Lahodynsky: „AB Türkiye ile Gümrük Birliği’nin daha iyi bir versiyonunu, ivedilikle müzakere etmeli“

VİYANA – Avusturya, AB’ye tam üye olduktan sonra üçüncü defa Avrupa Birliği (AB) Konsey Dönem Başkanlığını görevini devralıyor. Avusturya, 1 Temmuz 2018 tarihinde başlayacak olan Avrupa Birliği (AB) Konsey Dönem Başkanlığını  31 Aralık tarihine kadar üstlenecek.  Yeni Vatan Gazetesi ,  Birol Kılıç’ın Avrupa Birliği’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn ile Türkiye ile ilgili mülakatını yayınladıktan sonra AB konusunda sadece Avusturya’da değil AB için en kıdemli  gazetecilerden olan Otmar Lahodynsky ile görüştü.

Avusturya’nın ciddi  ve önemli haftalık haber dergisi ‘profil’in Avrupa redaktörü olan Otmar Lahodynsky, Avrupa Birliği’nin içinden ya da dışından, Türkiye de dahil olmak üzere 20 ülkede şubesi bulunan kısa adı AEJ olan  “Avrupalı Gazeteciler Birliği”nin  başkanı. Ödüllü kitap yazarlığının yanında acar bir gazeteci olarak tanınan Lahodynsky Avusturya’nın önemli günlük gazetelerinden Kurier, Die Presse’de yıllarca önemli görevlerde bulundu.  Viyana’ya Sırbistan’dan gelen önemli gazetecilerine  bir Türk restaurantta „Türk Sırp dostluğu Viyana’da başlar“  başlıklı bir yemekli toplantı ile davet veren Kılıç ayrıca Otmar Lahodynsky’yi Avrupa Gazeteciler Birliği Başkanı olarak konuşmacı olarak davet etmişti. Bu toplantıdan sonra yapılan görüşmede verilen cevaplar dikkat çekici.

Yeni Vatan Gazetesi: Türkiye, AB için ne kadar önemli?

Otmar Lahodynsky: AB için Türkiye; ekonomik, siyasi ve askeri olarak ve de enerji politikalarında önemli bir ortak olmaya devam ediyor. Türkiye tarihsel anlamda Avrupa’nın bir parçası ve Brüksel’den defalarca, sonrasında tutulmayan sözler aldı. Bu da birçok kırgınlığa sebep oldu ve hatta belki de bir çok Türk’ün bugün AB’yi artık bir ortak olarak görmemesine sebebiyet verdi. Türkiye, bir NATO üyesi olarak da AB ve ABD için büyük önem taşıyor. Bununla, Erdoğan’ın Putin’le olan yakın ilişkisini ve Rus malı askeri teçhizat satın almasını uyumsuz buluyorum. Aynı şekilde Yunan askerlerinin ve pilotlarının Türkiye’de mütemadiyen tutuklanması da uyumsuz.

Türkiye, Avusturya ve Balkanlar için ne kadar önemli?

Lahodynsky: Türkiye, Avusturya için de önemli bir ortak. En başta, Avusturya’da yaklaşık 300.000 Türk yaşıyor, çoğu çok uzun yıllardır burada ve Avusturya vatandaşı. Birçok Avusturyalı, konuksever bir tatil rotası olarak Türkiye’yi tercih ediyor. Türkiye, Balkan ülkeleri için de özellikle ekonomik olarak önemli bir ortak. Arnavutluk’ta, Türkiye’nin yardımı ile ülkenin turistik olarak henüz keşfedilmemiş güney bölgesinde ikinci uluslararası havalimanı inşa edilecek. Türkiye, Bosna Hersek’te de ekonomik açıdan önemli bir rol oynuyor. 500 yıllık Osmanlı egemenliği, Batı Balkanlar’da da izlerini bıraktı.

Avusturya, üçüncü kez AB Dönem Başkanlığını devralıyor. Avrupalı Gazeteciler Birliği Başkanı olarak Avrupa ve Türkiye arasındaki ilişkileri nasıl görüyorsunuz?

Otmar Lahodynsky: Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkiler, son yıllarda önemli ölçüde bozuldu. Katılım müzakereleri donduruldu. Sebepleri de açık: Türkiye, özellikle Temmuz 2016’da gerçekleşen başarısız darbe girişiminden sonra, Avrupa’nın temel değerlerinden git gide uzaklaştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan,  ülkeyi giderek daha da otoriter bir şekilde yönetmeye başladı ve iktidardaki pozisyonunu, OHAL (Olağanüstü Hal) kapsamında yürürlüğe konulan tartışmalı yasa değişiklikleri ile daha da güçlendirdi. Çok sayıda muhalif ve yaklaşık 150 gazeteci şu an hapiste ve bazıları hala iddianamelerini bekliyor. Türkiye’deki yargı sistemi de artık düzgün çalışmıyor. Bir örnek: Bu yılın başında İstanbul’daki bir ceza mahkemesi, sanık bir gazetecinin uzun bir tutukluluk döneminden sonra serbest bırakılması yönündeki Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi kararını yerine getirmedi. Bu, bir hukuk devletinde kabul edilemez.

Üzgünüm, biraz uzun olacak bir soru için ama karışık ve hiç anlatılmamış ama AB karşısında Türkiye’nin aleyhine gelişen Gümrük Birliği ilgili bir sorum olacak: Ama elbette sizin bu kadar uzun cevap vermeniz gerekmiyor. Avusturyalı politikacı ve bürokratlar yaptığım birçok konuşmadan, Türkiye için AB üyelik müzakerelerinin dondurulduğu ve/veya durdurulduğu ve böyle ilelebet devam etsin sonucu çıkıyor. Ama burada bir detay unutuluyor. Türkiye AB ile Avusturya tam üye değil iken 1.1.1996 yılından bu yana, diğer hiçbir AB üyesi ya da aday ülke için söz konusu olmamış, eşi benzeri görülmemiş tuhaf bir Gümrük Birliği anlaşması içine girmiş durumdu. Hatta bu Gümrük Birliğini imzalayan o dönemin DYP Çiller Hükümeti birçok tepkiye rağmen bu imzayı attıktan sonra Türkiye 2000 yılında AB’ye tam üye olacak diye garip ifadelerde bulunmuş. Bildiğimiz Türkiye,  kendi TBMM parlamentosunda Gümrük Birliği’ni onaylamadı yani ratifize etmedi. Buna karşın AB parlamentosu, yalnızca onaylamakla kalmadı, bunu Brüksel’de şampanya ile kutladığını biliyoruz. Türkiye’nin 1.1.1996 itibarıyla Gümrük Birliği anlaşması ile birlikte AB’nin resmi olmayan zincirle bağlı ikinci sınıf bir üye ülkesi haline geldiği yönünde görüşler var. O zamandan beri Türkiye, her yıl AB’ye karşı giderek artan bir şekilde ticaret açığı veriyor ve üçüncü ülkelerle yapılan gümrük birliği anlaşmalarını geriden takip etmek zorunda. Şöyle ki; Türkiye’nin kendi gümrüklerini koruyabilmesi için bu üçüncü ülkelerle yeni bir gümrük birliği anlaşması yapması gerekiyor. Ayrıca Türkiye’nin, kendi gümrükleri ve sınırları doğrudan ve negatif olarak etkileniyor olsa da üçüncü ülkelerle yapılan bu gümrük birliği anlaşmalarıyla ilgili olarak Brüksel’de bir gözlemcisi de yok. Şimdi soru şu: AB’nin, istikrarsız bir ilişkinin temelini oluşturuyor olsa da, Türkiye ile olan Gümrük Birliği’nin modernizasyonu konusunu, Avrupa Birliği Konseyi’nde beklettiği ve bir baskı aracı olarak kullandığı doğru mu? Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu AB Komiseri Johannes Hahn, Yabancı Basın Birliği ile yaptığı bir görüşmede, Gümrük Birliği’nin modernizasyonunu veto etmediğini, aksine bu projeye (2014’ten beri) ehemmiyet verdiğini ifade etti ve kararın Avrupa Konseyi’nde olduğunu vurguladı. AB ve Türkiye arasındaki Gümrük Birliği anlaşmasının modernizasyonunu nasıl görüyorsunuz?

Lahodynsky:  AB, Türkiye ile 1996’da imzalanan Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesi hususunu şimdiye kadar olduğundan çok daha ciddiye almalı. Görünen o ki bugüne kadar bu anlaşmadan AB şirketleri, Türk şirketlerine göre açık ara daha fazla faydalandı. Yani AB Türkiye ile Gümrük Birliği’nin daha iyi bir versiyonunu, ivedilikle müzakere etmeli. Özellikle Türk şirketlerinin AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı ticaret anlaşmalarından aldığı zararların onarılması gerek. AB’nin, diğer konuları ve hatta AB üyeliğini bu anlaşma ile bir tutmaması gerekir.

AB’nin başkenti Brüksel’de ve Viyana’da, Türkiye’ye ilişkin atmosfer nasıl? Önümüzdeki seçimlerden sonra Türkiye’den olumlu gelişmelerin kaydedilmeye başlanacağı bekleniyor.  Öngörünüz nedir?

Lahodynsky: Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB siyasileri arasında şu anda garip bir huzur bozucu (rahatsız edici) olarak görülüyor. Lakin Türkiye’den çok sayıda mültecinin AB’ye bırakılacağı korkusu da şu ana kadar kırılamadı.  Cumhurbaşkanı Erdoğan ise AB’ye üyelik hedefine bağlı ancak mütemadiyen AB politikacılarına hakaret ediyor ve AB’deki yurttaşlarını “Osmanlı tokadı” atmaya çağırıyor. Bu nedenle de AKP’li politikacıların pek çok AB ülkesinde meydanlara çıkmasının yasaklanmasına şaşırmamalı. Şimdilik, ilişkilerin Türkiye’deki seçimler sonrasında daha iyi olacağını öngörmüyorum. Bunun için Erdoğan’ın tehditlerine son vermesi, demokrasi ve hukukun üstünlüğü değerlerine geri dönmesi, siyasi tutukluları ve gazetecileri serbest bırakması, kuvvetler ayrılığına ve basın özgürlüğüne saygı duyması gerekiyor.

Türkiye ziyaretleriniz ya da Türkiye’den gelen ziyaretçilerinizle ilgili deneyimleriniz neler? Türkiye’yi analiz etmek ve anlamak isterken sapla samanın birbirinden ayrılması gerekmez mi?

Lahodynsky: Geçtiğimiz yıl farklı özgür medya organizasyonları ile Türkiye’ye yaptığım bir seyahatte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın giderek otokratikleşmesini eleştiren, Avrupa’dan yana olan birçok kişiyle karşılaştım. Bu kişiler, din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmasına karşı, kentsel tabakadan modern insanlar. Bu insanları unutmamamız ve yalnız bırakmamamız gerekiyor.

Brüksel’deki ve Viyana’daki politikacıları rahatsız eden nedir? Aralarında bir fark var mı?

 Lahodynsky: Brüksel’deki politikacılar, özellikle Türkiye ve AB arasındaki mülteci anlaşması nedeniyle Türkiye’ye karşı, Viyana’daki hükümet siyasetçilerinden çok daha ihtiyatlı davranıyorlar. Başbakan Sebastian Kurz ve FPÖ’lü politikacılar, Türkiye’nin durumuna ilişkin eleştirilerinde daha az çekingenler.

Ankara hükümeti, özellikle PKK ve FETÖ terör örgütleri ile ilgili olarak AB tarafından yüzüstü bırakıldığını hissediyor. AB burada hata yaptı mı? Ankara  hükümeti sizin kendi görüşünüze, algılamanıza ve buradan okumanıza göre nerede hata yaptı?

Lahodynsky: Ankara’daki hükümet, PKK ve Gülen Hareketi’ne karşı verdiği mücadelede, AB’nin desteğini bekliyordu. Ancak  bu arada veya bundan kısa bir süre önce Anadolu’daki Kürt nüfusuna yönelik acımasız yaklaşımlar, çoğu AB başkentinde Ankara hükümetine karşı direnişi tetikledi. Fetö cemaatine gelindiğinde ise: Erdoğan’ın AKP’si, Fetö ile uzun süre yakın ilişki içindeydi. Bu ilişkinin bir tenkitçisi, bu konuda eleştirel haberler yapmış ve bir kitap yazmış olan Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ahmet Şık gibi, sırf bu yüzden hapis yatmıştı. Bu nedenle Türk hükümeti içi aniden ortaya çıkan Gülen Hareketi tehdidi, birçok Avrupalı politikacı için pek de tehdit edici bulunmadı. Ancak darbe girişiminden sonra, uzun bir süre tek bir AB politikacısının dahi Türkiye’ye seyahat etmek istememesi büyük bir hata oldu. Ortaklara böyle davranılmaz.  Öbür tarafdan Türk hükümeti, çok uzun süre Avusturya’daki Türk vatandaşlarının yaşamına karıştı. Başbakan Kurz, Avusturya’da istihdam edilen imamların yurt dışından finanse edilmesini haklı olarak durdurdu. Türk ATIB dernekleri, Ankara’dan gelen talimatları sorgusuz sualsiz kabul etti. Öyle ki Avusturya’da gerçekleştirilemez olan bir etkinlik gerçekleştirildi ve okul çağındaki çocuklar, eşi benzeri camii ibadethanesi içinde görülmemiş bir şekilde askeri bir kutlamanın içine çekildi.

Türkiye, neden Avusturya’da sürekli gündemde? Avusturya’da Türklerin ve/veya Türkiye’nin konu olmadığı bir seçim hayal edebiliyor musunuz? AKP hükümeti, 2002 yılından beri Avusturya-Türkiye ilişkilerini daha da kötüleştiren ne hatalar yaptı ki? Avusturya’da nelerden kaçınılması gerekir ?

Lahodynsky: Türkiye, Avusturyalı politikacılar için seçmenleri kendilerine çekmek maksadıyla gündeme geliyor. Özellikle ÖVP ve FPÖ bunu biliyor. Ancak eski Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik’in eski Başbakan Wolfgang Schüssel adına katılım müzakerelerinin başlamasını hemen hemen engellemesi gereksizdi. Avusturya daha önce Türkiye ile özellikle girişimcilerin fayda sağlayacağı yakın temaslarda bulunmuştu. Ben söylemlerdeki keskinliğin azaltılmasından yanayım. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Avrupa Bakanı Çelik, Avusturyalı politikacılara yönelik sözlü şiddetlerini daha fazla sürdürmemeli. Diğer taraftan Kurz ve ekibinin de Ankara hükümetini hedef alan saldırılarını açıkça azaltması gerekiyor. İki ülkeye de layık ve on yıllarca var olmuş yakın ve iyi ilişkilerin göz önünde tutulduğu normal diyaloglara geri dönülmeli.

Teşekkür ederiz.

 

İlgili diğer haber ve mülakatlar :

„Sayın Hahn  AB, Türkiye’ye “istikrarsızlık” mı ihraç ediyor?“
https://www.yenivatan.at/ab-tuerkiyeye-istikrarsizlik-mi-ihrac-ediyor/

 

 

 

 

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner