TRUVALILAR VE ETRÜSKLER TÜRK İDİLER TEZİ

 

PROF. DR. ÇİNGİZ GARAŞARLI Azerbaycan Devlet Diller Üniversitesi – Baku/ Azerbaycan

Truva’nın Türk ülkesi olduğu konusunda 7. -15. yüzyıllar arasında yaşamış Avrupalı tarihçilerin verdikleri bilgilerin tarihi gerçekliği yansıttığı, dil olguları temelinde bu kitapta kanıtlanmıştır.

Truvalıların taşıdıkları Priam, Alber, Askan, Dardan, Eney gibi onlarca eski Türk kişi adlarının ve Truvalılarla aynı soydan gelen Etrüsklerin yazıtlarının eski Türkdillerinde okunması, eski Avrupa tarihçilerinin Truva ile ilgili yazdıkları bilgilerin gerçek olduğunu göstermektedir.
Türklerin kesinlikle Bizans yurdunu değil, ancak Bizanslıların eski Türk yurdu Truva’yı ele geçirdiği Truva tarihinin gerçekliğidir. Geçmişi bilen Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u yeniden özgürlüğüne kavuştururken Truva’nın öcünü aldığını dile getirmesi yersiz değildi.
Geçmişten beri Türklerin yurdu olmuş Anadolu’ yu Türk hakanları ele geçirmemişler, tersine onu özgürlüğüne kavuşturmuşlardır.

1930’lu yılların ünlü dil bilimcisi N. Y. Marr,eski çağlarda Akdeniz kıyılarında Yunanlılar ve Romalılardan çok önceleri Türklerin yaşadığını,buralarda Yunanca ve Latinceden daha önce Türkçenin konuşulduğunu söylerken, hiç kuşkusuz Truvalılara,Etrüsklere ve Yunanistan’a ilk yerleşen Pelasglara değinmiştir.

 

ÖNSÖZ

‘Truvalılar Ve Etrüskler Türk İdiler‛ adlı bu yapıtı oluşturan Çingiz Garaşarlı, eski çağlarda Akdeniz Bölgesinde Türklerin varlığının kanıtlanması sorununa getirdiği özel yaklaşımıyla tanınır. Bu yaklaşım, Akdeniz Bölgesine M.Ö. üçüncü binyılda yerleşen Truvalıların Türk kökenli oldukları düşüncesinin,eski Avrupalı yazarların ve tarihçilerin kendi dillerinden alınarak bunun gerçek olduğunun ilk kez dil olgularıyla kanıtlanmasıdır.
Daha siyasete çok da bulaşmamış olan 7. – 13.yüzyıllar arası dönemde yaşamış Alman, Yunanlı,Romalı yazar ve tarihçilerin Truvalılara ilişkin söyledikleri, çağdaş Avrupa’nın siyasetle yoğrulmuş düşüncelerine karşı koymaktadır. Günümüzde Akdeniz Bölgesinin ana tarihinin Yunanlılara, genel olarak da Avrupalılara bağlanmasıyla ve Türklerin bölgeye son dönemlerde gelip yerleştikleri düşüncesiyle eski Avrupalı yazarların ve tarihçilerin söyledikleri arasında oluşan çelişki bu yapıtta gözler önüne serilmektedir.
Ayrıca, eski Avrupalı yazarların ve tarihçilerin söylediklerinin tarihsel gerçekliği yansıttığı dil olguları temelinde kanıtlanmaktadır.
Truvalılar ve Trakyalıların (Trakların) Türk olduklarıyla ilgili bilgi veren eski İskandinav kaynaklarındaki öykülere gerçekten uzak olan ve onları yalnızca mitolojiden kaynaklanan söylenceler gibi yorumlayan çağdaş Avrupalı bilim insanları kimi gerçekleri unutmuş durumdadırlar. Her şeyden önce,mitoloji kesinlikle söylenceler üzerinde değil, tarihsel gerçeklikler üzerinde oluşur.
Üstelik Truvalıların eski kaynaklarda Türk olarak geçmesini öyküsel (mitolojik) diye niteleyenler, daha önemli şeyleri de unutmuşlardır. Bunlar,Truvalıların ve Akdeniz bölgesinin öteki ilk uluslarının dillerindeki onlarca eski Türk kişi, yer ve tanrı adlarıdır. Eski kaynaklardan bizlere dek gelip ulaşmış adlar hiç de öyküsel değil, gerçek dil olgularıdır.
Böyle onlarca ad eski Türk yorumlarıyla birlikte bu yapıtta okuyucuya sunulmuştur.
Dil ile ilgili başka bir olguysa, Etrüsklerden,başka bir deyimle Truvalıların İtalya’daki torunlarından kalma yazıtların eski bir Türk dilinde okunmasıdır.
Truvalıların Türk olduklarını öyküsel sananları hiç kuşkusuz bu olgu sevindirmeyecektir. Örneğin bu yapıtta birkaç Etrüsk yazısının tümce seviyesinde eski Türkçe olduğu da kanıtlanmaktadır.
Dil bilimsel kanıtlar, birtakım çağdaş bilginlerin söylence sandıkları eski öykülerin tarihsel gerçeklikle ilgili olduklarını göstermekte ve Akdeniz Bölgesindeki Türk Uygarlık tarihinin milattan önceki üçbin yıldan çok daha gerilere dayandığını belirtmektedir. Ancak M.Ö. 3 bin yılı da geriye doğru son nokta değildir.
Şimdi Egeida’nın uzak geçmişi araştırılmayı bekliyor ve bu yolda ‚Truvalılar Ve Etrüskler Türk İdiler‛ yapıtının yaratıcısı Çingiz Garaşarlı’ya başarılar dileriz.
Prof.Dr.Tevfik Hacıyev -Azerbaycan Ulusal Bilimler Akademisi
Fatih Sultan Mehmet Ve Truva’nın Öcü
Türkiye topraklarına Türklerin ilk olarak Orta Çağdan başlayarak yerleştiğini ileri süren görüş ile 7.-15. yüzyıllar arasında yaşamış Avrupalı tarihçilerin verdikleri Truva’nın Türk yurdu olduğu bilgisi arasında açık çelişki ortaya çıkmaktadır. Truvalılarınkökeniyle ilgili bu bilgiler gerçekte yalnız Truva’nın değil, Akdeniz Bölgesinin büyük bir kesiminde yaşamış ulusların tarihiyle ilgili yeni gerçekleri ortaya koymaktadır.
Bu gerçeklerin önemli bir sonucu, Yeni Çağdan önceki üçüncü binyılda Küçük Asya da denilen Anadolu’da Truva kentini kuran toplumla Yunanistan’ın,İtalya’nın ve komşu ülkelerin ilk ulusları olan Pelasgların, kısaca Traklar da denilen Trakyalıların ve Etrüsklerin aynı soydan olduklarının ortaya çıkmasıdır.
Bu ulusların da Türk kökenli oldukları, bir yandanAvrupa’nın eski tarih kaynaklarında görülmekte, öte yandan yapılan bilimsel araştırmalardan anlaşılmaktadır.
Eski İskandinav kaynaklarında Truva’dan Avrupa’nın kuzeyine geldiği belirtilen ulusun hem Truvalılar, hem de Türkler diye anılması, onların aynı ulus olduğunu belirten çok önemli bir kanıttır.
Örneğin, ‚’Yerin Tanımı‛ adlı coğrafi kaynakta Asya’dan (Anadolu) gelmiş Türklerin kuzey ülkelerine ulaştıkları yazılıdır. Aynı kaynakta bu ulusun önderinin Tor’un oğlu Odin olduğu da bildirilmektedir *66, 95+.‚Skioldinglerin (Skjoldinglerin) Kahramanlık Öyküsü‛ ve Snorri Sturluson’un ‚Küçük Edda‛ adlı yapıtı gibi 12. yüzyılda yazılmış başka kaynaklarda söylendiğine göreyse, Truva Hakanı Priam’ın ulusu Odin’in önderliğinde Asya’dan (Anadolu) Avrupa’nın kuzeyine göç etmişlerdir *66, 97+. Truva’nın Türklerle olan ilişkisi daha 7. yüzyılda yazılmış Fredegar Günlüğünde (Kroniğinde) ve 12. yüzyılda yazılmış Gesta Francorum adlı yapıtta anlatılıyordu. Fredegar Günlüğüne göre, Truva Savaşından sonra ülkenin düşmesi sonucu Türkler ve Franklar bölgeden kaçmışlar, Franklar Panonya (Macaristan) ve Ren bölgelerine, Türkler ise Saka (İskit) yurtlarına yerleşmişlerdi [16, 95].
Tarihçi Nicole Gilles Türklerin Truvalı Turkosların soyundan geldiğini konuyla ilgili çalışmasında anlatmaktadır.
12. yüzyılda yaşamış tarihçi Tyreli William da Türklerin Truvalı olduğunu ve onların ataları Turkosların Saka yurtlarına göçünü yazmaktadır [16, 96].
14. yüzyılda yaşamış tarihçi Andrea Dandalo,Türklerin Truva Hakanı Priam gibi Turkos soyundan geldiğini bildirmekle birlikte, ayrıca Türklerin Kafkaslardan geldiğini de yazmıştır [16, 96].
Dominik Papazı Floransalı Antoninus da günlüğünde Türklerin Truvalı Turkoslarla aynı ulustan olduğunu dile getirmiştir.
Aynı bilgileri Bracciolini,Poggio, Isidor, Ficcino gibi Avrupalı ve öteki tarihçiler de bildirmişlerdir.
Alman tarihçi Felix Fabri ise Truvalı Türklerin tarihini Priam’ın döneminden Truva’nın daha eski çağlarına, Truva Prensesi (Ecesi) Hesione’nin oğlu Tevkrin dönemine değin götürmektedir. Felix’e göre,Truva’nın düşmesinden sonra Hektor’un oğlu Franko’nun yönetimi altındaki Truvalı göçmenler öncelikle Almanya’da eski Frankoniya çevresine gelmişler, birçoğu Ren Irmağını geçmiş ve bugün Fransa denilen ülkeye yerleşmişlerdi.
Yine Felix’in yazdığına göre,Turkos’un yönetimindeki geri kalan kesim ise, Asya’daki Saka ülkesine yerleşmişti [16, 97].
İspanyol tarihçi Pero (Pedro) Tafur 1437 yılında İstanbul’a geldiği sırada Bizanslılar arasında ‚Türkler Truva’nın öcünü alacaklar‛ sözünün dolaştığını yazmıştır.
Giovanni Mario Filelfo, Amyris adlı koşuk biçimli yapıtında 2. Mehmet’in yaşamını ve utkularını (zaferlerini) anlatırken, onun soyunun Truvalılarla yakınlığını öne çıkarıyor ve Sultanın Rumlar karşısındaki utkusunu doğruluğun üstünlüğü olarak niteliyor. Onun düşüncesine göre, Türkler İstanbul’u alarak eskiden Truva’yı ele geçiren Yunanlılardan öç almışlardır [16, 99].
İstanbul’u alan Fatih Sultan Mehmet Truva’nın tarihini biliyordu. O, 1462 yılında Midilli Adasını alırken, Çanakkale’deki eski Truva kenti ören yerine gelerek kahramanların gömütlerini araştırmıştı. Truva ile ilgili bütün yazılanları bilen Fatih Sultan Mehmet Truva ören yerinde başını aşağı eğerek aşağıdakileri söylemişti:
“Allah beni bu ilin ve ulusunun dostu olarak bu güne değin koruyup sakladı. Biz bu ilin düşmanlarını yendik ve onların yurtlarını aldık. Yunanlıların biz Asyalılara karşı yaptıkları kötülüklerin öcünü,aradan uzun süre geçmesine karşın onların torunlarından aldık” [16,103].
Fatih Sultan Mehmet’in söylediğinden de anlaşıldığı gibi, o İstanbul’u almasını ele geçirme değil karşılık verme olarak görmüş ve eskiden Rumların ele geçirdiği bu yurdu geç de olsa kurtardığını dile getirmişti.
Eski Yunanlılar gerçekte yalnız Truva’yı değil,önceleri Pelasgiya (Pelasgia) denilen şimdiki Yunanistan’ı da ele geçirmişlerdi. Doriler denilen bu yayılmacıların şimdiki Yunan topraklarına M.Ö. 2. – 1. bin yıllarında geldikleri tarihsel bir gerçekliktir [108,14-16].
Eski Yunanlı tarihçi Herodot, Yunanlılardan önce Ellada’da (Kuzey Yunanistan) Pelasgların yaşadığını ve ülkenin onların adıyla Pelasgiya diye anıldığını yazmaktadır [42, 98].
Eski Yunanlı tarihçi Ksenofon ise, eski Yunanlıların Ellada’ya gelmesinden söz eden bir öyküsünde,o sırada burada yabancı bir dilde konuşanların yaşadığını belirten aşağıdaki olayı anlatır.
“Yunanca konuşan on bin kişilik bir topluluk,Balkan Dağlarından Struma veya Vardar Deresini izleyip güneye doğru ilerleyerek kendileri için daha iyi bir yurt arıyorlardı. Onlar birden karşılarında kendilerinin ve atalarının hiç görmediği büyük bir su gördüler. Şaşkınlık içinde yerlilere bunun ne olduğunu sordular. Yerlilerse şaşkınlıkla onlara gördükleri suyun thalassa (deniz) olduğunu söylediler. Böylece,thalassa sözcüğü aynı anlamda Yunan diline de girmiş oldu‛ [108, 14].
Böylelikle thalassa sözcüğü, ülkenin önceki yerlilerinin dilinden alınıp eski Yunan diline aktarılarak oluşturulan büyük sözcük kümesine eklendi [75]. Sözcüğün kökeni tala’dır ve öteki Hint-Avrupa dillerinde deniz anlamına gelen böyle bir sözcük yoktur. Ancak deniz anlamına gelen aynı kökten türemiş talay sözcüğü eski Türk ve Moğol dillerinde [117, 528] vardır. Pelasg Ulusunun kökenine gelince, eski tarihçilerin Pelasgları Tirrenlere veya Tirsenlere (Etrüsklere) yakın sayması, onların Hint – Avrupa kökenli değil tersine Truvalı Etrüsk soyundan olduğunu gösterir. Eski Yunanlı tarihçi Dionysius Halicarnassus veya Halikarnaslı Dionysios, Tirrenlerin ve Pelasgların aynı ulus olduğunu yazmıştır.
5. yüzyılda yaşamış Yunanlı tarihçi Lesboslu (Midillili) Helanik Hellanicus) ise Tirsenlerin önceleri Pelasglar diye anıldığını ve Yunanlıların yayılmasından sonra bir bölümünün İtalya’ya göç ettiğini yazmıştır [47, 95].
Limni Adasında ortaya çıkarılan Pelasg yazıtı da Pelasg ile Tirsen veya Etrüsk dillerinin aynı dilin yalnız değişik söyleyişleri olduğunu gösterir [47, 104; 71, 39].
Görüldüğü gibi, eski Yunanlı tarihçilerin verdikleri bilgiler ne Truva’nın, ne de Yunanistan diye anılan ülkenin en eski dönemlerde Yunan toprakları olmadığını, Yunanistan’da Truvalılar ile aynı soydan olan Pelasgların, Tirsenlerin ve Trakların yaşadığını göstermektedir.
Yunanistan’a ilk yerleşen Pelasgların, Truvalıların, Trakların özel ad varlıklarında eski Türk adları bulunmuştur.
Belirlenen bu adlar ile ayrıca eski Avrupa kaynaklarının verdikleri bilgiler, aynı kökenli Truva, Trak, Pelasg ve Etrüsk dillerinin konuşulduğu Anadolu, Yunanistan ve İtalya sınırları içinde Truvalıların kökeni sorununun bölgesel olarak incelenmesini gerektirmektedir.
Avrupa Türklerinin Öyküsel Atası Tiras
Eski ulusların kökeninin aydınlatılmasında soyağacıyla ilgili öykülerin belli bir işlevi vardır. Genellikle kardeşler ve oğullar gibi tanıtılan öyküsel kimselerin eski ulusları veya boyları belirtmesi bilinen bir gerçekliktir. Örneğin, 10. yüzyıldan kalan Hazar Türklerinin yazılı kaynaklarında görülen Avar, Oğuz,Bizal, Tarna, Hazar, Tir-s gibi, Yafes’in oğlu Togarma’nın on oğlunun adları eski Türk uluslarının adları olmuşlardır [55, 74].
Bu on kardeş adlarından Tir-s olanı, eski İskandinav coğrafya yapıtlarında görülen Türklerin ulu atasının adı Tiras’ı anımsatmaktadır. Tiras’ın Trakya’nın ilk yerlisi olduğu ve ondan Türk denilen ulusun türediği kaynaklarda belirtilmektedir. ‚A Tracia bygti fyst Tiras sonr Iafeths Noasonar. Fra honum er komen thiod su, er Tyrkir heita.‛ [66, 56-65]
İskandinav kaynaklarında Truvalılarla Türklerin aynı ulus olarak belirtilmesi, bilinçsizce yazılmış boş bir bilgi değildir. Çünkü Truvalılar, Trakların M.Ö. 3. binyılda Anadolu’ya yerleşen bir koludur [104, 174].
Snorri Sturluson’un ‚Küçük Edda‛ adlı yapıtında, Tor’un oğlu Odin’in önderliğinde Avrupa’nın kuzeyine gelen ulusun ara sıra Truvalılar ve ara sıra da Türkler gibi anlatılması [66, 95-97], onların aynı ulus olarak bilindiğini gösterir.
Truvalıların ve Trakların Türk oldukları konusunda 7. ve 12. yüzyıllar arası dönemden kalan Avrupa tarih kaynaklarının verdikleri bilgiler, bu dönemde hiçbir siyasi yönlendirmeye bağlı olamazdı.
Birincisi, Trakların ve Truvalıların Türk oldukları konusunda eski Avrupalıların öyküler uydurması saçma görünmektedir.
İkincisi, bu öykülerin gerçeklere dayandığını gösteren çok daha önemli bir gerekçe vardır; Truvalıların ve Trakların taşıdıkları çok sayıda eski Türk adı. Neden Truva Hakanı ve eski Türk kahramanlık öyküsünde anlatılan Türk Beyi (Komutanı) aynı adı, Priam adını almışlar ? Hakan Priam’ın soyundan olanların taşıdıkları Alber, Askan, Atila, Dardan, Eney ve onlarca başka adların eski Türklerde de bulunması gelişi güzel bir olgu sayılabilir mi ?
Trakların ve Truvalıların Türk oldukları konusunda eski Avrupalı tarihçilerin ilettikleri bilgilere kuşkuyla yaklaşanlar, Türklerin tarihi üzerine üretilmiş yanlış bir kuramı kendilerine dayanak yapmışlardır.
Bu kurama göre, Orta Asya’da ortaya çıkan Türkler Batıya Yeni Çağda gelmişlerdir. Ancak Avrupa’nın büyük bilginleri, bu kuramın tersinin daha gerçekçi olduğu sonucuna ulaşmışlardır.
Örneğin İngiliz bilim insanları S. Lloyd ve G. Child, Turanlılar denilen Türklerin yaklaşık on veya on iki bin yıl önce Dicle ve Fırat ırmakları bölgelerine yerleştiklerini, yeryüzündeki uygarlıkların ortaya çıkmasında büyük işlevler gördüklerini yazmışlardır [8, 57].
Gerçekte öteki Avrasya uluslarının da Orta Asya kökenli olup olmadıkları sorunu birkaç yüzyıldan beri tarihçilerin ve dilbilimcilerin önemli olarak ilgilendikleri bir konudur. Bu nedenle, Hint-Avrupalı ve Fin-Ugor gibi anılan bu toplumlarla eski dönemlerde yakınlığı olan Türklerin birdenbire Asya kökenli sayılması saçmadır ve bilim insanlarının vardıkları bilimsel sonuçlara aykırıdır.
Araştırmacı F. Latipov, Türk soy geçmişini konu alan 10. yüzyılda ortaya çıkmış öyküleri incelemiştir. F. Latipov bu çalışmasında Ön Asya’dan1 ayrılan Türklerin üç ayrı yöne göç ettiklerini, bir kesiminin Akdeniz Bölgesine, bir kesiminin Kuzey Karadeniz kıyılarına geldiğini, son bölümdekilerin Kimerler olduğunu göstermiştir [60, 106].
O ayrıca Yeni Çağın 2. yüzyılında Kuzeyden Bulgarların ve Savirlerin Kuzey Kafkasya’ya geldiklerini de yazmıştır [60, 107].
Bulgar ve Çuvaş Türk dillerinin gelişme süreçleri, onların kesinlikle Volga Irmağı boylarında değil, daha erken dönemlerde Avrupa’nın Kuzey Karadeniz kıyı bölgelerinde oluştuklarını göstermektedir.
İtalya’ da Etrüsklerin eskiden yerleştiği bölgede Kimer (Cimmerium) adında bir kentin olması, aşağıda görüleceği gibi Etrüsk yazıtlarının okunmasında Bulgar ve Çuvaş dillerindeki seslerle sözcüklerin çözücü (açacak) işlevi görmesi, Kimerlerin Avrupa’nın en eski uluslarından birisi olduğuyla ilgili bilgilerle tümüyle örtüşmektedir.
Dil bilimci N. Y. Marr yaptığı araştırmalarda, Akdeniz kıyılarında Yunan ve Latin dillerinin ortaya çıkmasından daha önce Türk dilinin konuşulduğu ve Çuvaş Türkçesinin Avrupa’nın eski dillerini çözücü işlevi gördüğü sonucuna ulaşmıştır [83, 119].
Ayrıca, eski çağlarda Avrupa’da Türk kökenli ulusların varlığını yansıtan önemli bilgiler de ortadadır. Tüm bu veriler birlikte düşünülünce, eski Avrupa kaynaklarında somut biçimde anlatılan Trakların ve Truvalıların Türk kökenli uluslar oldukları konusundaki görüşlerin tarihi gerçekleri yansıttığı ortaya çıkmaktadır.
Bilindiği gibi İncil’deki öyküsel Tiras’ın kardeşinin adı olan Gomer, Kimer veya Kamer Türklerini belirtmektedir [11, 130]. Tiras adı eski Trak ve Truva, Gomer adıysa eski Kimer veya Kamer Türk uluslarını belirten simgeler olmuştur.
Ayrıca İncil’de Gomer’in oğlu sayılan ve adı Türklerin başka bir simgesi olan Togarma, yukarıda sözü edilen Hazar Türklerinin soy kütüğünde yer almaktadır. Bu soy kütüğünde Hazar,Avar ve Tir-s gibi Togarma’nın on oğlunun adları belirtilmektedir [55, 74].
Türklerin bir simgesi olan Togarma adı eski dönemlerde Anadolu’da ortaya çıkmıştır. M.Ö. 7.yüzyılda Anadolu’nun kuzeydoğusunda Togarma (Togarma evi) adlı bir ülkenin [36, 206], başka bir kaynaktaysa Togarma adlı bir kalenin [82, 25] bulunduğu belirtilmektedir.
Eski ulus adlarının ulu Ata ve Tanrı adlarına dönüşmesi süreci, Anadolu’daki Togarma’nın ve Türk’ün özlerinde de vardı. K. Kapancıyan ve M.Abegyan’ın yazdıklarına göre, Anadolu’nun eski bir tanrısının adı Türk’tür. Bu tanrı önce Tarkuma adlı kentin tanrısı olmuş ve sonra Tarku, Tarkhu, Troka adlarıyla bütün Anadolu uluslarının öykülerinde kullanılmıştır [53, 58, 201; 27, 23] K. Kapancıyan’a göre, Ermeniler bu eski tanrıyı Togarma ve Tork adlarıyla benimsemişlerdir [53, 58,201].
Tork ve Togarma ulus adları sonraları Tanrı adlarına dönüştüler. 13. yüzyılda yaşamış Ermeni ozanı Frik, Togarma’yı Türklerin (Tatarların) atası olarak göstererek [3] Anadolu’nun en eski ulusunun Türkler olduğunu ortaya koymuştur.
Avrupalı araştırmacı Z.Mayani de Tarku sözcüğünün Etrüsklerin soy adı olduğunu göstermiştir [63].
Roma kentine de egemen olan Etrüsk hakanlarının Tarku adını taşımaları, Etrüsklerin Truva kentini kuran Türklerle aynı soydan olmalarıyla ilgili bilinen soruna ek açıklık getirmektedir.
Böylece, İncil’deki öyküsel Tiras, Gomer ve Togarma adlı kahramanların Anadolu ve Avrupa’da yerleşmiş eski Türkleri belirttiği gerçeğini eski kaynaklar ortaya çıkarmaktadır.
Sonuç olarak yalnız Truvalıların değil, Kimerler, Traklar ve Togarmalar gibi bölgenin öteki birçok eski ulusunun da Türk kökenli olduğu kaynaklarda açıkça belirtilmektedir.
Truva, batıdaki Türk ülkelerinin yalnızca bir parçası olmuştur. Anadolu’ya birçok yerden gelen eski Türkler yerleşmişti. Anadolu’daki Çanakkale ilinin Ege Denizi kıyısında bulunan eski Truva kentiyle aynı dönemde, başka bir deyimle M.Ö. 3. – 2. Bin yıllarında Anadolu’da Turukiler veya Turkiler [18,169] ve Güney Azerbaycan’da Turukkiler [1, 78] yaşıyordu.
Prakrit dilindeki Turukka ve Sanskrit dilindeki Turuşka ulus adları Türkleri belirtir [24, 258]. Latin dilinde Etrüskleri belirten Turski ve eski Mısır kaynaklarında Truvalıları belirten Turşa sözcükleri ile Turuşka adının uyumlu olduğu açıkça görülmektedir.
Truvalılarla Türkler arasındaki bağa ışık tutan başka bir özel ad örneği de eski İran kaynaklarında ortaya çıkmaktadır. Truvalılar ve onların öyküsel ulu atası Tor ile Avesta’da Turanlılar ülkesini belirten Turyana ve bu ulusun öyküsel atası Tura [57, 88] arasında açık benzerlik vardır.
Firdevsi’nin Şahname adlı koşuk biçimli yapıtında ise, Turyana yerine Türklerin ülkesi sayılan Turan kullanılmıştır ve onun ulu atası olan Tur anlatılmaktadır [40, 328; 57, 89].
Türk ulus adının eski bir biçimi olan Tark da birtakım ses değişiklikleriyle Akdeniz Bölgesinde,Karadeniz’in kuzey kıyılarında, Asya’da yaygın olarak görülür. 18. yüzyılda yaşamış tarihçi Haçatura Cugaetsi, Asya’daki Saka (İskit) ülkesinin Apahtark diye anıldığını, Beyaz Türk anlamına gelen Apahtark adlı ulusun da Türk olduğunu yazmaktadır [89, 75].
Eski dönemlerde Kırım’da yaşamış ve kökeni bilinmeyen Satarh Ulusunun adındaki Tarh sözcüğü ulus adı Tark’ın başka bir biçimidir. Gerçekte Truvalılarla aynı kökenden gelen Trak Ulusunun adı da aynı kökten türemiştir.
Tark sözcüğünün Etrüsklerin soy veya ulus adı olduğunu söylemeye temel oluşturan başka bir kanıt,Roma kentine de egemen olan Etrüsk hakanlarının adlarındaki Tark ögesidir. Bu öge örneğin, sırayla M.Ö. 616-579 ve 535-510 yılları arasında egemen olan ‚Lucius Tarquinius Priscus‛ ve ‚Lucius Tarquinius Superbus‛ gibi hakanların adlarında görülmektedir.
Bu adlarda bulunan Tarquinius deyiminin Latince kökeni Tarq sözcüğüdür. Tarq sözcüğünün Türkçe karşılığı da Tark adıdır.
İlgi çekici olan başka bir konu da eski tarihçi Likafron’un Tarhun ve Tirsen adlı öyküsel kahramanları Etrüsklerin ulu ataları olarak anlatmasıdır [71, 23].
Öykülerdeki ulu ataların adlarının ulus ve boy adlarını bildirmesi, belirtildiği gibi artık bilinen bir gerçektir. Tirsen adı eski Yunan dilinde Etrüskleri belirten soy ya da ulus adıdır.
Böylece, Tarhun sözcüğünün de Etrüskleri belirten soy veya ulus adı olduğu sonucuna varılmaktadır. Başka bir deyimle, eski Yunan dilindeki Tirsen adının Etrüsk dilindeki ‚Etrüsk‛ anlamını taşıyan Tark kökünden oluştuğu anlaşılmaktadır.
Tark ve Tarh sözcüklerinin Akdeniz Bölgesinde ulus, boy, soy, ulu ata adı olarak yaygın biçimde kullanıldığını araştırmalar göstermektedir. Romalıların Turski, eski Yunanlıların ise Tirsen diye adlandırdığı Etrüskler kendilerini Tark olarak anmışlardır.
Etrüsk gömüt taşları yazıtlarında bulunan ‚Tark Boyu‛ (Tark oğlu), ‚Tarki Luesnal‛ (Tark Ulusu) ve öteki anlatımlar ölünün Tark, başka bir deyimle Etrüsk Ulusundan olduğunu gösterir.
Burada olağanüstü hiçbir şey yoktur, çünkü Etrüskler ve Truvalılarla aynı soydan gelen Traklar ve eski Türklerin bir kolu olan Tarklar (Apahtarklar) da benzer ulus adını taşımışlardır.
Trakların ve Truvalıların Türk kökenli oldukları konusunda eski Avrupa kaynaklarının verdikleri bilgilerin doğruluğunu dil verileri de onaylamaktadır. Bu veriler, Trakların ve Truvalıların özel adları arasında belirlenen eski Türk adlarıdır.
Böylece, Akdeniz Bölgesinde, Ön Asya’da, Kafkasya’da ve öteki bölgelerde Tiras, Turis, Tursi gibi adlarla aynı kökten olan eski Türk ulusları var olmuşlardır. Belirlenen birtakım eski Türk ulus adları ve bulundukları kaynaklar aşağıdaki çizelgede verilmiştir.
Eski Türk Ulus Adı Ve Bulunduğu Eski Kaynak
Tiras / İskandinav kaynaklarında Traklar ve Türkler.
Tir-s, Turis / Hazar kaynaklarında Türkler
Tirsen / Yunancada Etrüskler.
Turski /Latincede Etrüskler
Truse / Avrupa kaynaklarında Truvalılar
Trausi / Avrupa kaynaklarında Traklar.
Turşa / Mısır kaynaklarında Truvalılar.
Turuşka / Sanskritçede Türkler.
Tursili / Ermeni kaynaklarında Turanlılar.
Tarh, Tark / Çeşitli kaynaklarda Türkler ve Etrüskler
Turki, Turukki, Turukka / Sami kaynaklarında Türkler.
Turyana, Turan, Troya, Truva / Çeşitli kaynaklarda Türkler ve Truvalılar.
***
Doğu ve Batı Avrupa’nın geniş topraklarında Yeni Çağdan önce yaşamış olan Traklar, öteki Avrupa toplumlarının yayılması sonucu onlarla karışarak kendi dillerini yitirdiler ve başka toplumları oluşturdular. Yunanistan’da, buranın ilk yerli ulusu olan Trak kolu Yunan toplumunu oluşturdu [108]. Roma İmparatorluğuna bağlı olan bölgelerde yaşayan öteki Traklar ise Romanlaştılar; yeni ortaya çıkan Romen,Moldovalı ve başka toplumları oluşturarak yok oldular.
Eski İskandinav kaynakları Trakların ulusal kökeniyle ilgili gerçekleri korumuştur. Yukarıda anlatıldığı gibi, Trakya’da ilk önce yaşamış olan Tiras ve ondan Türklerin türemeleri ile ilgili bilgiler bu kaynaklarda verilmektedir. Eski bir Türk ulus adına dönüşmüş Tiras sözcüğü, 10. yüzyıldan kalan Hazar Türklerinin yazılı belgesinde bulunan eski Türk ulus adlarından Tir-s sözcüğüyle aynı köktendir. Bu belgede Tir-s ulus adıyla aynı yerde görülen Bizal adlı [40, 139] öteki Türk boyuysa, Trakların Bisalt adlı koluyla [95, 73] aynı ulus adını taşımıştır.
Bizal ulus adı Türk dillerinde Buzal, Bozal biçimlerinde de kullanılmıştır [41, 44-45]. Bu ulus adı,Azerbaycan’ın Tovuz ilçesinin Bozalganlı köyü ve 19.yüzyılda ortaya çıkan Bozal Ulusu adlarında görülmektedir [41, 45].
Bir Trak ulus adı olan Bisalt sözcüğünde bulunan -t ögesi ile oyrot, yomut, ongut, tirkut, soyut örneklerinde de görülen, eski Türk ulus adlarındaki -t yapım eki arasında bağ kurulabilir [40, 310].
Trak ve Türk ulus adlarından Bisalt ve Bizal sözcükleri birlikte birçok eski ulus adını oluşturmaktadır. Aşağıda kimi eski kişi, boy ve ulus adlarının kökenleri çözümlenerek öteki Türk adlarıyla bağları anlatılmıştır.
DARDAN
Eskiden bir Trak boyu Dardan [104, 57] diye anılıyordu. Eski yazın yapıtlarında kişi, ulus ve ülke adı gibi kullanılmış Dardan sözcüğü, Traklarda ve Truvalılarda genel olarak görülen bir addır. Gerçekte Truvalılarla Traklar eskiden tek ulus olmuşlardı.
Tarihçi K. Blegen, Truvalıların M.Ö . 3000 – 2500 yıllarında Anadolu ya gelen Trakların torunları olduğunu yazmıştır *104, 174].
Batılı dilbilimcilerin Dardan adının kökeniyle ilgili inandırıcı bilimsel bir yorumu yoktur. Onlar bu sözcüğün Balkan Arnavut dilindeki armut anlamına gelen dardhe sözcüğünden türediği görüşündedirler [44, 19]. Ancak boy, kişi ve ülke adı gibi çok anlamı olan bir sözcüğün armut sözcüğüyle ilişkilendirilmesi gerçekçi değildir. Kuramsal olarak armut sözcüğü yer adına çevrilebilse de onun kişi veya ulus adına çevrilmesi gerçekçi olamaz.
Aşağıda görüleceği gibi, ad biliminin yasalarına uygun olarak Türk dillerinin dilbilgisi kuralları ve kaynaklarıyla Dardan adı açıklanabilir.
Öncelikle eğer Dardan sözcüğü Arnavutça kökenli olsaydı, Balkan Arnavutlarının dilinde böyle bir yer adı olması gerekirdi. Öte yandan Dardan sözcüğü Türk uluslarının özel adları arasında kişi ve dağ adları olarak bulunmaktadır. Ayrıca bu adın köken bilimiyle Türk dillerinde kesin bir açıklaması da vardır. Kazak dilbilimci A. Kaydarov, Kazakistan’ın eski özel adları arasında bulunan Dardan dağ adının Kazak Türk dilindeki ‚dağ gibi büyük, ulu‛ anlamına gelen dar niteleme sözcüğünden (önadından) türediğini bildirmiştir.
Ona göre, dar kökünden ‚çalımlanmak, kendini büyük görmek‛ anlamına gelen dardi (dar-di) eylem sözcüğü ve ‚büyük, ulu‛ anlamına gelen dardan (dar-dan) adı oluşmuştur [26, 261-262].Kazakçadaki dar kökünden türemiş ‚çalımlı,kendini büyük gören‛ ve ‚büyük, ulu‛ anlamlarınagelen dardi ve dardan sözcüklerinde görüldüğü gibi,kök sözcüğün anlamıyla birlikte hem kişi adlarında,hem de dağ gibi doğal varlıkların adlarında bulunması gerekir.
Kırgız Türklerinin kişi adları arasında bulunan Dardan adı da [22, 102] yukarıda açıklanan sözcük ve anlam benzerliği özelliğini taşımaktadır. Onun kökünü Kırgız dilindeki ‚büyük ölçüde iri gövdeli ve sağlam adam‛ anlamına gelen yine dardan niteleme sözcüğü oluşturur. Kırgız ulusal ekiniyle ilgili öykülerde ve yapıtlarda bahadırların, yiğitlerin ve güreşçilerin kişiliklerini anlatmak için ‚Dardan Baatır‛ (Dardan Bahadır) deyimi yaygın olarak kullanılmıştır [133, 186].
SAKİ
Eskiden bir Trak Boyu Saki diye anılırdı *37,168].
Eski kaynaklarda Truva’da ve Trakya’da yaşmış Skay Boyundan da söz edilmiştir [37, 182]. Bu Saki ve Skay boy adlarıyla eski Türk Saka ulus adı arasında bağ kurulabilir.
Sakaların Türk kökenli olduğunu kanıtlayan bilgiler vardır. M. İsmailov, Sakaların kökeni ile ilgili birtakım kaynaklara dayanarak onların Türk kökenli olduğunu göstermiştir. 6. yüzyılda yaşayan Bizanslı tarihçi Menandr Türklerin eskiden Saka diye anıldığını, 7. yüzyılda yaşayan başka bir Bizanslı tarihçi Theophylact Simocatta ise Kafkasya’da ve daha kuzeyde eskiden yaşamış İskitler de denilen Sakaların Türk olduklarını yazmışlardır *51, 20+.
Değişik söylenişleriyle birlikte Saka sözcüğünün şimdiye değin kimi Türk boylarının adlarında kullanılması, onların Türk kökenli olduğunu doğrulayan olgulardan biridir. Örneğin, Şaka Kazak, Şakay Özbek, Sake ve Saka Kırgız, Şaklar Türkmen, Sakay ve Sagay Hakas Türklerinin ulusal kökenlerinde bulunan boyların adlarıdır [40, 90].
Sak ulus adı kökünün eski Türk, Kırgız, Türkmen ve öteki Türk dillerindeki ‚özenli, sağduyulu‛ anlamına gelen sak niteleme sözcüğü olması da olanaklıdır. Anlamıyla birlikte sak niteleme sözcüğünün,Trakların Misiler Boyunun Saka [95, 167-168], Başkırtların ve Tatarların Sak, Kırgızların Saka, Çuvaşların Sakay ve başka benzeri kişi adlarının kökünü oluşturduğu *22, 106; 86, 218; 101, 65+ söylenebilir.
Yukarıda belirtildiği gibi, insanların olumlu özsel ve nesnel niteliklerini gösteren niteleme sözcükleri çağdaş uluslarda olduğu gibi, eski toplumlarda da büyük ölçüde kişi adlarını oluşturmuşlardır.
****
KAYNAKLAR :
(Kiril alfabesiyle yazılmış olan kaynaklar, hem Latin ve hem de Kiril harfleriyle belirtilmiştir.)
1. Azərbaycan tarixi, 1 c. Bakı: Azərnəşr, 1994, 687 s.
2. Azərbaycan tarixi üzrə qaynaqlar. S. S. Əliyarov və Y. M.Mahmudovun redaktəsi ilə. Bakı: Azərbaycan universiteti nəşriyyatı, 1989, 325 s.
3. Erməni şeri antologiyası. Bakı, Azərbaycan Dövlət Nəşriyyatı, 1954, 477 s.
4. Əliyarov S. «Kitabi-dədəm Qorqud» əlyazmaları üzərində çalışmalar. Azərbaycan filologiya məsələləri. Bakı: Elm,1991, №3, s. 135-160.
5. Əliyeva S. Orxon-Yenisey abidələrində toponimlər. Bakı:Elm, 2003, 152 s.
6. Homer. «iliada». «Odisseya». Bakı: Yazıçı, 1986, 685 s.
7. Kalankatuklu M. Albaniya tarixi. Mxitar Q. Albansalnaməsi. Bakı: Elm, 1993, 269 s.
8. Kazımov Q. Azərbaycan dilinin tarixi. Bakı: Təhsil, 2003,583 s.
9. Qaraşarlı Ç. Aralıq dənizi hövzəsnin erkən sakinləritürklər. Bakı: Elm və təhsil, 2009, 280 .
10. Qaraşarlı Ç. Qədim yunan, roman, kelt və german dillərində türkizmlər. Bakı: Elm, 2005, 153 s.
11. Qeybullayev Q. Azərbaycan türklərinin təşəkkülü tarixindən. Bakı: Azərnəşr, 1994, 248 s.
12. Məmmədov T. Tarix təkərinin izi ilə. Azərbaycan, 1988,№10, s. 171-178.
13. Seyidov M. Azərbaycan xalqının soykökünü düşünərkən.Bakı: Yazıçı, 1989, 486 s.
14. Tanrıverdi Ə. Qədim türk mənbələrində yaşayan şəxs adları. Bakı: «Nurlan», 2009, 441 s.
15. Yadigar (Veysəlli) F. German dilçiliyinə giriş. Bakı:«Təhsil» NPM, 2003, 408 s.138
16. Afyoncu E. Truva’nın intikamı. Yeditepe. İstanbul, 2011,166 s.
17. Ayda A. Etrüskler (Tursakalar) Türk idiler. Ankara:Ayyıldız Matbaası A. Ş., 1992, 390 s.
18. Bayram S. Kaynaklara göre Güney-Doğu Anadolu’daProto-Türkizleri. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1988,126 s.
19. Mizi-ulu İ. Merkezi Qafqazın etnik tarihinin köklerinedoğru. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1993,141 s.
20. Sevinç N. Gaziantep’te yer adları ve Türk boyları, Türk aşiretleri, Türk oymakları.Türk Dünyası Araştırmaları, 1983,№26, Ekim, s. 1-138.
21. Togan A. Zeki Veledi. Umumi Türk tarihinə giriş.İstanbul: Endirim Kitabevi, 1981, 537 s.
22. Caparov Ş. Kırgız adam attarı. Frunze: İlim, 1989, 115 s.Жапаров Ш. Кыргыз адам аттары. Фрунзе: Илим,1989, 115 с.
23. Zəkiev M. Z. Tatar halkı telenen barlıkka kilüe. Kazan:Tatarıstan kitap nəşriəte, 1977, 206s.Зякиев М. З. Татар халкы теленен барлыкка килүе.Казан: Татарыстан китап няшрияте, 1977, 206 с.
24. Konıratbaev G. Kazak eposı cəne tyurkologiya. Almatı:Qılım,1987,365 s.Коныратбаев Э. Казак эпосы жяне тюркология.Алматы: Гылым, 1987, 365 с.
25. Ortalık Kazakstannın cer-su attarı. Cauaptı redaktorı: T.Canyzakov. Almatı: Qılım, 1989, 255 s.Орталык Казакстаннын жер-су аттары / Жауапты редакторы: Т. Жанүзаков. Алматы: Гылым, 1989, 255 с.
Kitabın tamamı için :
Resim : Truvalı Aeneas!ın İtalya’ya varan yolculuğu ve uğrak yerlerinde akraba halklar.(Virgilius -Aeneid Destanı )
***
eklemelerle devam edecek S.S.

Relevante Artikel

Back to top button
Cookie Consent mit Real Cookie Banner