-Kazim Balaban / Viyana/11.08.2025
Yeni Vatan Gazetesi ekibinden ve birçok önemli Almanca tarihsel ve kültürel kitaplara imza atmış sayın Birol Kılıç’ın Ağustos 2025 başında katıldığım „Seyit Ali Sultan Dergahı ve Selek Yaylası Etkinlikleri“ konusunda, başta soyadımın „Balaban“ oluşu nedeniyle; Dimetiko ile bağlantısı, Yunanistan devletinin olaylara bakışı, Türk azınlıkların durumu ve Yunanistan’da Bektaşilik ile gelişmeleri özgürce ve kaynaklarında eklendiği bir gözlem ve analiz yollamasını rica etmesine istinaden kaleme aldığım metni sizlerle paylaşmak isterim.
Balabanlı yaşlılarımızın anlattıklarına göre büyük bir Türkmen Ocağı olan Balabanlıların ciddi bir nüfusu, Dimetoka bölgesinden önce Adapazarı civarına, oradan Manisa –Bergama bölgesine adını doğru koyalım istemedikleri halde „sürgün“ edilmişlerdir. Sürgün edilen aileden bazıları daha sonra kısa süre için Konya’ya, oradan da Malatya / Yazıhan civarına yerleşmişlerdir. Bir süre orada kalan ve sayıları giderek artan Balabanlılardan biri olan Balaban Bey, Malatya’da bir olaya karışır ve oradan ailesini alarak önce Tunceli Ovacık’a yerleşmiş, hasımları tarafından yeri tespit edildiği için kısa süre sonra da Erzincan’a gelip yerleşmiş (1 ) ve orada süreç içinde güçlü bir aşirete dönüşmüştür.
Bu konuda kitap yazan Erzincanlı akrabalarımdan Vatan Özgül da aynı konuyu yazdığı kitapta (2) kaynak ve belgeleriyle işlemiştir.
Yunanistan Bulgaristan 4.Akıncı Beyi: Balaban Bey
Osmanlı kayıtlarında da bu konuda çok sayıda kaynak mevcuttur. Prof. İsmail Hakkı Danişmend (3) verdiği bilgilerde Osmanlı Padişahı 1. Murat döneminde Balkanlara gelen (veya gönderilen) 4. Akıncı Beyi olan Balaban Beyden geniş bir şekilde bahsetmektedir.
Dimetoka’nın fethi
Balaban Bey, Türkiye- Yunanistan ve Bulgaristan üçgeninde yer alan bu bölgenin fethinde önemli etkisi olan bir komutandır. Kendisinden sonra aynı etkiyi ailesi de devam ettirmiştir. Dimetoka, Türkiye sınırına 12 km., Edirne’ye de 45 km. Uzaklıktadır.
Balabanlıların Dimetoka’da çok önemli izleri mevcuttur. Yunanistan Dimetoka’da Balaban çayırları, Bulgaristan sınırları içinde “ Balaban köyü“, Türkiye’de de Keşan- Uzunköprü arasında diğer bir „Balaban köyü“, „Balaban Korusu“, „Balaban Yolu“… gibi isimler hala mevcuttur.
Seyit Ali Sultan Bektaşi Dergahına ikrar ile bağlanma
Balabanlılar burada „Kızıl deli Sultan“ ismi ile de bilinen „Seyit Ali Sultan Bektaşi Dergâhına“ bağlanmış ve ona ikrar vermişlerdir. Bu dergâhın kuruluş yılları da 1360’lı yıllara denk gelmektedir. Bu durumda Dimetoka’yı feth eden Balaban Bey ile Seyit Ali Sultan bir birlerini tanımış, Balaban Beyin askeri gücü, Seyit Ali Sultan’ın da inanç yönü öne çıkmıştır.
O dönem Türk Beyliği olan Osmanlı idaresinde Türk / Türkmenlerin ağırlığı oldukça fazladır. Ayrıca Padişahlığa paralel olarak Sadrazamlık görevi ağırlıklı olarak Türk olan Çandarlı ailesi tarafından sürdürülmektedir. Başkent o dönemler Edirne’dir. Bu durum 1453 yılına kadar devam eder. Üstün özelliklerine, genç yaşta çok dilli ve entellektüelliği artı askeri bir deha olan Fatih Sultan Mehmet, 1453’de İstanbul’u alınca Osmanlı’da Türklerin etkisini „İmparkıorluk olma sevdası ve bunu Konstantin’nin kurduğu İstanbul’da son Roma İmparatorluğu geçmişi, bürokrasisı ve kültürü üzerine kurmak istemesi nedeniyle kendisini 2. Roma Devletinin İmparatoru olarak görmüş, Türklerin etkisini kırmak için Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’yı idam etmiş, yerine aslen bir Rum devşirmesi olan Zağanos Paşa’yı (1426 – 1469) lalalığından ve ablası Fatma Sultan ile evliligindnen sonra Sadrazamlığa getirmiştir.
Amcam merhum Mehmet Ali Balaban
Amcam merhum Mehmet Ali Balaban’a göre, Yavuz’un 1517’de Mısır’dan Hilafeti getirmesi ile Balabanlılar ile Osmanlının arası açılmış ve Balabanlılar çeşitli bölgelere sürgün edilmişlerdir. Ancak benim kanaatim böyle değildir. Başkent Edirne’ye çok yakın olan Dimetoka’da bulunan güçlü Balaban etkisi, Osmanlı için bir tehdit olarak görülmüş ve her ne kadar daha sonra İstanbul, Başkent yapılmış ise de İstanbul’a da yakın olması dolayısı ile Türk Devleti olan Osmanlı’yı 2. Roma Devleti olarak gören Fatih zamanında Türk dil, kültür, anane, töre ve görenek öğeleri fazla olduğu için dağıtılmış ve sürgün edilmişlerdir.
Bu sürgün ve dağıtmalar sadece Anadolu’ya taraf olmamış, daha batı da olan Makedonya ve Sırbistan coğrafyalarına taraf da olmuştur. Zira Viyana’da tesadüfen tanıştığım biri Makedon, diğeri Sırp olan 2 kişinin soy adlarının Balaban olduğunu göründe kendilerine bu soy adının nereden geldiğini sordum. Sırp olan net cevap veremedi ise de Makedonyalı olan kişi, atalarının eskiden Türk ve Müslüman olduklarını, soyadlarının oradan geldiğini söylemiştir. Süreç içinde asimile olan bu kişilerin soy adlarının Balaban olması bu kanaati güçlendirmektedir. Aynı şekilde Bulgaristan’da da Balaban soy isminde Bulgarların bulunduğunu biliyorum.
Sürgün sonucu Malatya’ya kadar gelen Balabanlılar, yüzlerce yıl önce bağlandıkları Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli Sultan) Bektaşi süreğine bağlı kalmışlardır. Bu sürek her ne kadar Bektaşi süreği ise de inanç ritüelleri Babagân Bektaşilik ile Alevilik arasında yer almaktadır. Başka bir deyim ile inanç ritüelleri biraz Babagân, biraz da Alevilik karışımıdır. Aynı şekilde kendilerini Babai olarak gören Bulgaristan Babaileri de kendilerini Alevi olarak ifade etmekte, ancak ritüelleri aynı şekilde biraz Alevi, biraz Babagân / Babai karışımı olarak görülmektedir. Babailer de sürek olarak Bektaşiliğe bağlı ise de kendilerini Bektaşi değil, Alevi olarak ifade etmektedirler. Hepsinde ibadet dili Türkçedir, hümanist Türk anane ve görenekleri devam etmektedir.
Erzincan’a gelen Balabanlılar, bu bölgede Seyit Ali Sultan yol ve soyundan gelen inanç önderleri bulunmadığı için Alevi Dedelerine bağlanmışlardır. Erzincan ve Tunceli’de bulunan Balabanlıların Mürşit ocağı, Şıh Ahmet Ocağı, Pir ve Rehberleri ise Kure(y)şan ocağı Dedeleridir.
Ancak Malatya’da bulunan Balabanlıları halen Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli Sultan) süreğine bağlıdırlar. Kendileri ile konuştuğum Malatya / Yazıhan civarında yaşayan uzak akrabalarım olan Balabanlıların bana aktardığı bilgilere göre (4), Dimetoka’dan sürgün edildiklerinde bağlı oldukları Seyit Ali Sultan Dedeleri ile beraber sürgüne gelmişlerdir.
Seyit Ali Sultan Dergahı’nın Dimetoka’da ki önemi
Seyit Ali Sultan Dergâhı, Bektaşi inancında çok önemli bir yere sahip olmuştur. Bek çok Dedebaba bu Dergâhta yetişmiş, ve insan yetiştirmiştir. Aynı şekilde pek çok devlet adamı da buraya bağlanmış, buradan başta ahlaklı erdemli insan olma alanlarında özellikle nefes terbiyesi alanlarında ilham almıştır. İbadetler’nin dili yalın ve temiz Türkçedir.
Edirne Kırkpınar güreşlerinin (664.defa) ilk çıkış yeri Dimetoka(671.defa)
Seyit Ali Sultan Dergahı’nın Dimetoka’da diğer bir özelliği de şimdi Edirne Kırkpınar güreşlerinin ilk çıkış noktası burada yapılmış ve oradan çevreye etki bırakacak hale gelmiştir. 2025’de Edirne Kırkpınar güreşlerinin 664. Müsabakası yapılmıştır. Bu güreşler yerel olarak halen Dimetoka’da yapılmaktadır ve 2025’de 671. defa Seçek Yaylasında yerine getirildi.
Ben birkaç defa bu etkinliklere davet edildim. Dolayısı ile hem ecdadımızın inanç kaynağı olan Dimetoka’da Seyit Ali Sultan Dergâhını yerinde görüp tarihsel bağları yerinde görmek, hem de o bölgede yaşayan Türkleri tanımak açısından çok önemli idi. Bu bölge 500 seneden daha fazla Osmanlı toprağı iken 1913’de yaşanan Balkan Savaşı sonrasında önce Bulgaristan’a, ardından da 1. Dünya savaşında Yunanistan idaresine girmiştir. Bu bölgede İskeçe, Dedeağaç, Kavala, Gümülcine bölgeleri dahil olmak üzere yaklaşık 150 bin civarında Türk azınlık yaşamaktadır.
Bazı köyler Yunanlılarla karışık olmasına rağmen pek çok köyde sadece Türkler yaşamaktadır. Bu köylerin içinde 20 civarında köylerde ise Seyit Ali Sultan Dergâhına bağlı Bektaşiler yaşamaktadır.
Yunanistan Lozan’da mahkum edildi
Lozan anlaşmasında bu bölge ile ilgili kararlar da alınmış, Yunanistan’ın Anadolu’ya haksız yere saldırdığı ve Ege bölgesini işgal ettiği için savaş tazminatına mahkûm edilmiş, Yunanistan’ın ödemesi gereken tazminatı ödeyecek ekonomik gücü kalmadığı için Edirne’ye çok yakın bölge olan Karaağaç bölgesi savaş tazminatı olarak Türkiye’ye iade edilmiştir. Burada yaşayan Türkler de ‘’Türk Azınlık’’ olarak kabul edilmiş ve kendilerine bir takım haklar tanınmıştır.
Bu bölgede az sayıda Ermeni, Bulgar ve Yahudi nüfusu da mevcuttur.Türk Azınlık, sınıra çok yakın bir bölgede yaşadıkları için Türkiye ile ilgili çok canlı ilişkileri vardır. Bir kısmı gelip Türkiye’de çalışmakta, çocuklarını Türk Okullarında okutmakta, Anavatan ile bağlarını koparmamaktadır. Aynı durum Romanya, Bulgaristan, Makedonya devletlerinde yaşayan ‘’Türk Azınlık’’ için de geçerlidir.
Dimetoka ve çevresinde yaşayan Türklere, ‘’Batı Trakya Türk Azınlığı’’ denmektedir. Bu topluluk özgürlüğüne çok önem veren bir topluluktur. Hemen her konuda örgütleri vardır ve her zaman büyük bir birlik- beraberlik sergilemişlerdir ( 5). Bazı bölgelerde Belediye Türk kökenli vatandaşlardadır. Ayrıca Yunan Parlamentosunda da 2 ayrı sol partiden 2 Milletvekili mevcuttur.
Yunanistan Devleti tarafından adeta sakıncalı vatandaş muamelesi gören Türk kökenliler Yunan Devletinde önemli makamlara gelememektedir. Örneğin Subay olamazlar. Kamu kurumlarında çalışamazlar. Herhangi bir projede devlet desteği göremezler. Uzun süreli mücadeleleri sonucu son yıllarda Kamu kurumlarında alt düzeyde çalışmalarına kısmen izin verilmiştir. Buna rağmen bu Türk asıllılar birlik ve beraberliğe çok önem vermişlerdir.
Seçilmişler ve atanmışlar
Ancak son yıllarda Yunanistan bu topluluğu etkisi altına almak için bir çok proje geliştirdi. Örneğin kendi İmamlarını, Müftülerini kendileri seçerken, Yunanistan ayrıca aynı alanda bir çok atanmış görevli tayin etti. Böylece halk arasında ‘’Seçilmişler ile Atanmışlar’’ arasında hem yetki, hem de vaatler konusunda ayrılıklar ortaya çıktı. Yunanistan, kendisinin atadığı görevliler aracılığı ile güçlü bir Misyonerlik faaliyeti başlattı. Halk her ne kadar seçilmişleri, atanmışlara karşı tercih eder oldu ise de devlet imkânlarının cazibesi kısmen de olsa etkili olmaya başladı.
Türk azınlık yerine Müslüman Yunanlı projesi
Bölgede yaşayan Türklerin anlattıklarına göre Yunanistan devleti Türkleri artık ‘’Türk Azınlık’’ olarak görmek istemiyordu. Müslüman Türk yerine Müslüman Yunanlı deyimin geliştirmeye başladı. Özellikle Bektaşi toplumunu tedirgin eden söylem ve eylemlere girişti. Bektaşilik ile Ortodoks Hristiyanlık arasında büyük benzerlikler olduğunu, Bektaşiliğin, Hristiyanlıktan etkilenerek ortaya çıktığını, Örneğin Hristiyanlıkta bulunan 12 Havarinin Bektaşilikte 12 İmam olarak tecelli ettiğini, her iki inançta da müziksel ilahilerin bulunduğunu, Hristiyan Papaz ve Rahibelerin evlenmediğini, Bektaşilerin önemli şahsiyetlerinin de ‘’Mücerret’’ (Evlenmemiş) olduğu, Hacı Bektaş Veli’nin de Hz. İsa gibi evlenmediğini, Bektaşiliğin ‘’İslam Dışı’’ olduğunu…. vs. bir takım tezler be kitaplar yazılarak Bektaşiler yakın markaja alındı. Buna Bektaşıler tepki gösteriyor haklı olarak. Çünkü bir devlet
Kendi vatandaşlarının dinine ve mezhebine karışmamalı ve asimile etmemeli. Bu Türkiye için de geçerli.
Yunanistan kabul ediyor: ’Bektaşiliğin kendine özgü bir din’
Bu gelişmeler ışığında 2025 Seyit Ali Sultan etkinliğinin hemen öncesinde Yunanistan Parlamentosunda 1.Auğutos.2025 tarihinde Bektaşilerin bu tepkilerini de haklı bulanY bir karar alınarak Yunanistan´da ‘’Bektaşiliğin kendine özgü bir din’’ olduğu kabul edildi.
Aslında ‘’Kendine Özgü’’ özellikler bütün din, mezhep ve tarikatlarda da mevcuttur. Her inanç kendine özgüdür. Ancak burada ince bir politik söylem kullanılarak ‘’Kendine Özgü’’ denildiğinde dolaylı olarak sanki ‘’İslam Dışı’’ olduğu vurgulanmış oluyor. Bu konunun dostça Yunan yetkilileriyle konuşulması gerekiyor.
Bektaşilik, İslam’ın içinde bir tasavvuf yoludur
Bir noktanın altını özellikle çizelim. Bektaşilik, İslam’ın içinde bir tasavvuf yoludur. Gönül yoludur. Sevgi, ahlak ve merhamet yoludur. Adalet yoludur. „Emin insan“ yetiştirme yurdudur. İslam dışı olması söz konusu olamaz. Bu arada özellikle Almanya’nın kendi ülkelerinde yaşayan Alevileri ‘’İslam Dışı’’ göstermek için çok kapsamlı bir çalışma içinde olduğunu da vurgulayalım.
Böyle bir söylem, hem Almanya’nın politikasına hem de Arnavutluk’ta bir Bektaşi Devleti kurma çalışması içinde olan ‘’Baba Mondi’’ lakabı ile tanınan Edmond Brahimaj isimli eski bir Bektaşi’nin söylemleri ile bire bir örtüşüyor. Bu söylemlerin arkasında bir çok ülkenin politik çıkarlarına hizmet eden bir anlayışın bulunduğunu özellikle vurgulayalım.
„Nur Bağı Süreği’’ denetleme mekanizması
Bektaşilikte ‘’Nur Bağı Süreği’’ denilen bir denetleme mekanizması vardır. Türkiye’de her ne kadar Bektaşilerin Pir Evi olan Hacı Bektaş Dergâhı asıl işlevi yerine Müze statüsünde hizmet vermekte ise de Türkiye’de Bektaşiler yaşamaktadır. Hiyerarşik yapıları devam etmektedir. Güçlü bir İslam ve Tasavvuf belleğine sahiptirler. Bektaşilik için gerekli olan donanıma sahip geniş bir kitle mevcuttur. Ve bunların tümü hiyerarşik olarak bir birbirlerine bağlıdırlar. Bu hiyerarşik bağ ve ritüellere ‘’Balım Sultan Erkânnamesi’’ denmektedir. Bu erkân küçük ayrıntılar hariç hiç değişmeden 550 senedir devam etmektedir.
Bektaşiliği Balım Sultan Erkân namesi doğrultusunda temsil eden Türkiye Bektaşileri, haklı nedenlerle Arnavutluk’ta kurulması düşünülen Bektaşi Devletine itiraz ederek bunun yol ve erkân gereği ‘’Geçersiz’’ olduklarını ortaya koydukları gibi, Yunanistan’da bulunan Seyit Ali Sultan Dergâhının kendilerini ‘’Kendine Özgü’’, dolaylı olarak ‘’İslam Dışı’’ görmelerine de itiraz etmektedirler. Böyle bir söylem Bektaşiliği kapsamaz. Dolayısı ile de yanlış bir söylemdir.
2 ayrı kopuk etkinlik
1-3 Ağustos 2025’de Batı Trakya Türk azınlığı bir birinden kopuk 2 ayrı etkinlik düzenledi. Yunanistan devletinin desteklediği ve ‘’Kendine Özgü’’ Seyit Ali Sultan Dergâhı festivali, diğeri ise ‘’Seçek Azınlık Eğitim ve Kültür Derneği’nin’’ düzenlediği ‘oldu.
Seyit Ali Sultan etkinliği Yunanistan devleti tarafından desteklediği için devlet erkânı oradaydı. TV’ler, basın da oradaydı. Ancak Bektaşiler sayıca az oldukları için doğal olarak katılım çok sınırlı idi. Ayrıca Bektaşilerin önemli bir kısmı böyle bir tanıma destek vermedikleri için Dergâhta yapılan etkinliğe katılmadı ve destek sunmadılar. Böyle bir söylemin hem yanlış olduğunu, hem de Türk Azınlık toplumunu böldüğünü ifade ederek itiraz ettiler.
Diğer etkinlik ise Batı Trakya Türk Azınlık tarafından Seçek yaylasında yapılan ’Seçek Yağlı Güreşleri ve Kültürel’’ etkinliği oldu. 1 Ağustos’ta yaptıkları basın açıklaması ile Seyit Ali Sultan Dergâhı üzerinden yapılan yanlış söylem ve politik duruş eleştirildi, hem de Arnavutluk’ta Baba Mondi tarafından kurulması düşülen Bektaşi Devletinin söylemlerinin yanlışlığına vurgu yapıldı.
’Seçek Azınlık Eğitim ve Kültür Derneği’’ Başkanı Necmettin Kâhya tarafından bildirinin okunmasından sonra Türkiye Bektaşilerinin bu konuda ne düşündüğü, Ali Haydar Ercan Dedebaba adına telekonferans ile katılan H. Dursun Gümüşoğlu Halife Baba, bu konuda Türkiye Bektaşilerinin ortak düşüncesini açıkladı ve Bektaşi Devletinin kurulma girişiminin yanlışlığına değindi.
10 bin kişiden fazla bir katılım
Bu etkinliğe katılım ise beklenenin üstünde oldu. Gelip gidenleri saymazsak aynı anda 10 bin kişiden fazla kişinin bir arada toplandığı bir festival oldu. Katılımın geniş olacağını hisseden yüzlerce Esnaf da orada seyyar iş yerlerini açarak ticaretini gözetlediler. Çeşitli yiyecek ve içecek reyonlarının dışında en az 50 Esnaf elbiseden oyuncağa, spor eşyalarından ev eşyasına kadar seyyar iş yerlerini açtılar.
‘’Er meydanı Ağası’’ Ali Koç
Geniş bir top sahası olan Festival alanında önce ‘’Er meydanı Ağası’’ seçildi. Bu yılın Ağa’sı bir önceki Ağa olan Ali Koç oldu. Kendisine özel tasarımlarla hazırlanmış geniş bir Kemer verildi. Kemer üzerinde yer alan motiflerde hem Türk Azınlığı, hem de Bektaşiliği çağrıştıran motifler yer aldı. Hz. Ali’yi çağrıştıran Aslan Motifi, 12 köşeli kabartmalar özellikle dikkat çekici oldu.
Festivale katılan geniş kalabalığın araçlarını park etme sorunu belki de en önemli sorun idi. Park etmek de, oradan ayrılmak için Park’tan çıkış da önemli sorun teşkil etti. Bu sorunun gelecek yıl halledilmesini arz ederim. Festivale katılan ve konuşma yapanları dikkatle dinlediğimde güçlü, destani, turabi ve yapıcı birlik mesajlarının okunduğuna tanık oldum. Ayrıca etkinlikte folklordan, yarışmalara, müzikten güreşlere kadar çok renkli ve eğlenceli programlar yapıldı.
Gece saat 23:30’da oradan ayrıldığımızda halen en az 5 bin kişinin coşkulu bir şekilde eğlenmeye devam ettiğini gördüm. Her bir bireyin gönüllü olarak olağanüstü destek verdiği bu Festival’de konuşulacak pek çok önemli ayrıntı vardı. Türkiye’den çok sayıda akademisyen yanında beni de bu etkinliğe davet eden Seçek Azınlık Eğitim ve Kültür Derneği Yönetim kurulu şahsında Başkan Sayın Necmettin Kâhya’ya ve ekibine çok teşekkür ederim.
.Muhabbetlerimle
Kazım Balaban, Viyana, 11.08.2025
DİPNOTLAR
1-Mehmet Ali Balaban, Balaban aşireti soy şeceresi 1988, İstanbul.
2-Vatan Özgül, Dimetoka’dan Erzincan’a bir Alevi Aşireti, Balabanlıları, Pan Yayınları 2005,
3-İsmail Hakki Danişmend, Türkiye Yayınevi Tarih Serisi, 1943
4-Malatya Yazıhan köylerinden olan uzak akrabam İhsan Balaban, ‘’Biz Sürgüne gelirken bazı inanç önderlerimizi de beraber getirmişiz’’ dedi. Bunu doğrulayan bir veri de şudur. Malatya / Yazıhan ilçesi, Fethiye köyünde bulunan Yukarı Tenci Mezrasında bir Kızıl Deli Sultan tekkesi mevcuttur. Bu Kızıl Deli tekkesinde türbesi bulunan kişinin, Dimetoka’da bulunan Seyit Ali Sultan’ın yol ve süreğinden geldiği bu şekilde anlaşılmaktadır.
5-Batı Trakya’nın kaybedilmesinden sonra bu bölgede yaşayan Türkler ‘’Bağımsız bir Türk Devleti’’ kurdular. Devletin adı da ‘’Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’’ idi. Ancak bu devlet büyük umut beslediği Osmanlı Devleti tarafından tanınmadı. Bağımsızlığı için arayışlara giren bu devlet destek göremeyince 52 gün sonra lağvedildi (kapatıldı).
