Almanca ve Türkçe önemli bir eser: „Von Türken und Wienern-Türkler ve Viyanalılar“

Türkiye Cumhuriyeti 2023 yılında 100. yılına girdi ve Yeni Vatan Gazetesi birçok haber, proje ve analizleri ile özellikle Avusturya menşeli konulara yer verecek ve çalışmalara çeşitli partnerlerle imza atacak. Bunlardan ilki yazılı yapılan bu mülakat.

Birol Kılıç, Viyana

Elmar Samsinger

VİYANA. 1954 doğumlu   Elmar Samsinger, Avusturya’nın Tirol eyaletinin başkenti Innsbruck doğumlu ve Viyana’da yaşıyor. Kendi alanında uzman emekli bir hakim. Konumuz ama hukuk değil. Samsinger, Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve ardılları olan ülkeler ile ilgili önemli kaynak eserleri ile dikkat çekiyor ve merak ediliyor. Kendisi Yeni Vatan Gazetesi’nin yayın merkezini ziyaret ederek son eseri ,„Von Türken und Wienern-Türkler ve Viyanalılar“ adlı iki dilli eserini bizlere tanıttı.  Samsinger, bugüne kadar Avusturya Macaristan İmparatorluğu olarak bilinen „K.u.k. Monarşisi“  ve Avusturya-Macaristan ile Levant arasındaki çeşitli ilişkiler üzerine önemli kaynak teşkil eden bir dizi kitap yayınladı.  Levant Akdeniz’in doğu sahillerinde bulunan geniş bir araziyi tanımlamak için kullanılan, sınırları kesin olmayan, coğrafî, tarihî ve kültürel bir adlandırma.   Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olan Levant, Avusturya için geçmişte önemli bir alandı.  Samsinger ayrıca Viyana, Meran, Trieste ve İstanbul’daki sergilerin küratörlüğünü yaptı. ARTE ve ORF III belgesellerinde danışman olarak çalıştı.

„Von Türken und Wienern – Türkler ve Viyanalılar.“ adlı iki dilli eseri kaleme alan Elmar Samsinger Yeni Vatan Gazetesi, Einspruch, Türkische Allgemeine ve Neue Welt Verlag’ın  İmtiyaz sahibi ve Almanca dilinde önemli analiz ve eserleri olan Birol Kılıç’ı ziyaret ederek kitap hakkında geniş bilgi verdi.

 

Sayın Samsinger, Türkiye Cumhuriyeti 2023 yılında 100. yılına girdi.  „Von Türken und Wienern“, Türklerin Viyana kuşatmasına dair geniş bir içeriğe sahip olan yeni kitabınız için çok dikkat çekici bir başlık değil mi?


Samsinger: Türkiye ile Avusturya arasındaki siyasi iklim son yıllarda oldukça karışık. O yüzden bu çelişkiyi yaşatmayacak bir başlık arıyordum. Diğer bir sebep ise, Türkiye ile dış politika ilişkilerinin her zaman Viyana hükümetinin meselesi olmasıydı ve birçok diplomat, eğitimlerini, özellikle de dil eğitimlerini 1753/54 yılında Maria Theresia tarafından kurulan „Doğu ( Şark ) Akademisi’nden“ (Orientalische Akademie), bugünkü adıyla  Viyana’daki Diplomasi Akademisi’nden aldı. Son olarak kitabın adından yola çıkarak eserin içinde okuyucular tarafından belki beklenen Avusturya Osmanlı ( Türk) savaşlarının ele alınmayarak sanki „hiç yaşanmamış“  olması fikri hoşuma gitti.

Eserin içinde Viyana Türk kuşatması  gerçekten yok mu?


Samsinger: Evet, kitabın başındaki sanatçıların zamanında çizdiği 4 tarihi kart dışında Türk kuşatması yok. Türkler ve Viyanalılar kitabı yaklaşık 230 sayfa. Habsburglar ile Osmanlılar arasında uzun süredir devam eden çekişmelere değinilmeden bu kadar kapsamlı bir kitabın yazılabilmesi benim için de şaşırtıcı aslında. Bugün sokakta (daha eğitimli) bir Viyanalıya Türkleri sorarsanız, cevap genellikle 1683 Türk kuşatması, en fazla Kolschitzky’nin Türk kahvehanesi olur. Türkiye’de Avusturya denilince akla Ankara’daki Mimar Clemens Holzmeister ya da İstanbul’daki St. George’s Hastanesi gelebilir. Ancak siz de iyi bilirsiniz ve altını mutlaka çizersiniz, son 230 yıllık Avusturya-Türkiye tarihi çok daha renkli ve bazı fırtınalara rağmen ortak bir başarı hikayesiydi. Ancak neredeyse hiç kimse bu 230 yıllık tarihi ve detaylarını bilmiyor ve bu kitap bu eksikliği gidermeye çalışıyor.

 

Peki ekonomik ilişkileri burada ilk etapta bahsetmeye değer miydi?


Samsinger:
Yalnızca o değil ki. İki büyük imparatorluk arasındaki son savaş, 1791’de İmparator ile Sultan arasında Ziştovi Barış Antlaşması ile sona erdi.  Sonuç olarak, İstanbul-Boğaz’a ve Levant’taki diğer liman şehirlerine giderek daha fazla Avusturyalı geldi. Dile kolay 10.000’den fazla insanıyla Avusturya Macaristan Tuna monarşisinin  vatandaşlarından oluşan kolonisi, o zaman adı Konstantinopolis olan İstanbul’un en büyük yabancı uyruklu topluluğu olmuş. Bu  göçmenler ağırlıklı olarak Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun fakir, güneydoğu bölgelerinden geliyordu. Bugün onlar, Türkiye’de daha iyi bir yaşam umut eden ve bunu sıklıkla bulan ekonomik göçmenler olarak tanımlanacaktı. Bu insanlar Konstantinopolis, Selanik, Smyrna,( İzmir), İskenderiye gibi büyük Levanten liman kentlerinde durdular veya Kahire k.u.k. konsoloslukları( Avusturya Macaristan İmparatorluğu Konsoloslukları), Avusturya okulları ve hastaneleri ve son olarak hayır kurumlarında yer aldılar. İstanbul’da St. George’s Hastanesi ve Koleji bugün hala İstanbul’da devam ediyor.  Ayrıca Yeniköy’de İstanbul Boğazı’ndaki İmparatorluk ve Kraliyet Büyükelçisi’nin eski yazlık konutu bulunuyor. Saray şimdi Avusturya Başkonsolosluğu ve Kültür Forumu’na ev sahipliği yapıyor.

Evet. Harika bir konumda. Osmanlı Devleti ile Habsburg Monarşisi arasındaki ticaret  ne kadar önemliydi?

Samsinger: İki imparatorluk arasındaki mal mübadelesine iki ihraç ürünü hakimdi: Türkiye’den gelen tütün ve Avusturya’dan gelen şeker. Ayrıca Avusturya Macaristan İmparatorluğu olarak bilinen „Tuna monarşisinden“  gelen bira fabrikaları da pazara hakim oldu: kağıt, cam, kibrit, hazır eşya, ayakkabı ve çok daha fazlası da Avusturya’da tedarik edildi. Her halükarda Levanten şehirlerinin sokaklarında Avusturya Macaristan İmparatorluğu sınırları ve yönetiminde olan  Bohemya’dan gelen bir ürün dikkat çekiyordu: Fes olarak da bilinen Türk şapkası. Avusturya, Fes üretiminde  başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere tüm Doğu’da 1 numaraydı, ancak birçok imalatçı ve tüccar, komşusu Osmanlı’nın açık ara sunduğu iyi fırsatları değerlendirmedi. Sebepler, rahatlığa düşkünlük ve risk alma isteksizliğiydi. Tersine, Osmanlı İmparatorluğu Tuna monarşisine hammadde ve tarım ürünleri ihraç etti.

Konsolosluklar, ekonomik göçmenler, fes – Tuna monarşisinin Levant’ta yani Osmanlı İmparatorluğu sınırları ve çevresinde sunduğu tek şey bu muydu?


Samsinger:  Tabii ki değil. Doğu Akdeniz’in en büyük nakliye şirketi olan Avusturya Lloyd’u ve tüm önemli Levant limanlarındaki çok sayıda İmparatorluk ve Kraliyet postanesi, ticaret ve trafik için vazgeçilmezdi. Konsoloslukların yanında Avusturya bayrağını sallandırdılar. Osmanlı sınırları içinde nakliye hatları ve postaneler de Fransa, İngiltere, Rusya ve daha sonra Almanya ve İtalya için bir prestij meselesiydi. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’ndaki varlıklarını göstermiş oldular. Bununla birlikte, Avusturya Levante postaneleri parlak bir şekilde konumlarını korudular ve 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yabancı postanelerin sona ermesine kadar posta trafiğindeki üstün konumlarını korudular. Yerel Osmanlı halkı tarafından da yoğun bir şekilde kullanıldılar. Elbette Avusturya Macaristan İmparatorluğu k.k. Levante-Post pullarında İmparator Franz Joseph‚in portreleri yer alıyordu ancak pulların değerleri  Osmanlı kuruş ve para cinsindendi.

Ya Viyana’daki Osmanlılar?


Samsinger:  Osmanlı Devleti, 1873 yılında Viyana’da düzenlenen Dünya Sergisi’nde ( Fuarı’nda ) belirgin ve oldukça şaşalı bir şekilde temsil edilmiştir. 1867 gibi erken bir tarihte Osmanlı Sultanı Abdülaziz, Avusturya Macaristan imparatorluk başkentini ve konutunu ziyaret eden ilk padişahtır. Öte yandan, Osmanlı tebaası Avusturya Macaristan İmparatorluğu topraklarında nispeten azdı ve çok uzaktı. Doğu ile ticarette çok başarılı olan bazı Sefarad Yahudileri, Rumlar ve Ermeniler vardı, ancak Türkler neredeyse  hiç yoktu. 19. yüzyılda Viyana’daki Osmanlı büyükelçileri ve diplomatik personelin bile genellikle etnik kökeni Türk değildi.

Evet daha çok Ermeni, Yunan asıllı Osmanlı Büyükelçileri görev almış. Bunu şu anda Viyana Büyükelçiliği’nin duvarlarında bulunan resimlerden anlıyoruz. Peki sayın Samsinger, Türkler ve Viyanalılar kitabının ilk bölümü İmparator Franz Joseph’in bir resmiyle başlıyor, ikinci bölüm Atatürk’le – ilişkilerde bir kopuş mu var acaba?


Samsinger:  1914 yılında başlayan ve 1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti ile Habsburg Monarşisi müttefikti. Türkiye’de başta top bataryaları olmak üzere Avusturya birlikleri Gelibolu ve Filistin’de birlikte omuz omuza savaştılar. Osmanlı birlikleriyle birlikte Süveyş Kanalı’na ilerlediler. Tersine, Türk askerleri bugün daha çok Polonya Ukrayna sınırları içinde  kalan Galiçya’daki  Avusturya Macaristan İmparatorluğu k.u.k. ordusunu Rus işgalcilerine karşı püskürtmede destekledi ve kanla yüksek bir bedel ödedi. Bilindiği gibi, iki çok uluslu devlet olan Osmanlı ve Avusturya Macaristan İmparatorlukları 1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı sonrası sağ çıkamadı. Bunların yerini sırasıyla 1918’de Avusturya ve 1923’te ise Atatürk ile Türkiye cumhuriyetleri aldı. Dolayısıyla ilişkilerin yeniden düzenlenmesi kaçınılmazdı.

Daha sonra iki cumhuriyet eski geleneklerine geri dönebildi mi?


Samsinger: Başlangıçta ​​zordu. Avusturya’da sadece birkaç kişi parçalanmış küçük devletin hayatta kalabileceğine inanıyordu. Mustafa Kemal, daha sonra Atatürk, önce işgal altındaki Türkiye’yi kurtarmak ve bugünkü sınırlar içinde devleti kurmak zorunda kaldı. Her iki taraf da iç ve dış politikada olduğu kadar ekonomik ve kültürel olarak da köklü bir yeni başlangıçla karşı karşıya kaldı. Bazı eski ilişkilerin devam etmesi, örneğin, Avusturya ve Türkiye’nin ilk diplomatik temsilcilerinin feshedilmiş imparatorluklarda önemli mevkilere sahip olduklarını gösteriyor: Daha sonra Viyana Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Büyükelçisi ( 1925-1934)  olarak atanan Hamdi Bey, 1873’te Osmanlı Dünya Sergisi /Fuarı katkısının komiseriydi. Avusturya Cumhuriyeti’nin ilk Türkiye Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi  August Kral ise Avusturya Macaristan İmparatorluğu zamanında  k.u.k. Smyrna yani İzmir Başkonsolosuydu.

Birinci Dünya Savaşı gibi  büyük buhranların ardından Avusturya ve Türkiye Cumhuriyeti arasında böylesine yeni bir başlangıç nasıl organize edildi?


Samsinger: Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye ile Avusturya cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin yeniden başlaması bir ticaret anlaşması oluşturdu. İki Cumhuriyet arasında 1924’te diplomatik ilişkiler kuruldu. İstanbul’daki Avusturyalılar Cemiyeti, 1925 yılında Büyükelçi August Kral’ın girişimiyle kuruldu. Ancak Avusturya kolonisinden arda kalan yalnızca 160 üyesi vardı. 1925’in sonunda Viyana’da kurulan Avusturya-Doğu Ticaret Odası’nın, aralarında çok sayıda Türk şirketinin de bulunduğu 150 üyesi vardı. 21 şirket Avusturya-Doğu Sanayi Sendikası’na aitti. Bu faaliyetler kesinlikle işe yaradı. 1927’de Avusturya sadece tüm ardıl devletleri değil, Almanya ve İtalya’yı da geride bıraktı. 1926 yılında iki ülke takımları arasında oynanan ilk futbol maçı, eski ilişkileri tazelemek için iyi bir fırsat sunmuştur. Avusturyalı futbolcular o zamanlar hala kazanıyorlardı.( Gülüyor)

Elmar Samsinger eserini Yeni Vatan Gazetesi yayın odasında Birol Kılıç’a tanıtırken.

Daha sonra Türkiye’deki Avusturyalıların sayısı tekrar arttı mı?


Samsinger:  1920’lerde devletin kurucusu Kemal Paşa Atatürk, Avusturya’dan çok sayıda sanatçı ve bilim adamını modern Türkiye Cumhuriyeti’nin  kalkınmasında kendisini desteklemeye çağırdı. En başta Ankara’da çok sayıda hükümet binası inşa eden Clemens Holzmeister geliyor. Atatürk’ün Ankara ve Samsun’daki büyük atlı heykelleri Viyanalı Heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılmıştır. Birçok üniversite hocası, opera yönetmeni ve teknisyenler de bulunuyordu. Avusturyalı fotoğrafçı Othmar Pferschy, modern  Türkiye Cumhuriyeti’ni fotoğraflamakla görevlendirildi. Benim de sizde olduğunu gördüğüm bu tarihi kalın Almanca, Fransızca ve İngilizce resimli bir kitap, Atatürk Türkiye’sinin 1920’ler ve 30’larda kaydettiği ilerlemenin hâlâ etkileyici bir kanıtıdır. Nasyonal Sosyalistlerin Almanya ve Avusturya’da iktidara gelmesinin ardından Türkiye’ye kaçan birçok önemli bilim insanı da modern Türkiye Cumhuriyeti üniversite sistemine damgasını vurmuştur.

Hepsi Türkiye’de mi kaldı?


Samsinger:  Hayır, neredeyse tamamı 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’yi tekrar terk etmek zorunda kaldı. Atatürk, Batı bilgisini takdir etmesine rağmen, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gibi yabancı hakimiyetini teşvik etmek istemedi diye düşünüyorum. Türk gençliğini yetiştirmek için yabancı uzmanlardan yararlandı, sonra bu değişti.

Giderek daha fazla Türk şimdi Avusturya’ya mı göç etti? 400 bine yakın insan.


Samsinger:
Avusturya, 1960’lardan itibaren hızlı bir ekonomik büyüme yaşadı. Bu yerel işçilerle yönetilemezdi. Bu nedenle Türkiye ile de işe alım anlaşmaları yapıldı. Sonuç olarak, 1964’ten başlayarak, çoğu Orta Anadolu’dan olmak üzere çok sayıda vasıfsız Türk, misafir işçi olarak Avusturya’ya taşındı. İnşaatlarda ve fabrikalarda düşük ücretlerle çok çalıştılar ve Avusturyalı işçilerin yapmak istemediği işleri yaptılar. Genellikle kötü koşullar altında konakladılar. Durum yavaş yavaş düzeldi. Ancak, Türkiye’de hüküm süren işsizlik ve önemli ölçüde yüksek ücret seviyesi Avusturya’yı hala çekici kılıyordu. Misafir işçilerin evlerine yolladığı  para transferler de Türkiye’ye fayda sağladı. Planlı rotasyon sistemi ekonomi tarafından kabul edilmediği için çok sayıda misafir işçi ailelerini aralarına katmak için Avusturya’ya getirdi. Tarihte ilk kez Viyana’da ve taşrada daha fazla sayıda Türk yaşıyordu. Avusturya’nın, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan ekonomik mucize için teşekkür etmesi gereken misafir işçilere sahip olduğu gerçeği ise benim için tartışılmaz.

Ancak, işgücü piyasasındaki durum o zamandan bu yana temelden kötüleşti. Bu nasıl oldu ve sonuç olarak Türk misafir işçiler için neler değişti? Yıllardır aslında misafir işçi Türkiye’den gelmiyor. Ya aile birleşimi, evlilik ya da kolay olmayan eğitimli kalifiye insan olarak Avusturya’ya geliyorlar.


Samsinger: Evet. 1973 petrol şoku Avusturya’da ekonominin çökmesine neden oldu. Yabancı işçilere olan talep düştü. Bu, 1975’te bir Yabancılar İstihdam Yasası’nın yürürlüğe girmesine yol açtı. Bu, yabancı işçilerin liberal göçünün aslında sonuydu. Avusturya’da genel olarak 1979’da misafir işçi sayısı 30.000’i Türk olmak üzere 250.000’den 170.000’e düştü. Politikacılar ve sosyal ortaklar, Avusturya’nın bir göç ülkesi olmadığı görüşünde olduklarından, o zamanlar misafir işçileri entegre etmek için hiçbir çaba gösterilmedi. Ekonomi toparlanırken, özellikle Türkiye’den olmak üzere ikinci bir misafir işçi dalgası 1980’lerin ortalarında tekrar gelmeye başladı.

Bugün Avusturya’daki Türk kökenli nüfusun oranı nedir?


Samsinger:  Eski Yugoslavya ve Türkiye’nin halefi devletlerin vatandaşları artık göçmen nüfusun Avusturya’da  neredeyse üçte ikisini oluşturuyor. Türk vatandaşları, Avusturya’da Almanlardan sonra üçüncü büyük yabancı topluluğu oluşturmaktadır. Avusturya’daki toplam Türk kökenli insan sayısının 270.000 ila 300.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Türklerin yaklaşık %40’ı şu anda Viyana’da yaşıyor, bunu Aşağı ve Yukarı Avusturya, Tirol ve Vorarlberg izliyor. 1995 ile 2008 yılları arasında yaklaşık 110.000 Türk’e Avusturya vatandaşlığı verildi. Bu sayılar şu anda değişti ve yükselme eğilimde.

Pek çok Türk’ün entegrasyonunu bu kadar zorlaştıran nedir?


Samsinger:  Benim  subjektif kişisel olan gözlemlerim şunlar: Avusturya’daki Türklerin yarısından biraz fazlası gelenekçi ve muhafazakar. Bu tutumlar Avusturya toplumuna entegrasyonu kolaylaştırmıyor ve paralel toplumlar oluşturma tartışmalarını getirdiğini gözlemliyorum.  Genç Türk vatandaşlarının neredeyse üçte ikisi sadece zorunlu eğitimi tamamlamış durumda. İşsizlik oranları ise Avusturyalıların ve diğer yabancı gruplarınınkinden önemli ölçüde daha yüksek. Eski Türk misafir işçilerin dördüncü kuşağı bile genellikle hala düşük ücretli sektörde çalışmaktadır. Pek çok Türk, mevcut nitelikli işçi eksikliği nedeniyle iyi fırsatlara sahip olmalarına rağmen, Avusturya’daki sosyo-ekonomik ilerleme fırsatlarından yararlanmıyor. Bununla birlikte, çok sayıda iyi entegre olmuş Türk göçmen de var. Tüm Türklerin yaklaşık %13’ü yüksek eğitime ve %26’sı çıraklığa sahip. Avusturya ekonomisine ve toplumuna entegre olan Türkler esnaf, tüccar, hizmet sağlayıcı, girişimci, sanatçı, gazeteci, siyasetçi, doktor, mühendis, avukat, vergi danışmanı, üniversite profesörlerine kadar birçok sektörü zenginleştiriyor.

Ya ekonomik ilişkiler?


Samsinger: Avrupa Birliği ile Türkiye arasında 1963’ten (AET) beri bir ortaklık anlaşması bulunmaktadır. 1996 yılında gümrük birliğinin tam olarak yürürlüğe girmesiyle birlikte tüm gümrük vergileri kaldırılmış ve ortak dış gümrükler üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Türkiye’de serbest piyasa yapılarının devreye girmesiyle karşılıklı ekonomik ilişkiler yoğunlaştı. Türkiye, Avrupa ile Asya arasında siyasi ve ekonomik bir köprü işlevi görmektedir. Ülke, Avusturya’nın önemli bir ekonomik ortağıdır. Korona krizinden önce, birleşik dış ticaret hacmi neredeyse üç milyar avroydu. Tanınmış Avusturyalı şirketler 2006’dan beri Türkiye’de yatırım yapıyor. Avusturya, son yıllarda birçok irili ve ufaklı şirketleri ile en güçlü doğrudan yatırımcılardan biri olmuştur. Avusturya şirketlerinin ekonomik faaliyetleri, Avusturya Federal Ticaret Odası’nın (WKO) İstanbul ve Ankara’daki dış ticaret merkezleri tarafından aktif olarak desteklenmektedir.

Türkiye menşeli Türk şirketlerinin Avusturya’daki ekonomik angajmanı nasıl görünüyor?


Samsinger: Korona krizinden önce, Türkiye´den şirketlerin Avusturya’daki doğrudan yatırımları yaklaşık 200 milyon avroyu buluyordu, trend artıyor. Burada ilk bahsedilen, Viyana’daki VakıfBank International AG’dir. Arçelik (Koç Grubu) yıllar önce Elektra Bregenz’i satın aldı. Türk Telekom International Wiener Neustadt’a yerleşti, Rönesans Bau ve Chemson Polymer-Additive AG, federal başkentte yerlerini aldı. Dağıtım ağları Avusturya’da Yataş Enza Home (Viyana) veya Sarar Giyim’de (Salzburg) sürdürülmektedir. 2018 yılında Türk Hava Yolları ile 125.000 Türk turist de dahil olmak üzere yarım milyondan fazla yolcu Viyana/Schwechat’a uçtu. 2018 yılında, ikram şirketi Do & Co ile Türk Hava Yolları, ortak bir şirket aracılığıyla 15 yıl daha işbirliği yapma konusunda anlaştı. Türk Pegasus Airlines da düzenli olarak Viyana’ya uçuyor.

Bir Avusturyalı ve Türkiye ile ilgili çok sayıda kitap yazmış bir yazar olarak iki ülke ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?


Samsinger: Osmanlı ve Habsburg imparatorlukları, genellikle çatışmalarla dolu ve yüzyıllar öncesine uzanan bir tarihle birbirine bağlıydı. Ancak, her iki imparatorluk da her zaman birbirlerine meydan okudu ve ilham kaynağı oldu. İki cumhuriyet arasındaki ilişki ise yaklaşık 100 yıl kadar sürüyor. Zaman zaman -çoğunlukla ülke içi nedenlerle- siyasi olarak anlaşmazlıklar olsa da işbirliği ve ortak çıkarları engelleyecek gelişmeler derinlemesine söz konusu olmadı. Eleştirel üslupları da tolere etmesi gereken karşılıklı saygıyla, Avusturya ve Türkiye cumhuriyetlerinin geleceğini hem devletlerin hem de orada yaşayanların yararına şekillendirmek mümkün olmalıdır. Son dönemde ikili ilişkiler önemli ölçüde düzeldi ve Avusturyalı arkeologların Efes’te kazı yapma izni yenilendi. Bütün bunlar meşru umutlar için sebep vermektedir.

Yeni yayınlanan „Von Türken und Wienern – Türkler ve Viyanalılar“ adlı eserinizi,  karşılıklı bilgi ve anlayışın sağlam temellere dayanan bir katkısı olarak görüyoruz. Peki  çalışmanın harici bir nedeni var mıydı?


Samsinger:  İki dilli kitap, son 230 yılda iki ülke arasındaki çeşitli ilişkilere ışık tutuyor. Bu eser 2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümüne ve 2024 yılında Avusturya ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilere ithaf edilmiştir. Bu yıldönümleri her iki ülke için de kutlama sebebidir.

O zaman hep birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıl dönümünü ilk başta  2023’te bir kutlayalım. Sayın Samsinger, bilgilendirici mülakatınız için teşekkür ederiz.


Samsinger:
Ben, Yeni Vatan Gazetesi -Neue Heimat Zeitung ekibine ve size, keyifli sohbet ve samimi ve dostane misafirperverliğinizden ötürü teşekkür ederim.

Deutsch
Ein wichtiges Werk auf Deutsch und Türkisch: „Von Türken und Wienern-Türkler ve Viyanalılar“

https://www.yenivatan.at/ein-wichtiges-werk-auf-deutsch-und-tuerkisch-von-tuerken-und-wienern-tuerkler-ve-viyanalilar/

Kitap
Von Türken und Wienern – Türkler ve Viyanalılar
Yayınevi: New Academic Press
Kapak: Ciltli
Sayfa sayısı: 224 sayfa
Kitap boyutları: 22,5 x 26,5
Yayın tarihi: Ekim 2022
ISBN: 978-3-7003-2300-6

Relevante Artikel

Noch dazu:
Close
Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner