Anayasa Mahkemesi ve AIHM´den kesin dönecek Aleviler ve Cemevleri ile ilgili kanunlar!

Sade bir vatandaş olarak merak ettim...

Viyana, Birol Kılıç, Analiz/Gözlem, 20.11.2022

„Alevi Cemevleri“ torba yasası içinde TBMM’de kabul edilişi ve „Cumhurbaşkanlığı’nın Cemevi Kararnamesi “ niye hukuken Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını resmen çiğnemektedir ? Bu atılan adımlar niye AIHM’in Aleviler hakkında yıllar önce verdiği kesinleşmiş ve bağlayıcı üç son kararın Mart 2023’e kadar Türkiye’de uygulanmasına terstir ? Anayasa Mahkemesine gidilecektir. AIHM kararlarına Mart 2023’e kadar uyulma zorunluluğu vardır.

Türkiye’de cemevlerine yönelik düzenlemeler ve maden kazalarında hayatını kaybedenlerin yakınlarına yönelik destekleri de içeren  „Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi“, TBMM Genel Kurulunda bir torba yasası ile karga tulumba şeklinde, iktidar olan AK Parti ve MHP Milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi.

O günden bu yana özellikle Alevi toplumunda, yurt içinde ve dışında yazılı, sözlü ve sosyal medya üzerinden tartışmalar devam ediyor ve bundan sonra da yükselerek devam edeceğe benziyor. Bir gerçek var ; Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevi inancında olanların cemevlerinin kültür değil „kesin ibadet amacıyla kullanılan bir mekân olduğunu“ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) son karar olarak kabul etti.  Son tarih Mart 2023’e kadar Türkiye Cumhuriyeti AİHM kararlarını uygulamak zorunda.

Sade bir vatandaş olarak merak ettim

Viyana’da yaşamını idame ettiren  Türk asılı Avusturya vatandaşı bir yayıncı  olarak, 25 milyonu ilgilendiren inanç, vicdan ve ibadet hürriyeti ile ilgili temel insan haklarının böyle bir torbaya sokulmasının milyonlarca Alevi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını incittiğini gördükçe durumu daha çok merak ettim.

„Elçiye zeval olmaz“

Hiç uzatmadan, Türkiye’de özellikle 25 milyondan, yurt dışında ise 4 milyondan fazla Alevi Bektaşi vatandaşın kah şaşkınlık kah büyük bir hüzün hatta korkuyla izlediği ve sunni ailelerden gelen Türk vatandaşların ise konuyu daha çok ilgisizlikten tam anlamadığı, kafasını bu kadar sorun arasında bir de buna yormak istemediği ve kafasının karıştığı bir konuda, Viyana’dan, Türkiye içinden ve AB ülkelerinden onlarca önemli kişi, kuruluş ve kurum temsilcileriyle tarihe not düşerek aydınlatmak amacı ile görüştüm. Bu satırın yazarını bir zahmet, „Elçiye zeval olmaz“ diyerek konuyu merak edip, tatlı sert notları diplomatik bir dille toparlayıp bu sayfalara aktaran bir “Elçi” olarak kabul edin.

Kesin bir gerçek var. Bunu kimse dikkate almıyor. Mart 2023 tarihine kadar Türkiye Cumhuriyeti, kısa adı AİHM olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını  kesinlikle uygulamak zorunda. Son tarih Mart 2023!
Bu nedenle son Torba Yasası ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi,  sözde Alevilere “Hak” adı altında büyük dert ve sorunları birlikte getirmektedir ve kesinlikle AİHM kararları ile uyuşmamaktadır. Bunu ciddi bir şekilde not
almamız gerekiyor.

„Avrupa Bakanlar Kurulu Komitesi’nin bu düzenlemeyi kabul etmesi imkansızdır.“

İşi bilen Alevi hukukçular bu konuda şunu ifade ediyorlar :
       „Bu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi artı Torba Yasası ile AİHM kararlarının uygulandığını sanmak, Alevi Bektaşi vatandaşlarına en başta hakaret ve büyük ayrımcılıktır. Kararların uygulanmasını takip eden Avrupa Bakanlar Kurulu Komitesi’nin bu düzenlemeyi kabul etmesi imkansızdır. Eşit vatandaşlık hakkı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının geri alınamaz, kısıtlanamaz yasal hakkıdır. Eşit vatandaşlık hakkının ayrımcılık yapılmadan adilce uygulanmasını talep ediyoruz. Ne fazla ne de az. Bu torba yasası ve kararname ile büyük haksızlık, eşitsizlik yapılıyor ve sunni muhafazakar bir hükümet tarafından Alevilere resmen don biçiliyor. Ne hakla ne hukukla. Haksızlıklara ve eşitliksizliklere derhal son verilsin.“

Aşağıda bu konuyu  kaynaklar vererek açacağım ama bu yukardaki ifadeler aslında her şeyi anlatıyor.

Kızmayalım ama açık iki önemli soru gündemde

Birinci sorumuz: „Alevi Cemevleri“ ile ilgili yeni düzenlemenin, Cumhurbaşkanlığı No:112 ve 08.11.2022 tarihli kararnamesiyle “Kültür ve Turizm Bakanlığı” altında kurulacak olması ve torba yasası içinde TBMM’de kabul edilmesi, işin muhatabı olan Türkiye’de Alevi Bektaşi Toplumu’nun ileri gelenleri, kanat önderleri, Ocak’dan gelme Dede gibi saygınlığı yüksek kişiler ve  tabanı güçlü Sivil Toplum Örgütleri tarafından niye eleştirildi, proteste edildi ve bundan sonra nasıl bir hukuksal  adım atılacak?

İkinci sorumuz: AK Partisi gibi daha çok sunni Hanefi ve Şafii „Nakşibendi  ya da Nurcu ve benzeri tarikatlarına“ yakın, içinden veya dibinden gelen  Kürt, Zaza , Türk asıllı veya devşirme siyasi ve bürokratlar nasıl oluyor da kendilerinden farklı mezhep ve meşrepten gelen,  yüzyıllardır Osmanlı döneminden bu yana hiç de iyi gözle bakmadıkları, birçok katliam, mala ve tarikatlara çökme, topraklarından tehcir edilmeler veya kılıç ve devlet gücü ile asimile etmeye çalışılan, yani düşman olmakla  itham edilen daha çok Türk, Türkmen ister Anadolu ister Balkan göçmeni Alevi Bektaşi hatta Arnavut asıllı Türk ve Alevi Zaza ve Alevi Kürt Türk  vatandaşları hakkında böylesi bir kararı Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi Anayasası’na dayanarak alabiliyorlar ?  Bu soru aslında tüm yazının en can alıcı sorusu…Hepimiz kardeşsek açık konuşalım. “Böyle milli birlik ve beraberlik artı kederde ve tasada ortaklık nasıl olacak?” sorusu ve bu kardeşliği kimin hançerlediğinin cevabına isterseniz bu analizi okuduktan sonra  değerli okuyucu kendisi karar versin.

Viyana’dan Türkiye’de Kars’tan Edirne’ye kadar 76 önemli Alevi Bektaşi önderine, Yeni Vatan Gazetesi adına bu konuları sordum. Sadece onlara değil, Ankara’da ve İstanbul’da bu kanunun oluşmasında yer alan kişi, kurum ve kuruluşlar ile isimleri yazılmamak üzere konuştum ve notlar aldım. Sadece Türkiye’den değil, başta kısa adı AİHM olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi merkezinde bulunan ünlü hukukçular ile İngilizce veya Almanca konuşup notlar aldım. Bunun yanında „Yetiş Hukuk“ adı ile merkezi şu anda İsviçre’nin Cenevre şehrinde olan „ Yetiş Hukuk Alevi Bektaşi Derneği “ Kurucu Kurulu’nda yer alan hukukçu, medya ve kanaat önderleriyle de görüştüm.

Bu gözlem, mülakatlar ve analizlerin hedefi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bugün seçilmiş değerli milletvekillerine, bürokratlarına, sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve danışmanlarına, ciddi ve gerçek Türk basın mensuplarına yurt dışından olayın nasıl görüldüğü ve görüleceği konusunda bilgi vermek ve yanlışlar varsa düzeltilmesinde yardımcı olmaktır.

Cumhurbaşkanlığı No:112 ve 08.11.2022 tarihli kararnamesi ve  Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın  “Kültür ve Turizm Bakanlığı” olarak yasallaşması Anayasası’nın 104.maddesine ters düşüyor mu?

Tecrübeli hukukçular ile yaptığım görüşmelerde hepsinin cevabı „Evet ters düşüyor“ oldu ve durum şöyle açıklandı:

„Anayasanın Temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile ilgili bölümde, 24. maddede din ve vicdan hürriyeti yer almaktadır. Kimse dokunamaz. Değiştiremez. Çoğunluk azınlık hakkında karar veremez“

Cumhurbaşkanının  No:112 ve 08.11.2022 tarihli kararnamesi Türkiye Cumhuriyeti Anayası’na aykırıdır. Çünkü, Anayasa’nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile ilgili bölümde, 24. maddede din ve vicdan hürriyeti yer almaktadır. Buna  kimse dokunamaz. Değiştiremez. Çoğunluk azınlık hakkında karar veremez“ Bu maddenin tümü ve özellikle üçüncü fıkrasında; “kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” denildiği gibi aynı maddenin ikinci fıkrasında; ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir“  denilmektedir.

Peki Türkiye’deki Alevi Cemiyetlerinin, Türkiye’de açtığı davaların bitmesinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giderek aldırdıkları bağlayıcı kararlar nelerdir?

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel haklarından “Din ve vicdan hürriyeti” 24’üncü madde ile belirlenmiştir ve bu da ikinci bölümdedir. Diğer bir deyişle “Yetiş Hukuk” açısından Cumhurbaşkanının olağan bir durumda bu temel hak üzerinde bir kararname kararı alma yetkisi yoktur, hiç olmazsa yasal tartışmaya açıktır. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı No:112 ve 08.11.2022 tarihli kararnamesi girişimi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 148’inci maddesi gereğince Anayasa Mahkemesi yolunu açar ve denetlenebilir.

Üstelik bu son ilgili kararname, birçok yasal değişiklikle sorunları geçici olarak kısmen halletse bile “T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı” altında yasallaşması, en başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’de açılan, Alevilere karşı Türkiye’de birçok alanda ayrımcılık yapılarak din ve vicdan özgürlüklerinin ihlal edildiğine dair kesin sonuçlanmış ve bağlayıcı kararların özüne, sözüne ve sonuçlarına kesinlikle aykırıdır.

Çünkü Devlet, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136’ncı maddesiyle din işlerini “Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda değil özerk bir kurumda yönetmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bunu yoruma açık olmayacak şekilde böyle ifade etmektedir.

Alevi Toplumu  “lâiklik ilkesi” doğrultusunda naçizane çözüm önerileri şunlar

T.C. Anayasa 136. maddesinde belirtilen, “lâiklik ilkesi” doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getiren” düşünce temelinde Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) gibi özerk bir yapı, sorunu çözmek için en uyumlu cevaptır. Aslında bu teklif çok makul ve „Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na uyalım“ talebi değil midir?

Bu özerk Alevi Başkanlığı’nın Aleviler tarafından yönetilmesi, Aleviliğin, Aleviler tarafından tanımlanıp eğitiminin düzenlenip yapılması ve devlete vergisini veren yirmi beş milyon civarında olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Alevi-Bektaşi nüfusuyla orantılı bir kamu hizmeti bütçesi verilmesiyle ancak ayrımcılık yapılmadan düzenlenmesi şart değil midir?

Bu manada  “Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı” seçimi davacılar, Alevi Toplumu ve kararın uygulanma kontrolüyle yetkili Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından “ayrımcılık yapılarak din ve vicdan özgürlüklerinin ihlal edilmesinin” devam etmesi sebebiyle kabul edilemeyecek bir düzenlemedir.

Yetiş Hukuk uyarıyor : “ Yeniden mahkemelik olma ihtimali tamamen açıktır. Bunu “Yetiş Hukuk” olarak istemiyoruz ve bir düşünce fabrikası olan STK olarak uyarma ve bilgilendirme görevini yerine getirmek istiyoruz. Eşit vatandaşlık hakkı Türkiye’de yasal kazanılmış bir haktır ve bunun ayrımcılık yapılmadan eşit vatandaşlık hakları kanunlarına uyularak adilce uygulanmasını istiyoruz. Ne fazla ne de az. Gerçeğe bakarsak son cumhurbaşkanlığı kararnamesindeki yasalar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM)” yıllar süren davalar sonucu Türkiye Cumhuriyeti’ni kesin bağlayıcı üç kararı tam yerine getirmiyor ve hâlâ çözümü ele alınmayan yasal sorunların devam etmesine neden olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Sorunlar ve dertler çözülmemiş ötelenmiştir.“

Konuştuğumuz AIHM uzmanlarının ve hukukçuların dikkat çektiği 3 bağlayıcı AİHM kararı ve çözüm için teklif ettiği kanun tasarısı değişiklikleri  nedir?

 1-2014 yılında verilen AIHM kararı: Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevi inancında olanların cemevlerinin ibadet amacıyla kullanılan bir mekân olduğunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) son karar olarak kabul etti. Bu nedenle cemevlerinin ibadethane olarak teker teker davalar açmak zorunda kalması sağlıklı çözüm değildir ve yasal düzenleme ile bu sorunların kökten çözülmesi gerekir. Bizim “Yetiş Hukuk” Kurucu Kurulu olarak tecrübelerimize dayanarak tahmini sayımıza göre Türkiye’de 1.750 değil, kentlerde ve irili ufaklı köylerde dernek olmasa bile Alevilerin devamlı gidip ibadet ettiği 4 bin civarında cemevi olduğu söylenebilir. Bu açıdan Türkiye’de nerenin hangi kıstaslarla “cemevi/ibadethane” olarak kabul edileceği konusu da Alevilere ve kurulması öngörülen özerk Alevi Başkanlığı’na bırakılmalıdır.“

2- 2015 yılında verilen AIHM kararı: „Türkiye’de zorunlu din derslerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun hale getirilmesi gerektiği kararı uygulanmıyor. Bu sebepten AİHM’de din derslerini “ayrıcalıklı inceleme” ile denetlenmeye karar vermişti. Üstelik “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” (DKAB) 2018 yılı dokuz eğitim kitabı incelendiğinde Alevi inancından bahsedilen sayfa sayısı, 1782 sayfadan sadece 20’dir (yirmi). Bu yirmi sayfayı yazanlar, Aleviliğin yüzyıllarca oturmuş sözlü-yazılı, geleneksel dil ve Edep-Erkânını ve yaygın olarak kabul edilen inanç tanımlarını uygun olmayan bir şekilde kullanmışlardır. Bu, her şeyden önce insan haklarına ve Türkiye’deki din ve vicdan özgürlüğüne ters ve Alevi inancına saygısızlıktır.“

3– 2015 yılında verilen AIHM kararı: “ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2016’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Aleviliği bir inanç olarak tanımaması ve din alanında sunduğu kamu hizmetinden Alevilerin yararlanmadığı gerekçesiyle ayrımcılık yapıldığına ve eşit vatandaşlık haklarının ihlal edildiğine kesin olarak karar vermiştir. Bağlayıcıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin diğer inançlara sağladığı mali desteklerin ve hizmetlerin aynısını, eşit vatandaş hakkı olarak Alevi inancında olanlara da tanıması gerektiğini belirtmiştir. Bu destek ise ancak Alevi inancındaki vatandaşların sayıca tüm nüfus içinde hangi nispette olduğunun bilinmesiyle adil ve sağlıklı olur. Devletin elinde bu konuda veriler olmadığından, polemik rakamlardan uzakta, Türkiye’de Alevi nüfusu üzerinde gerçeğe en yakın son değerlendirmeler 2005’te çeşitli kaynaklarda saydam bir şekilde yayınlanmıştır. Bu rakamları bugünkü nüfusa yansıtırsak “Türkiye’de Alevi inancında 25 milyon vatandaş vardır” diyebiliriz.“

4- Alevi Bektaşî Vakıflarının “Mal ve Mülk dokunulmazlığı” hakları

Yetiş Hukuk‘ un dikkat çektiği diğer noktalardan biri, “ Alevi Bektaşi Vakıfları hakkında, Tapu ile Vakıflar Kanunu’nda da değişiklik yapılması gerektiği“ konusunda. Çünkü AİHM “Mülkiyet Hakkıyla İlgili” kararlarında devletlere tanınan geniş takdir yetkisinin belirli kurallar çerçevesinde değerlendirilmesi yönünde kararlar vermiş. Herhangi bir davada mülkiyet hakkına bir müdahalenin olup olmadığı değerlendirilirken, AİHM tarafından uygulanan üç kural analizi bulunacaktır.

Öğrendiğimiz kadarı ile bu analiz ilk kez Sporrong-Lönnroth/İsveç davasında (Başvuru No: 7151/75, 7152/75, T:23.09.1982) ortaya konulmuş. İlgili maddede düzenlenen üç kuraldan ilki mal ve mülk dokunulmazlığı ilkesinin ihlali yani, Ek 1. Protokolün 1.maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır” şeklinde yer bulan mülkiyetten barışçıl biçimde yararlanma hakkını içeriyor. Türkiye, özellikle idari uygulamadan kaynaklanan eksiklikler nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde defalarca mahkûm olduğu için bu noktada iktidar Alevi hakları konusunda dikkat etmelidir.

 “Son tarih Mart 2023’e kadar Türkiye Cumhuriyeti AİHM kararlarını uygulamak zorunda”

AİHM kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye Cumhuriyeti gibi devletler açısından kesin bağlayıcıdır ve 46/1. fıkrasına göre, mahkemenin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler. 8-10 Mart 2022 tarihlerinde Strasburg’da gerçekleştirilen toplantıda da Türkiye’ye Mart 2023’e kadar kararları uygulaması için son tarih verilmiş ve aksi takdirde Türkiye’ye karşı “Ara Karar” alınacağı bildirilmiştir.
Bunlara hiç gerek yoktur. Kanunlara uyularak ve verilen yüksek mahkeme kararları uygulanarak demokratik, çağdaş bir ülkede din ve vicdan özgürlüğüne zincir vurulması engellenebilir.

 “Yetiş Hukuk” Somut Yasal Değişiklik/Eklemeler Teklifleri şunlar:

Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ilk yasal adımların atıldığı bu günlerde temennimiz, Alevi Haklarının da daha ciddi bir şekilde tek başına özel olarak ele alınması hatta bütün Türk vatandaşlarının çeşitli dinsel-inançsal yaşamlarını kapsayacak temel bir yasal değişikliğin gerekli olduğuna inanıyoruz ve sağlıklı bir yapı içinde uyumlu, güvenli ve huzur içinde dini inançlarını yerine getirecekleri Yetiş Hukuk tarafından  şöyle dile getiriliyor:

„Yetiş Hukuk Alevi Bektaşî Derneği” Kurucular Kurulu ve bizi destekleyen Alevi dernekleriyle şimdiden ilk yasal ihtiyaçlarımızı karşılayacak ve eklemelerle çok çabuk çıkabilecek aşağıdaki yasa değişiklikleri ve eklemeleri tekliflerini kamuoyunun önünde bütün siyasi parti yönetimlerinin, TBMM milletvekillerinin ve TBMM’nin ilgili komisyonlarının dikkatine sunuyor ve bu altını çizdiğimiz yasaların bir an önce TBMM’de çıkmasını saygıyla arz ediyoruz.“

 TÜRKİYE CUMHURİYETİ BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NE ( TBMM)

KANUN DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİ

GEREKÇE;

Türkiye’nin kabul ettiği uluslararası sözleşmeler ile Anayasa’nın din ve vicdan hürriyeti ilkesi esas alınarak, ülkemizde yaşayan “Alevi Bektaşi İslam İnancına” bağlı Türk vatandaşlarının ibadet mekânları olan cemevinin yasal statüye kavuşturulması için kanun teklifi hazırlanmıştır.
-Bu kanun teklifi ile diğer ibadet yerleri gibi Alevi- Bektaşi vatandaşlarının inanç merkezleri olan cemevlerinin de Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ibadet mekânları sayılarak yasal statüye kavuşturulması amaçlamaktadır. Böylece son verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’nin kararları ile T.C Anayasa Mahkemesi kararları ve Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek mahkeme hükümleri yerine getirilmiş olacaktır.

– Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak cami ile cemevleri de köyün ortak mülkiyeti sayılmış ve imar kanunlarında değişiklik yapılarak hazine mülkleri cemevlerine tahsisi yolu açılmıştır.

– Toplu Konut Yasası’nda değişiklik yapılarak, kamu mal ve hizmetlerinin cemevlerine harcanması sağlanmıştır.

– Elektrik, su ve gaz mevzuatında değişiklik yapılarak kamu hizmetine ayrılan mal ve hizmetlerden cemevlerinin bedelsiz yararlanması sağlanmıştır.

– Cemevleri ibadethane statüsüne alındığı için, Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılarak, içki ve alkol satış yerlerinin dışına çıkarılmaları sağlanmıştır.

– Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yapılan değişiklikle, zorunlu din ve ahlak öğrenimi zorunluluk ilkesi korunarak, velilerin diğer zorunlu ders saatleriyle değiştirme taleplerine bırakılmıştır.

-Tapu ve Vakıflar Kanunu’nda değişiklik yapılmasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletin müdahalesinin ancak “Hukuk tarafından öngörülme, Kamu yararına olma, Uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olma, Orantılık ve Ölçülülük” şartlarıyla olabileceğini belirtiyor. İncelendiğinde Türkiye’de Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, “mazbut ve mülhak” Alevi Bektaşi Vakfiyelerinin, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü yönetimindeki hakları ve yönetimi, Vakıf Senetlerinde hüküm bulunması şartıyla bu amaçla kurulan Yeni Vakıflara devrinin de sağlanması gerekiyor.

 KANUN TASARISI TEKLİFİ

MADDE 1- 18.03.1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu’nun 2. maddesinde “cami” kelimesinden sonra gelmek üzere ; “ cemevi “ kelimesi eklenmiştir.
MADDE 2- 02.03.2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesinin 3’üncü fıkrasında “camilere” kelimesine “ cemevlerine ve benzer ibadethanelere”  ibaresi eklenmiştir.
MADDE 3- 26.05.1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirler Kanunu’nun 36. maddesinin 2. bendinde yer alan “mescit” kelimesi yerine “mescit ve cemevi” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 4- 14.03.2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu geçici 6. maddesinin 3. fıkrasında yer alan: “ibadethanelere” kelimesinden önce gelmek üzere “ cami, mescit, cemevi, kilise, havra vb.” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 5– 03.07.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 73. maddesinin 16. fıkrası şu şekilde değiştirilmiştir: “ Yerel yönetimlerce kentsel dönüşüm ve gelişim  alanı ilan edilen alanlar ile,  5366 sayılı kanuna göre yenileme alanı ilan edilen alanlarda veya bu kanunun 75. maddesine göre  kamu kurum ve kuruluşları ile  protokol yapmaları halinde, Büyükşehir Belediye Meclis kararı  ile yıkılan cami, mescit, cemevi, kilise, havra vb.” ibadethaneler  ibaresi eklenmiştir.
MADDE 6- 29.07.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 4. maddesinin (g) bendinde yer alan “ibadethaneler” kelimesinden önce gelmek üzere “  cami, mescit, cemevi, kilise, havra vb. “ ibaresi eklenmiştir.
MADDE 7-   31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 89. maddesinin (1) fıkrasının n(5)inci bendinde yer alan “ ibadethaneler”  kelimesinden önce gelmek üzere “ cami, mescit, cemevi, kilise, havra vb.” ibaresi eklenmiştir
MADDE 8- 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun ek 2.  maddesinin (2.) fıkrasında yer alan “ibadethane” kelimesinden önce gelmek üzere “  cami, mescit, cemevi, kilise, havra vb. “ ibadethaneler ibaresi eklenmiştir.
MADDE 9- 14.06.1973 gün ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu 12. madde 1. fıkrasının sonuna “ders saatleri öğrenci velisinin yazılı başvurması üzerine diğer zorunlu derslerin ders saatleri ile değiştirilebilir.” cümlesi eklenmiştir.
MADDE 10-  20. 02. 2008 tarihli 5737 sayılı Vakıflar Kanunu 5. maddesine             “Yeni vakıflar, vakıf senetlerinde yazılı olmak ve vakıf  amaçlarını gerçekleştirmek üzere Mülhak ve Mazbut Vakıflar yönetimi için” cümlesi eklenmiştir.
MADDE 11- 20. 02. 2008 tarihli 5737 sayılı Vakıflar Kanunu  6 maddesine  “Mazbut ve Mülhak vakıflar, bu Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrasında  gösterilen yeni vakıflar ile” cümlesi eklenmiştir.
MADDE 12- 20. 02. 2008 tarihli 5737 sayılı Vakıflar Kanunu 77. maddesinin  2.  fıkrasına “ Mülhak ve  mazbut vakıflara” kelimeleri eklenmiştir.
MADDE 13– 22.12.1934 tarih ve 2644 Sayılı Tapu Kanunu’nun 3. maddesinin 2 cümlesinde geçen hükümet kararlarına sonuna gelmek üzere “ Bu kanun hükümlerine göre varlıkları bu kanunla tanınmış olan Bektaşî Vakıflarına ait”  cümlesi eklenmiştir..
Madde 14- Bu kanun Cumhurbaşkanlığı tarafından onayı ve yayını tarihinde yürürlüğe girer.

Yukarıda bahsettim.  Bu satırın yazarını Elçiye zeval olmaz“ diyerek konuyu merak edip, tatlı sert notları diplomatik bir dille toparlayıp bu sayfalara aktaran bir “Elçi” olarak  lütfen kabul edin.

Ezcümle: Türkiye  Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesine gidilecektir. AIHM kararlarına Mart 2023’e kadar uyulma zorunluluğu vardır. Hiç gerek yoktu. Vatanı dışarda küçük düşürmenin  ve içerde germenin anlamı yok. Toplumsal barış, birlik ve beraberlik  en başta Anayasal hak olan temel insan haklarına saygı, vicdan özgürlüğü ve karşılık empati göstererek en başta çözülür.  Her şeyin  hayırlısı… ( yenivatan.at, Birol Kılıç, Viyana. 20.11.2022)

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner