AB kulislerinde bu iddia konuşuluyor: „Erdoğan, Nobel Barış Ödülü’nü alabilmek için sarayında ekip oluşturmuş“

Geçen hafta başı duyduklarımla Krone Gazetesi muhabirinin Brüksel'den hafta sonu yazdıklarını okuyucunca bunları bir analiz-gözlem ile tarihe Türkçe not düşmek yine farz oldu. Siz hala büyük dalganın denizlerde olduğunu sanın. En büyük ve sert dalgalar Brüksel ve Viyana nehirlerinde.

Birol Kılıç, Viyana, Analiz/Gözlem,

Geçtiğimiz hafta  başı önemli siyasi ve diplomatların katıldığı bir toplantıda AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında duyduklarımı gelecek hafta başka bir konu ile ilintili olarak analiz etmeyi düşünüyordum. Ama  AB kulislerinde konuşulan: „Erdoğan Nobel barış ödülünü alabilmek için sarayında ekip oluşturmuş“ iddiaları ile ilgili geçtiğimiz hafta  sonu Krone Gazetesi’nde ayrıca bir haber analiz yayınlanınca, tarihe not düşmek amacıyla  duyduklarımı ve okuduklarımı burada harmanlayarak pek zaman geçmeden yazmak önem arz ediyor.

Aşağıda iki sayfalık  Almanca haber analizin tamamını Türkçe olarak verdiğim 4 Ağustos 2023  tarihli Krone Gazetesi’nde yayınlanan haberde Erdoğan ile ilgili özellikle başında geçen şu cümlelere dikkat: „Türkiye AB için önemli bir komşu, ancak aynı zamanda kolay bir ortak değil. Ankara imtiyazlar için bastırıyor, Brüksel ise yeni işbirliği yolları arıyor. Ankara’daki cumhurbaşkanlığı sarayında, sadece otoriter hükümet başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Nobel Barış Ödülü’nü nasıl kazanabileceğiyle ilgilenen bir bölüm olduğu söyleniyor. Gerçek ya da hayali bu hikaye Brüksel’deki diplomatik çevrelerde sık sık anlatılıyor. Zaten gözden kaçması mümkün olmayan bir şeyin altını çiziyor: Erdoğan uluslararası siyaset sahnesinde bir rol oynamak istiyor, dahil olmak, fark edilmek ve ciddiye alınmak istiyor. Ve belli ki otokratik imajından kurtulmak istiyor. Nobel Ödülü’ne muhtemelen ulaşamayacak olsa da Türk devlet başkanı Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırı savaşında AB’nin önemli bir müttefiki haline geldi. Erdoğan olmasaydı, geçen yaz süresi dolan tahıl anlaşması imzalanamazdı. Ancak uzmanlar Türkiye Cumhurbaşkanı’nın bunun karşılığında hiçbir şey yapmadığına inanıyor. Muhtemelen İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanmasıyla bile. „ABD bir şeyler teklif etmiş olabilir“ diyor içeriden biri.“

Geçen hafta başı yeri ve kimliğini açıklamayacağım bir toplantıda ( Of the record- Yazılmamak kaydı ile) Erdoğan ve  Türkiye ile ilgili  aklımda kalan notlar ise  şunlar:  „Erdoğan, Nobel ödülünü almak için yurtdışında lobi yapıyor. Doğru mu ?  Özellikle Rusya ve Ukrayna savaşında Tahil Koridoru adlı anlaşmasında  Avrupa Birliği ve Amerikan’nın suyundan giderek bu anlaşmadaki rölü artı Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş ve bunun üzerine Nobel ödülünün merkezi  sayılan İsveç’in Rusya korkusu nedeni NATO’ya tam üyeliğinde Türkiye’nin vetosu karşında Erdoğan’ın kendini Atatürk ile yarıştırma adımları olacak Nobel Barış Ödülü girişimleri ve düşünceleri niye olmasın ?“  


Erdoğan’ın tarihe nasıl geçeceği daha bilinmez ama Atatürk’ün adını tarihe altın harfler ile yazdırdığı kesin.

İspanya şu anda 1 Temmuz 2023’ten itibaren AB’nin dönem başkanlığını üstlendi ve Türkiye’ye bakışı Erdoğan dışında olumlu ve AB’nin Türkiye ilişkisini olumlu yönde artırması yönünde. Bunu Viyana İspanyol Büyükelçisi’nin geçtiğimiz ay Viyana’da verdiği sabah kahvaltısında sarfettiği sözlerden öğrenmiş ve bir analiz ile duyurmuştuk. Bu yüzden dün AB’den gelen Vize konusundaki olumlu haberi üfürerek ciddiye almak gerek.

AB, niye „Türkiye, aday ülke olarak kilit ortak olmaya devam ediyor“ dedi?

Avrupa Birliği’nde görevli üst düzey bir yetkili „Türkiye’nin vize serbestisi sonbaharda görüşülecek“ sözlerine yer verdi. İspanya’nın dönem başkanlığı. Söz konusu yetkili konuşmasının devamında, „Türkiye, birçok ortak çıkar alanında aday ülke ve kilit ortak olmaya devam etmektedir. Türkiye’de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yeniden ivme kazanılması açısından elzemdir.“ dedi. Türkiye’deki Erdoğan rejimi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ters orantılı bir ilişki olarak görüldüğü bu imkansız duaya amin demek zor. Türkiye şu anda AB adaylık için şart olan Kopenhag kriterlerini AKP Erdoğan hükümeti nedeniyle yerine getirmemektedir.

Erdoğan’ın „Türkiye’nin AB’de önünü açın, biz de İsveç’in üyeliği konusunda önünü açalım“ sözleri sonrasında dikkat çeken bir gelişme yaşandı diyerek Vizelere gönderme yapmak bir göz  boyamadır. Ortada bir alış veriş var. Bu  özünde Türkiye AB mülteci anlaşmasının uzatılmasıdır.  Alavere dalavere ile bu anlaşmanın uzatılması için ölümü gösterip sıtmaya razı etme siyasetine „şantajlara açık bir hükümet“ ile Türk milletinin bugünü ve geleceğiyle oynamaya AB son vermelidir.

Hollanda Lahey Uluslararası  Ceza Mahkemesi

Baş döndürücü:  Lahey Uluslararası  Ceza Mahkemesi’nden
Stockholm  Nobel Barış Ödülü iddiaları

Burada bana siz ne düşünüyorsunuz diye sorulduğunda, otuz yıldan daha fazla  başta Viyana  gibi uluslararası kuruluşların merkezinin olduğu şehirde yaşamanın verdiği avantaj ve diğer AB’nin birçok şehrinde bu işleri dinlemiş, okumuş ve yazmış bir yayıncı girişimci olarak verdiğim cevap şu oldu : “  Bundan beş yıl önce ‚Erdoğan  Suriye’de işlediği suçlar nedeniyle Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yollanacak‘ iddialarını duymuştum.   Şimdi Nobel Barış Ödülü. Burada  sanki bir kişi şantaja açık herhalde  ve birileri bununla oynayarak aslında Türkiye’nin ve milletinin ali menfaatleri ile oynuyor. Ankara´da saray içinde bunu birisi ciddiye alıyorsa ayakları hala yere değmiyor  olmalı.  Sanmıyorum.

Erdoğan ve Nobel Barış Ödülü ?

 

Erdoğan’ın Nobel  ödülü fizik, matematik ve edebiyat  alanında olması pek muhtemel değil.  Tek bir alan kalıyor. Nobel Barış Ödülü! Yakışır diyen olabilir ama dalga mı geciyorsunuz diyen de. Elçiye zeval olmaz. Biz duyduklarımızı ve okuduklarımızı mümkün olduğu kadar açık kaynaklarla yazıp harmanladıktan sonra analizimizi yazıyoruz.

Ödül hakkında Nobel Ödülleri sayfasında barış ödülü başlığında şunlar yazıyor: 

Nobel Barış Ödülü eğer bir kişiye verilecekse şayet resmi sayfasında şartları şöyle sıralanmış:

„Söz konusu faiz beş eşit parçaya bölünecek ve bunlar aşağıdaki şekilde paylaştırılacaktır: “ Bir parça, uluslar arasında kardeşlik, daimi orduların kaldırılması ya da azaltılması ve barış kongrelerinin düzenlenmesi ve teşvik edilmesi için en çok ya da en iyi çalışmayı yapmış olan kişiye verilecektir.“ (Alfred Nobel’in vasiyetinden alıntı)

Resmi sayfalarında Nobel Barış Ödülü için ayrıca şunlar İngilizce dilinde yazıyor:   „Alfred Nobel sosyal konulara büyük ilgi göstermiş ve barış hareketine katılmıştır. Avrupa’daki uluslararası barış hareketinin itici gücü olan ve daha sonra Barış Ödülü’ne layık görülen  Avusturya asıllı Bertha von Suttner ile tanışması barış konusundaki görüşlerini etkiledi. Barış, Nobel’in vasiyetinde bahsettiği beşinci ve son ödül alanıydı. Nobel Barış Ödülü, Norveç Parlamentosu (Stortinget) tarafından seçilen bir komite tarafından verilmektedir.“ 

Bildiğim kadarı ile Bertha von Suttner ilk Nobel barış ödülünü alan kadın olarak tarihe geçmiştir. 1877’de başlayan Rus Osmanlı savaşlarını gazeteci olarak takip etmiş ve  haber, analiz ve denemelerini Viyana’daki gazetelere geçmiştir. Sutter haber ve analizlerinde  özellikle Kırım bölgesinde izlediği savaşın ne kadar feci bir insanlık dışı girişim olduğunu anlatmış ve „Silahlara Veda“ adlı kitabını 1889’da yayınlamış ve savaş karşıtlığı ile dünyada ünlü olmuştur.  2023 yılında Rus Ukrayna savaşında ise şu anda Erdoğan’ın rolü bu manada dikkat çekiyor.  Bu önemli Avusturyalı hanım Bertha von Sutter ile ilgili Kırmızı Beyaz Kırmızı adlı eserin yayıncısı olarak yazdığım giriş yazısında( sayfa 9-10)  Atatürk ile birlikte dikkat çekmiştim.

Havuç ve sopa siyaseti



„Nobel Barış Ödülü! Niye olmasın değil mi? Bizim neyimiz eksik“ 

Avrupa Birliği’nin 2016 yılında sözde göçmen anlaşması  ama özünde kaçak göçmenler ile Türkiye´yi bir  istila ülkesi haline getirme anlaşması olmasında Ankara iktidarı ile  ( Davutoğlu Başbakan, Erdoğan Cumhurbaşkanı) birlikte rolü büyük.

Ankara´da iktidar demokrasiyi rafa kaldırıp adaleti  hukuk devletini yok edip tek adam rejimini hayata geçirirken AB sesini hiç çıkarmadı.

Nedeni bu istila anlaşması  olmasın ?

Halbuki AB´nin Türkiye´de iç siyaset umurunda olmalı.

Bu işin sonu hem Türkiye hem de AB için sakat. Peki niye ?

Bataklaşmış bir Türkiye resmen AB’nin dizinin dibinde bataklığı olacaktır.

Bu AB Türkiye sözde göçmen anlaşması ama özünde istila anlaşması 2016’dan sonra  tekrar aynı hata yapılarak gelecek yıl kesinlikle uzatılmaması gerekiyor.  Hangi para verilirse verilsin.  Geçtiğimiz ay AB İçişleri Bakanı Lüksemburg’da boşuna toplanmadı. AB içinden bir kaçak göçmeni yollamak için AB 20 bin avro o kaçak göçmeni alacak ülkeye para ödemeye hazır aslında. Analizlerini yaptık. Okuyabilirsiniz. Bu Türkiye’ye iktidarın arsızca hataları ile sokulan kaçak göçmenler AB ülkelerine yollanmamalı. Bunu da istemiyoruz. Türkiye sınırlarını başta  aynı Avusturya’nın koruduğu gibi hatta daha iyi korumalıdır.

Öte yandan AB ise Türkiye’nin Orta Doğu ve İran sınırını kendi AB sınırı gibi görmeli ve eğer dikkat etmez ise AB’nin sınırlarının yakında Türkiye ile  birlikte karanlık bir Orta Doğu ülkesi sınır bataklığı olacağını görmelidir. AB Türkiye’yi bir çöplük ülke olarak görmemeli.

AB 1996 yılında  zamanın gaflet içindeki yarı cahil Çiller hükümetini   kafaya alarak kağıt üzerinde  imzalatarak yürürlüğe soktuğu AB Türkiye Gümrük Birliği ile Türk ekonomisine zarar vermeyi bırakmalı ve derhal modernleşmesi için adımlar atmalı ve küstah Fransa iktidarının arsızlıklarına dur demelidir.

Her yönden  bataklaşmış bir Türkiye resmen AB’nin bataklığı olacaktır. Bu bataklık AB ‚yi er ve geç Balkanlar ile başlayarak içine çekecektir. Bataklaşmış bir Türkiye resmen AB’nin dizinin dibinde bataklığı olacaktır. Türkiye AB’nin Afganistan’ı hatta Suriye’si olacaktır. Bunu Almanca dilinde son on yıldır defalarca yazdım ve toplantılarda dile getirdim. Türkiye’de Çiller hükümeti AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını  1995’te imzalatarak Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını nasıl engellemişse 2016 yılında AB ile imzalanan göçmen anlaşması Türkiye’nin bir bataklık „failed state“ olma yoluna girmesini hızlandırmıştır.   30 yıldır  AB ile 1995’te imzalanan ve 1.1..1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği anlaşmasının Türkiye için bir tehdit olduğunu nedenleri ile yazdık ve çizdik.

Krone Gazetesi´nde yayınlanan „İlişki durumu: Zor“ başlıklı haber analize dikkat 

Doris Vettermann adlı Krone Gazetesi´nin tecrübeli Brüksel muhabirinin, belli ki önemli diplomatlar ile isimlerini yazmamak kaydı ile „İlişki durumu: Zor“ başlıklı Türk ve AB bayraklarının olduğu Brüksel’den geçtiği iki sayfalık analiz şöyle :

„İlişki durumu: Zor“


Doris Vettermann, Kronen Gazetesi, 4.08.2023

„Türkiye AB için önemli bir komşu, ancak aynı zamanda kolay bir ortak değil. Ankara imtiyazlar için bastırıyor, Brüksel ise yeni işbirliği yolları arıyor. Ankara’daki cumhurbaşkanlığı sarayında, sadece otoriter hükümet başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Nobel Barış Ödülü’nü nasıl kazanabileceğiyle ilgilenen bir bölüm olduğu söyleniyor. Gerçek ya da hayali bu hikaye Brüksel’deki diplomatik çevrelerde sık sık anlatılıyor.

Zaten gözden kaçması mümkün olmayan bir şeyin altını çiziyor: Erdoğan uluslararası siyaset sahnesinde bir rol oynamak istiyor, dahil olmak, fark edilmek ve ciddiye alınmak istiyor. Ve belli ki otokratik imajından kurtulmak istiyor. Nobel Ödülü’ne muhtemelen ulaşamayacak olsa da, Türk devlet başkanı Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırı savaşında AB’nin önemli bir müttefiki haline geldi. Erdoğan olmasaydı, geçen yaz süresi dolan tahıl anlaşması imzalanamazdı. Ancak uzmanlar Türkiye Cumhurbaşkanı’nın bunun karşılığında hiçbir şey yapmadığına inanıyor. Muhtemelen İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanmasıyla bile. „ABD bir şeyler teklif etmiş olabilir“ diyor içeriden biri.

AB’nin Erdoğan’a, Erdoğan’ın da AB’ye ihtiyacı var

AB’nin Erdoğan’a ihtiyacı var. Mülteci anlaşmasının süresi gelecek yıl doluyor ve yenilenmesi gerekiyor. Bunun için gerekli para çoktan hesaplandı. Bir diplomat Ankara’nın uluslararası alanda önem kazandığını ve kazanmaya devam edeceğini söylüyor. Bu da ülke için yeni fırsatların önünü açıyor. Ancak tam tersine Erdoğan’ın da Avrupa Birliği’ne ihtiyacı var: Erdoğan tökezleyen Türk ekonomisini istikrara kavuşturmaya çalışıyor.

Katılım müzakereleri 2018’den beri askıda

AB ve Türkiye’nin geçmişinde birçok kırmızı çizgi, farklı değerler, reform eksikliği, provokasyonlar ve aynı zamanda bağlılıklar var. AB katılım müzakereleri resmi olarak 2005 yılında başladı, ancak 2018 yılından bu yana askıda. Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg’in dediği olursa, müzakereler orada kalmaya devam edecek.

Öte yandan Ankara, şimdi yeniden bir fırsat seziyor. Daha birkaç gün önce Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Ozan Ceyhun, AB katılım müzakerelerinin hızla yeniden başlatılmasının ne kadar „son derece önemli“ olduğunu vurguladı.

Bu muhtemelen gerçekleşmeyecek, ancak Brüksel Türkiye’nin nasıl ve ne kadar uzlaştırılabileceği konusunda kafa yoruyor.

„AB ve Türkiye arasında göç, güvenlik ve ekonomik işbirliği gibi önemli alanlarda yakın işbirliği her iki tarafın da çıkarınadır. Bu da gerçekçi bir komşuluk konseptini daha da önemli kılıyor, zira bizim Türkiye’ye, Türkiye’nin de bize ihtiyacı var.“

Diplomatik çevreler müzakerelerde çok fazla sembolizm olduğunu ve bunun eşit muamele görme meselesi olduğunu söylüyor. Mevcut işbirliği güçlendirilecek. AB’nin iç yazışmalarında „yapıcı bir angajmandan“ söz ediliyor. Avrupa üç somut alanda daha ileri adımlar atabilir: Gümrük birliğinin genişletilmesi, vize serbestisi ve mültecilere yardım.

Avrupa bir kez daha hemfikir değil

Avrupa Türkiye konusunda iki kampa bölünmüş durumda. Almanya, İsveç ve Bulgaristan’ın da dahil olduğu bir taraf, AB-Türkiye yakınlaşmasının net bir şekilde gerçekleşmesini istiyor.

Avusturya’nın da dahil olduğu daha eleştirel diğer taraf ise topun Türkiye’nin sahasında olduğuna inanıyor. Reformlar yapılmasını ve gidişatın tersine çevrilmesini talep ediyor.

Ancak diplomatlar Erdoğan’ın demokratik bir U dönüşü yapmasının beklenmemesi gerektiğine dikkat çekiyor.(Doris Vettermann, Kronen Gazetesi,4.08.2023)

Haber analizi okudunuz

Bu analizi okuduğumuzda aslında AB ülkesi bu Avusturyalı olabilir ama başka bir ülke diplomatı da Ankara’ya hiç de Türk vatandaşlarının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ali menfaatlerine uygun olmayan kısaca para ile Erdoğan’a sanki halkının ve devletinin çıkarlarını satan bir diktatöre paralı mesajlar veriyor. Türkiye’nin ve milletinin düşürüldüğü hali anlamak için bu çok açık haber analizini Almancadan Türkçe diline sizler için yorumsuz tercüme ediyorum.

Bu  önemli haber analizi okuduğumda aklıma ilk gelen, 2016 yılında kaçak göçmen anlaşmasını rezil bir şekilde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte yapan o zamanın AKP’li Başbakanı Davutoğlu’nun bu anlaşmayı TBMM’de ratifize etmediğidir. Ama AB bu anlaşmayı kendi parlamentosunda ratifize yani oylamaya sundu.  Aynı 1996 yılında Çiller hükümetinin AB ile Türkiye arasında imzalanması gereken Gümrük Birliği AB Türkiye anlaşmasını sunması gibi. Çiller 2000 yılında AB’ye Türkiye tam üye olacak demişti. Davutoğlu ise Şam’da namaz kılacağız demişti.  Gümrük Birliği’nin modernizasyonu AB’nin lehine olmasına rağmen daha bu anlaşmanın modernleşmesini AB yapmıyor. Rezalet bir durum. AB, Afrika’dan veya başka ülkelerden gelmiş AB’deki mültecileri para ile Türkiye’ye attığı gibi şimdi de bu Nobel Barış ödülü havucu ile Erdoğan’ı etkilemek istiyor. AB kendi çıkarını koruyor. Haklı.

Bakalım Erdoğan Türk halkının ve devletinin ali menfaatlerine sahip çıkabilecek mi? Bu  baş döndürücü  Lahey Uluslararası Mahkemesi’nden  Stockholm’den  gelen Nobel Barış Ödülü tehditlerine pek kulak asmamak ve gaza  gelmemek gerekiyor.

https://www.nobelprize.org/

https://www.nobelprize.org/prizes/peace/

https://www.odatv4.com/yazarlar/osman-cutsay/gumruk-birligi-turkiye-icin-tehdit-11071819-142473

 

Lüksemburg’ta AB Sığınma Zirvesi:AB ülkeleri daha sert iltica kuralları üzerinde anlaştı! Ya Türkiye?

https://neueweltverlag.at/?r3d=kirmizi-beyaz-kirmizi

Yasadışı göçmenlere karşı AB’den para alacak Tunus anlaşmayı kabul etti-Örnek Türkiye anlaşması

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner