lula karşısında Brezilya’da aldığı yenilgiler, özel durumlardan ziyade demokratik işaretler gibi görünüyor. Ve her ikisi de şimdiden iktidara dönüş planları yapıyor.

Otokratik sistemler de tarihten ders çıkarabiliyor

Princeton Üniversitesi’nden siyaset bilimci Jan-Werner Müller, „Demokrasilerin öğrenebilen tek sistem olduğu ve diktatörlüklerin sonunun otomatik olarak Sovyetler Birliği gibi olacağı 1990’ların yanılsamalarından biriydi“ diyor. „Otokratik sistemler de tarihten ders çıkarabilir.“ Popülizm uzmanı, bu dersler arasında „20. yüzyıl diktatörlüklerini çok fazla anımsatan imajlar üretmemek“ olduğunu söylüyor.

Orban’ın taktiğine dikkat-Erdoğan Orban’ı ve Orban Erdoğan’ı taklit ediyor

Orbán gibi otokratlar genellikle göstericilerle nispeten barışçıl bir şekilde ilgilenir, örneğin liberal blog yazarlarına izin verirken aynı zamanda medya üzerinde mümkün olduğunca fazla kontrol sahibi olur ve toplumda kutuplaşmayı artırırdı. Rejimler aynı zamanda birbirlerinin hilelerini de taklit ediyorlardı, örneğin sivil toplum örgütleri yabancı ajan ilan edilip itibarsızlaştırılıyordu. Erdoğan Orban’ı ve Orban Erdoğan’ı taklit ediyor.  Müller „Her seçim varoluşsal olarak önemli hale geliyor“ diyor. „Mesaj şu: Eğer karşı taraf kazanırsa, ülkemiz için her şey biter.“ Bunu yaparken, anti-demokratik eğilimlerinin farkında olan seçmenleri de kendi taraflarına çekeceklerdir.

Zaman zaman muhalefetin  de hataları olası bir iktidar değişikliğini engellemektedir. Türkiye’de ve Macaristan’da olduğu gibi. Genellikle  muhalefet partiler ve liderleri anlaşmazlığa düşer ve ardından çoğunlukları destekleyen bir seçim sisteminde seçim aritmetiğinin altında kalırlar. Macaristan ve Türkiye’de safları sıklaştırmayı başardılar, ancak stratejik ve aktiksel nedenlerle geniş ittifaklar en büyük cazibeye sahip lider adaylarını seçmediler. Macaristan’da bu aday Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony, Türkiye’de ise İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olabilirdi. Ve genellikle muhalifler, daha önce iktidarda oldukları dönemden kalma tarihsel bagajlar taşırlar, nüfusun bir kısmı tarafından yolsuzluk yapmış, mesafeli veya otoriter olarak hatırlanırlar. Müller’e göre liberal muhalefet ister Macaristan ister Türkiye’de , özellikle de kırsal bölgelerde, kapı kapı dolaşıp seçmenleri ikna edecek altyapıdan ve isteklilikten yoksun. Bunu başarmaları gerekiyor. Türkiye’de din siyasallamış ve tapınaklar artı tarikatlar adeta Türkiye Cumhuriyet’in laik demokratik çoğulcu rejimi yıkmak için Erdoğan iktidarı ile birlikle devletin tüm olanakları seferber edilerek yıkmak için yeminliler.

İktidara geri dönüş

Bu tür muhalefet ittifaklar sandıkta kazanmayı başardıklarında, çoğu zaman kendi  partileri ve partileri arasında hizip bölücülüklerinin üzerine düşerler ve  diktatör veya otokratın iktidara dönmesinin yolunu açarlar. Sri Lanka’da Rajapaska klanı seçim yenilgisinin ardından siyasi kollara geri dönmüş ve ancak bir önceki yıl ekonomik kaosun tetiklediği kitlesel protestolarla devrilmişti. Homojen olmayan bir muhalefet ittifakının sadece 18 ay boyunca İsrail başbakanlık koltuğundan uzak tuttuğu Benjamin Netanyahu’nun kaderinin de bu olup olmayacağı açık bir soru. Otoriter eğilimler taşıyan aşırı sağcı hükümeti de demokrasi ve yargı reformu için her hafta düzenlenen İsrail’de kitlesel gösterilere dayanamıyor. İsrail’de muhalafet sokaklarda direniyor. Durum Türkiye’den farklı boyutta daha beter ya da eşit.

Müller’e göre ABD’nin küresel etkisinin azalması ve Trump yönetiminde güvenilirliğini yitirmesi de dünya çapında demokratik güçleri,  „AB’nin  kendi üye ülkeler arasında otokrasiye göz yumması“ ile zayıflattı.  Bu durum,  Sırp Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić’in  kendisine tam AB üyesi Macaristan Başbakan’ı Orbán AB’nin tüm yardım ve nimetlerini sömüren modelini izlediği ve yine de üyelik için ciddi bir aday olduğu Sırbistan gibi ülkeleri de etkiliyor.

Ancak Müller yenilgiye de kapılmamak gerektiği uyarısında şöyle bulunuyor: „Bu tür rejimlerin kendiliğinden yıkılacağına inanmak yanlıştı ama sonsuza kadar iktidarda kalacaklarına dair gizli bir bilgileri de yok.Erdoğan’ın iktidarı bile, eğer bir hafta içinde seçimi kazanırsa, günün birinde sarsılabilir.“  ( Tercüme Yeni Vatan Gazetesi, Der Standard, Eric Frey, 20.5.2023)

 

 

Relevante Artikel

Noch dazu:
Close
Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner