
Türkiye kaynaklı suç ağı, Avusturya’nın saygın gazetecisini vurdu
Türkiye kaynaklı olarak Avrupa’ya ihraç edilen suç ağı, Avrupa gazeteciliğinin en saygın ve örnek isimlerinden biri olan, Avusturya’da büyük bir itibara sahip bir gazeteciyi nasıl vurdu. Birol Kılıç’ın Viyana’dan gözlem ve analiziyle.
Birol Kılıç, Viyana’dan gözlem ve analizler, 31.10.2025
Ziyaretimize gelerek şeref veren Otmar Lahodynsky, Avrupa gazeteciliğinde elli yıla yakın deneyimiyle en saygın ve örnek isimlerden biri olarak Avusturya’da büyük bir itibara sahip bir gazetecidir. Geniş bilgi birikimi, derin vizyonu ve güçlü analiz yeteneğiyle tanınır. Hem dikkatli gözlemleri hem de samimi ama mesleğinin gereği olarak tarafsız ve mesafeli duruşuyla bilinir. Emekliliğine rağmen hâlâ aktif olarak çalışmakta, özellikle Avrupa siyaseti ve medya alanında projeler yürütmektedir. Kendisi, benim de uzun yıllara dayanan çok değer verdiğim kadim bir dostumdur.
Olağanüstü Kariyeriyle Yılın Avrupalısı Ödülü’ne Layık Görüldü
Otmar Lahodynsky, kısa süre önce Avrupa’nın en prestijli sivil toplum kuruluşlarından Europe:United tarafından “Yılın Avrupalısı” ödülüne layık görüldü. Dayanışmacı, demokratik ve insan odaklı bir Avrupa için öne çıkan kişi ve kuruluşları onurlandıran bu prestijli ödül, Lahodynsky’nin uzun yıllar süren mesleki başarılarını ve Avrupa gazeteciliğine katkılarını taçlandırdı. Avusturya merkezli, ancak Almanya ve İsviçre’de de yayımlanan Journalist dergisi haberi şu şekilde duyurdu: “Otmar Lahodynsky ‘Yılın Avrupalısı’ seçildi: Europe:United adlı sivil toplum kuruluşu tarafından verilen ‘European of the Year’ (Yılın Avrupalısı) Ödülü, dayanışmacı, demokratik ve insan odaklı bir Avrupa için çaba gösteren öne çıkan kişi ve kuruluşları onurlandırıyor. Bu yıl prestijli ödül, Eğitim, Konut ve Katılım için Vielmehr für Alle! Derneği ile Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) Onursal Başkanı gazeteci Otmar Lahodynsky’ye verildi.”
Otmar Lahodynsky kimdir?
Yukarı Avusturya eyaletine bağlı Linz doğumlu Otmar Lahodynsky, Avrupa gazeteciliğinin en saygın isimlerinden biri olarak tanınıyor. 1976 yılında profil dergisinde gazetecilik kariyerine başlayan Lahodynsky, Doğu Avrupa’dan kapsamlı haberlere imza attı ve 1981’de Polonya’da sıkıyönetim ilan edilirken tek Avusturyalı gazeteci olarak süreci yerinde takip etti. O dönemde çektiği fotoğraflardan biri, Time ve Paris-Match dergilerinin kapaklarında yayımlandı.
Lahodynsky, Brüksel muhabiri olarak görev yaptıktan sonra Die Presse gazetesinde yardımcı genel yayın yönetmeni ve Kurier gazetesinde dış politika şefi olarak çalıştı. Ardından, 1962 yılında San Remo’da kurulan ve 16 Avrupa ülkesinden 700’ü aşkın gazetecinin üye olduğu bağımsız bir basın kuruluşu olan Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) çatısı altında, 2014 ile 2021 yılları arasında Avrupa Başkanlığı görevini üstlendi. Lahodynsky, uzun yıllar Brüksel’de AEJ Avusturya Başkanı olarak görev yaptı ve bugün hâlâ kurumun Onursal Başkanı olarak anılmaktadır.
Kariyeri boyunca Avrupa ve dünya siyasetiyle ilgili önemli liderlerle röportajlar gerçekleştiren Lahodynsky’nin isim listesi oldukça etkileyici: Romano Prodi, José M. Barroso, Angela Merkel, Jean-Claude Juncker, Kofi Annan, Vaclav Havel, Mihail Gorbaçov, Benazir Bhutto ve Ürdün Kralı Hüseyin bunlardan sadece birkaçı.
2007 yılında Fulbright bursiyeri olarak Teksas Üniversitesi’nde Avrupa Birliği konularında ders veren Lahodynsky, Avusturya ve Avrupa’nın önde gelen gazetelerinde konuk yorumlar ve makaleler yayımladı. Haftalık olarak dış politika ve Avrupa politikaları üzerine blog yazıları yazıyor ve 2019’da Dr. Karl Renner Gazetecilik Ödülü ile yaşam boyu başarı ödülüne layık görüldü.
Lahodynsky’nin kaleme aldığı kitaplar arasında, Wolfgang Böhm ile birlikte hazırladığı EU for You! – Avrupa Birliği Nasıl Çalışır adlı eser bulunuyor. Bu kitap, Türkçe ( bizim Neue Welt Verlag yayınevi) de dahil olmak üzere yedi farklı dilde yayımlandı ve okul ve kütüphanelere ücretsiz olarak dağıtıldı. Ayrıca Globalisierung – Küreselleşme ve Dünya Ağları, Der Proporzpakt – Büyük Koalisyonun Dönüşü ve 100 Jahre Burgenland – Uluslararası Bir Sınır Bölgesinin ( bizim yayınevi Neue Welt Verlag ile) Tarihi gibi önemli eserlerde imzası bulunuyor.
AB haberciliğinin öncüsü onurlandırıldı
Avrupa Birliği haberciliğinin öncülerinden olan Otmar Lahodynsky (70), uzun yıllardır Avusturya’da dış politika gazeteciliğinin en saygın isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Bundan iki önce 10.Kasım Pazartesi akşamı Lahodynsky, bu alandaki üstün hizmetlerinden dolayı “Profesör” unvanıyla onurlandırıldı.

Viyana’da düzenlenen törende konuşan Vize Şansölye ve Medya Bakanı Andreas Babler (SPÖ), “Uzun yıllar boyunca Avusturya’da Avrupa’yı geniş bir kitleye anlatma görevini üstlendiniz” diyerek gazetecinin katkılarını övdü. Babler ayrıca, “Özellikle de genç kuşaklara Avrupa’yı yakınlaştırmanız büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı.
Aynı görüşü, iletişim bilimci ve medya özgürlüğü alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu Sınır Tanımayan Gazeteciler (ROG) başkanı Fritz Hausjell de paylaştı. Hausjell, Lahodynsky’nin “Avusturya AB üyesi olmadan önce bile Avrupa’da karşılıklı anlayışın gelişmesine önemli katkılar sağladığını” vurguladı.
Bir süredir serbest gazeteci olarak çalışan Lahodynsky, Avusturya Basın Ajansı’na (APA) verdiği demeçte, 1988–1995 yılları arasında günlük gazete Die Presse’de “Brüksel muhabiri” olarak geçirdiği dönemden “özellikle gurur duyduğunu” söyledi. O yıllarda “her hafta bir sayfada Avrupa Birliği’nin nasıl işlediğini açıklamaya” çalıştığını belirtti.
Bu çalışmanın sonucunda, “Presse” meslektaşı Wolfgang Böhm ile birlikte “EU for You!” adlı bir okul kitabı hazırladı. Eserin Almanca orijinali, yayınevimiz Neue Welt Verlag ve Yeni Vatan Gazetesi’nin iş birliğiyle Türkçe olarak da yayımlandı. Avusturya’nın 1995’te Avrupa Birliği’ne katılımının ardından, Lahodynsky Avrupa konulu başka kitaplar da kaleme aldı.
Nereden tanışıyoruz?
Kendisiyle tanışıklığım 25 yıl öncesine, Profil dergisinde Avrupa Birliği ve Euro bölümünü yönettiği döneme dayanır. Daha önce Die Presse ve Kurier gazetelerinde üst düzey görevlerde bulunmuş, Avusturya medyasında güvenilir ve etkili bir isim haline gelmiştir.
Burada özellikle belirtmek gerekir ki, AEJ, Viyana’da 35 yıldır üyesi olduğum ve yönetiminde yer aldığım, ayrıca onur üyesi seçildiğimiz prestijli Foreign Press Association in Vienna ile karıştırılmamalıdır. AEJ, Avrupa çapında üyeleri bulunan, uluslararası düzeyde bağımsız faaliyet gösteren ciddi bir gazetecilik örgütüdür.
|
Başında bulunduğumuz Neue Welt Verlag (Yeni Dünya Yayınları) ile birlikte, Lahodynsky’nin yazarı olduğu AB ödüllü „EU for You adlı kitabı, Die Presse gazetesinin Avrupa editörü değerli dostumuz Wolfgang Böhm ile birlikte Türkçeye çevirdik ve yayımladık. Almanca dilinde mevcut olan bu ödüllü eser, bugün birçok dilde yayımlanmış durumda. Biz bu kitabı ilk kez yabancı bir dile, Türkçeye çevirmiş olduk. Eser, 15 yıl önce Türkçe olarak da basıldı ve Türkiye’de birçok okul ve kütüphaneye ücretsiz olarak dağıtıldı. Hatta dönemin TBMM üyelerine parlamentoda bireysel olarak ulaştırıldı. Bu kitabın, Avrupa değerlerini anlatan güncellenmiş bir versiyonunun yeniden Türkçe yayımlanması gerektiğini düşünüyorum.

Otmar Lahodynsky ile birlikte hazırladığımız ikinci Almanca kitabımız, Avusturya’nın dokuz eyaletinden biri olan ve Macaristan sınırında yer alan Burgenland’ın, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kuruluşunun 100. yılına odaklanıyor ve tarihsel süreçten günümüze gelişmelerini çeşitli önemli bilim insanlarının kaynaklarıyla anlatıyor. Eserin Türkçe başlığı tercüme ile şöyledir: “100 Jahre Burgenland: Geschichte einer internationalen Grenzregion”.

Burgenland, Birinci Dünya Savaşı’na kadar neredeyse tamamen Batı Macaristan olarak Macaristan topraklarına aitti. Bu çalışmada Lahodynsky’nin yanı sıra birçok yazar yer aldı; ben ise Avusturya Bilimler Akademisi’nden iki değerli bilim insanı dostumuzla birlikte editörlüğü üstlendim ve Neue Welt Verlag olarak eserin Almanca yayımlanmasının tüm sorumluluğunu üstlendim. Kitap, Lahodynsky’nin analizi nedeniyle Concordia Basın Kulübü’nde, bizim yönetimimizde organize edilen kitap tanımımız ile ilgili bir çalışma kapsamında, en üst düzeyde ve Korona döneminde tanıtıldı. Etkinliğe, aralarında bir Avrupa Birliği Komiseri’nin de bulunduğu birçok değerli isim konuşmacı olarak katıldı.

İşte yüzlerce önemli çalışmasından ve binlerce önemli habere imza atmış yalnızca birkaçını andığım bu tür çalışmalarıyla tanınan Otmar Lahodynsky, son derece dikkatli, nazik, dost canlısı ama aynı zamanda mesafeli ve gerektiğinde sert eleştirilerden kaçınmayan bir gazetecidir. Çok sayıda gazetecilik ödülüne ve uluslararası onura sahiptir. Ancak tüm bu deneyimine rağmen, yakın zamanda bir internet dolandırıcılığına maruz kalmış ve herkesin dikkatli olması gerektiği konusunda uyarıda bulunmuştur.
Peki ne oldu?
Lahodynsky, Facebook hesabının Türkçeye çevrilmesi nedeniyle bana başvurdu. Türkçe bilmediği için hesabının Almanca’ya döndürülmesini rica etti. Talebini hemen yerine getirdim ve kendisi rahatladı. Burada Türkçe konuşan, Türkiye merkezli olduğu tahmin edilen ve Facebook üzerinden dolandırıcılık yapan ya da dolandırılmaya çalışan kişi, oldukça dikkatli ve tecrübeli bir gazeteci değil! Onun binlerce Facebook arkadaşı var. Ondan önce de binlerce insan… Her Facebook arkadaşının yine binlerce arkadaşı var; böyle sürüp gidiyor — yüz binlerce, hatta iddia ediyorum, milyonlarca! Türkiye merkezli; Avrupa’dan gelip yerleşmiş ve yaşadığı Avrupa ülkelerini iyi tanıyan Türkçe konuşan dolandırıcılar. Merkez üssü Türkiye.
Şimdi sözü Otmar Lahodysnky’ye vermek istiyorum. Kendisi kibar bir insan. Diplomatik bir dille anlattığını Türkçe diline çevirerek veriyorum:
Otmar Lahodynsky: “ Yardımın için çok teşekkür ederim, dostum. Ne yazık ki bir gazeteci olarak, daha sonra öğrendiğim üzere yurt dışından yönlendirilen bir internet dolandırıcılığının kurbanı oldum. Her şey, şahsen tanıdığım bir dostumuzun Facebook Messenger üzerinden gelen masum görünümlü bir mesajla başladı. Benden cep telefonu numaramı istedi. Ona güvendiğim için numaramı gönderdim. Kısa süre sonra, bir çekilişte kendisine yardımcı olup olamayacağımı sordu. Oldukça ilerlediğini ve kazanması durumunda bana da para ödeyeceğini söyledi. Çekiliş, Avusturya süpermarket zinciri Hofer tarafından düzenlenmiş gibi görünüyordu ve 3.000 Euro’ya kadar ödül kazanma olasılığı vardı. Bunun bir dolandırıcılık olduğunu, bana kazandığımı bildirip banka bilgilerimi, kullanıcı adımı ve şifremi istediklerinde anladım. Elbette bu bilgileri paylaşmadım ve iletişimi hemen kestim.
Ancak sorun şuydu: Tanıdığım kişi de dolandırıcılar tarafından hacklenmişti – muhtemelen Türkiye’den ya da başka bir ülkeden. Facebook hesabım Türkçeye çevrildi ve tüm Messenger kişilerim aynı mesajları almaya başladı: önce telefon numarası isteği, ardından sahte çekiliş daveti. Yöntem son derece profesyoneldi. Mesajlar, sanki gerçekten tanıdığınız kişilerden geliyormuş gibi görünüyordu. Sosyal medya üzerinden – arkadaşlara bile – kişisel telefon numarası paylaşılmamasını şiddetle tavsiye ediyorum.
Olayı Avusturya İçişleri Bakanlığı’nın Siber Suçlar Dairesi’ne bildirdim. Ancak bana, önce bir polis karakoluna gidip resmî şikâyette bulunmam gerektiği söylendi. İçişleri Bakanlığı’nda merkezi bir bildirim noktası varsa, neden sonunda yine aşırı yük altındaki polis karakollarına yönlendirildiğimizi merak ediyorum. Bunu Avusturya açısından oldukça düşündürücü buluyorum. Beni en yakın polis karakoluna gönderiyorlar; bu yalnızca orayı gereksiz yere meşgul etmekle kalmıyor, aynı zamanda benim için de zaman kaybı ve gereksiz stres anlamına geliyor. Şikâyetimi, tüm belgelerle, ayrıntılı açıklamayla ve tam kimlik bilgilerimle birlikte İçişleri Bakanlığı’nın Siber Suçlar Dairesi’ne ilettim. Bu yeterli değil mi?”
Kırmızı beyaz kırmızı
Kendisiyle vedalaşmadan önce, Türk çayı eşliğinde, kendi çizdiğim ve Türk ile Avusturya bayraklarının ortak renkleri olan “kırmızı–beyaz–kırmızı” tonlarında hazırladığım ve birçok yerde büyük küçük olarak çizdiğim tablolardan birini hediye ederek, yaşadığı dolandırıcılığın Türkçe tarafını bir nebze olsun hafifletmeye çalıştım.

Cumhurbaşkanı Heinz Fischer’e Kırmızı-Beyaz-Kırmızı Tablo Hediyesi
Resmi olarak Foreign Press Association in Vienna adlı basın derneğinde, Cumhurbaşkanlığı döneminde bu kırmızı-beyaz-kırmızı tablomuz tüm davetlilerin huzurunda hediye edilmiştir. Hâlâ derneğin internet sitesinde yer alan bu anlamlı gecenin Almanca metninin Türkçe çevirisi şöyledir:
„18 Mayıs 2010 tarihinde Viyana Yabancı Basın Birliği (Foreign Press Association in Vienna) ve Viyana Şehri Basın ve Enformasyon Servisi tarafından düzenlenen 7. Yaz Festivali, siyaset, medya, kültür ve toplumun önde gelen isimlerini bir araya getiren geleneksel ve samimi bir buluşma olarak gerçekleşti. Bu özel etkinlikte, Belediye Başkanı Michael Häupl onur konuğu olarak davet edildi ve kendisini Belediye Meclisi Üyesi Christian Oxonitsch temsil etti.

Gecenin en anlamlı anlarından biri, Avusturya Federal Cumhurbaşkanı Heinz Fischer’e, yeniden seçilmesini kutlamak amacıyla kırmızı-beyaz-kırmızı renkli bir tablo sunulmasıydı. Bu tablo, Yabancı Basın Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Birol Kılıç tarafından çizilmişti ve tüm davetlilerin huzurunda takdim edildi. Tablo, Avusturya bayrağının renklerini taşıyor; sadece estetik bir armağan değil, aynı zamanda barış, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerin bir sembolü olarak anlam kazandı.
Yabancı Basın Birliği Başkanı Dr. Susanne Glas (ARD Güneydoğu Avrupa), Cumhurbaşkanı Fischer’i Avusturya’da barışçıl, insani ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir arada yaşamanın garantörü olarak nitelendirdi. Bu tanım, sadece bir siyasi figüre duyulan saygıyı değil, aynı zamanda demokratik bir toplumun temel taşlarına olan bağlılığı da yansıtıyordu.“
Ama şimdi bu rezaletin Anatomisi:
Türkiye Kaynağından Avrupa’ya ihraç edilen suç ağı
Bu Facebook’da, “küçük dolandırıcılık” diye anlattığımız olayın, Avusturya değil, Avrupa’nın önemli bir kalemine yapılmış olması son derece ciddiye alınmalıdır. Bu gazetecinin tüm Facebook’daki dostları ve ondan öncekiler eninde sonunda dolandırılmış veya dolandırılmaya çalışılmış; sayfaları Türkçe olarak bırakılmış ve akıllarında Türkçe, Türk, Türkiye ve Türk dolandırıcılar kalmıştır. Ancak bu, buzdağının su üzerinde görünen kısmıdır. Bundan daha beterleri de vardır.
Gelin, birlikte açıkça konuşalım; aziz vatanımız ve yüce milletimizin çıkarları için…Bir kaç örnekle!
Avusturya’da yaşayan yaşlı insanların telefonla dolandırılmasıyla patlak veren son skandal, artık bireysel bir siber suç olmaktan çıkmış; Türkiye merkezli organize suç yapılarının Avrupa’ya uzanan kollarını gözler önüne sermektedir. Bu durum yalnızca Avusturya ile sınırlı değil, tüm Avrupa’da yaygınlaşmaktadır. Avusturya basınında defalarca yer aldığı üzere, özellikle Almanya’dan gelip İzmir’e yerleşen bazı kişilerin Türkçe konuşarak yaşlı Avusturyalı vatandaşları kandırdığı, tatlı dille ya da tehdit yoluyla hesap bilgilerini ele geçirdiği bilinmektedir. Bu tablo utanç vericidir. Türkiye’nin adı, bu dolandırıcılar yüzünden her geçen gün biraz daha karalanmaktadır.
Bu rezaletin arkasında, Türkiye’de çökmüş hukuk düzeni ile siyaset–bürokrasi–tarikat–ticaret ekseninde kökleşmiş cezasızlık ve rüşvetle beslenen nitelikli dolandırıcılık kültürü yatmaktadır. Bir devlet bu hale ne hakla getirilir? Düşünen ve eleştiren insanları mafyavari yöntemlerle korkutan, sindiren, şantaj yapan, iftira atan ve hapse tıkan bir sisteme güven duyulabilir mi?
Zihinlere ve ruhlara yerleşmiş önyargılar artık sıradanlaşmış durumda. Emekli bir Türk hâkimin bana ifade ettiği şu sözler ibret vericidir:
“Türkiye’de hukuk devleti yok; polis fark ederse rüşvetle satın alınabiliyor, hâkim ve savcılar da öyle! Türkiye’de bağımsız olmayan, kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırıldığı; rüşvetin ve nitelikli dolandırıcılıkların yaygın olduğu bir ülke olduğu düşüncesi, en başta kendi Türk vatandaşlarının zihninde yerleşmiş durumda.”
Bizler, bunun merkez üssü olan Türkiye’den çok uzakta, bu hukuksuzluğun ve güvenilirliğini yitirmiş bir hukuk sisteminden fışkıran dolandırıcılık dalgalarını Viyana’da yaşıyoruz. Bu dalgalar her yere farklı şiddetlerde vuruyor: Bazen masum görünen ama feci sonuçlar doğuran; bazen şantaj, baskı, kara para aklama, kaçak bahis ve cinayetlere kadar varan; tutuklamalarla sonuçlanan biçimde.
Bu ünlü gazeteci üzerinden görüyoruz: Türkiye’yi merkez üssü seçmiş dolandırıcılar, dijital platformlarda profesyonel yöntemlerle kişisel güveni istismar ediyor ve Türkiye’nin itibarına onarılması güç zararlar veriyor. Oysa bu, sadece bireysel bir ahlaksızlık değil; devlet zafiyetinin ve toplumsal çürümenin bir yansımasıdır. Çünkü içeride hukuk işlemediğinde, dışarıya yayılan tek şey kanunsuzluktur.
Bu yozlaşmanın ekonomik bedeli de ağırdır. Avrupa Birliği bankaları ve yatırım kuruluşları, Türkiye’de ciddi hiçbir projeye finansman sağlamıyor. Küçük ve orta ölçekli yatırımcılar, istikrarsız ve mafyatik düzenden ürktükleri için Türkiye’ye adım atmıyor. Suçun maliyeti, doğrudan halkın geleceğini gasp etmektedir.
Bu tablonun en tehlikeli yanı ise suçun “kültürel olarak normalleşmesidir.” Dolandırıcılığın, tehdidin ve kara paranın “akıllılık” olarak görüldüğü bir toplumda adalet duygusu ölür. Türkiye’nin yeniden hukuk, ahlak ve vicdan eksenine dönmesi artık bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Bugün yaşananlar, yalnızca bir hukuk krizi değil; aynı zamanda bir ahlak ve anlam krizidir. Adalet, devletin temel görevi olmaktan çıkmış; güçlüye kalkan, zayıfa sopa haline gelmiştir. Bu sadece yönetim zafiyeti değil, toplumsal vicdanın iflasıdır. Dolandırıcılık, mafya düzeni, kara para ve susturma politikaları artık münferit olaylar değil, sistemin kendisi olmuştur. Türkiye’de suç, sadece işlenen bir fiil değil; korunan, teşvik edilen ve ihraç edilen bir mekanizmadır. Bu, bir ülkenin kendi kendini inkârıdır.
Soru nettir: Devlet nedir? Eğer yurttaşını korumuyor, adaleti sağlamıyor, hakikati bastırıyorsa, o artık devlet değil; çıkar grubudur. Türkiye’de bugün yaşanan tam olarak budur: Devletin suretinde örgütlü çıkar yapıları hüküm sürmektedir.
Bu düzenin devamı, yalnızca hukukun değil; insanlığın da inkârıdır. Çünkü adalet, insan olmanın temelidir. Adaletin olmadığı yerde güven, umut, gelecek ve anlam kalmaz.
Türkiye’nin bugün en büyük ihtiyacı yeni bir anayasa değil; yeni bir ahlaki uyanıştır. Çünkü yozlaşma sadece kurumları değil, insan zihnini de ele geçirmiştir. Artık insanlar adaleti değil torpili, hakkı değil bağlantıyı, liyakati değil sadakati arar hâle gelmiştir. Kuvvetler ayrılığı kaldırılmıştır. Bu, bir toplumun kendi kendini çürütmesidir.
Ve bu çürüme artık sınırları aşmış, Avrupa’ya ihraç edilmiştir. Dolandırıcılık, tehdit, manipülasyon ve hatta cinayetler… Bunlar artık Türkiye’den çıkan birer “suç ihracatı” haline gelmiştir. Bu utanç, sadece bireylerin değil, bir milletin ortak sorumluluğudur. Susmak, bu düzene ortak olmaktır. Susturulmak, bu düzenin korkaklığını gösterir. Ama en tehlikelisi, alışmaktır. Çünkü alışmak, zulmü normalleştirir, çürümeyi sıradanlaştırır ve sonunda insanı insan olmaktan çıkarır.
Nerede kaldı “3Y” diyerek — Yoksulluk, Yasaklar ve Yolsuzluk’la mücadele vaadiyle — iktidara gelenler?
“3Y ile iktidara geldiler” ifadesine bizler inandık, alkışladık, umut ettik. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) 2002 seçimlerinde iktidara gelmesine neden olan temel vaatler şunlardı:
• Yoksullukla Mücadele: Halkın ekonomik sıkıntılarını gidermek ve refahı artırmak.
• Yasakların Kaldırılması: Siyasi ve sosyal alandaki kısıtlamaları ortadan kaldırmak.
• Yolsuzlukla Mücadele: Devletin her kademesindeki yolsuzlukla etkin şekilde mücadele etmek.
Peki, 2025 yılında — yani 23 yıl sonra — Türkiye nerede?
Türkiye’de bağımsız yargı, kuvvetler ayrılığı, yolsuzluklara karşı gerçek bir çöküş değil; tam tersine, fikir özgürlüğü, özgür basın, adalet ve kalkınma talep ediyoruz. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nden gerçekten “adalet” ve “kalkınma” beklemek ayıp mı?
(Birol Kılıç, Viyana’dan gözlem ve analizler, 31.10.2025)



