İbşir Paşa nasıl Deyyus-u Ekber sıfatını kazandı?

Osmanlı tarihinde yaşanmış gerçek bir hikaye.

Birçok devlet ya da imparatorluklarda Deli lakaplı bir kral mutlaka vardır. Bizim de meşhur bir Deli İbrahim’imiz var. Üstelik de boncuklu. Padişah İbrahim’e Deli lakabı yaptığı alışılmamış davranışlardan dolayı verilmişti. Gerçi çocukluğundan itibaren çevresindeki herkesin boğdurulup öldürüldüğü ve kendisinin de her an boğdurulmak üzere hapis tutulduğu hissi, ona bu delilik sıfatının yakıştırılmasına çok etkili olmuştur.

Takvimler 1648 yıllarını gösterdiğinde Deli İbrahim hala padişahtı ve bir sürü de sorunlarla uğraşmaktaydı. Bir yandan savaşlarda toprak kaybederken ekonomide de para sürekli değerini kaybetmeyi sürdürüyordu. Bunlar da yetmiyormuş gibi iç isyanlar da iyice bezdirmişti Deli İbrahim’i.

O zamana kadar hazinede çok sorun olmamasına rağmen güzel günlerin sonuna gelinmişti sanki. Hazine tamtakır ve vergiler de toplanamıyordu. Yeniçerilerin paraları verilemiyor bu yüzden devletin her kademesindeki görevliler (beylerbeyi, valiler, kadılar) katında haraç ve rüşvet almış başını gidiyordu.

Ancak yine de müsriflikten vazgeçmiyorlardı. O yılların modası samur kürkler, İbrahim’in en sevdiği kürklerdendi. Odasının tüm duvarlarını Samur kürklerle donatmıştı. En sevdiği kedilerine Samur kürkten kıyafetler giydiriyordu. Elbette bunlara para yetiremiyordu.

Dersaadette ahval böyleyken Sivas valisinde para vardı. Üstelik o tarihteki bir uygulamaya göre Valiler Padişaha harçlık gönderirlerdi. Bu yüzden Sivas’a gelen bir saray memurunun verdiği bilgiye dayanarak İbrahim Sivas valisi Varvar Ali Paşa’dan 30 bin kuruş ‚harçlık‚ ister. Aslında dediğimiz gibi bu sıradan bir istek değil bir yükümlülüktü. Fakat Vali beklenen cevap yerine Padişah’ın hiç hoşuna gitmeyen şu cevabı verdi; “Sivas’ın tek kuruşu yok! Bu parayı nereden vereyim? Yol keserek halkın malını mı soyayım?’’

Deli İbrahim deliliğine yakışır bir hareketle normal davranmayarak bunu sorun etmez. Ama başka bir şey yapar; Sultan İbrahim, Varvar Ali Paşa’dan Abhaz İbşir Paşa’nın güzelliği dillere destan olan karısı Perihan’ı kendisine getirmesini ister. Paşaya haber gönderir; ‘‘İbşir’in avradı tez bana gönderile.“ diye ferman çıkartmıştır. Buradaki asıl amaç Varvar Ali Paşa ile İbşir Paşa’yı birbirine düşürerek Varvar Ali Paşayı cezalandırmak istemesiydi. Ancak bu kez delirme sırası Varvar Ali Paşa’ya gelmiştir. Buna da isyan eder ve İbrahim’e haber gönderir; ‘‘Bre ben pezevenk miyim? Bir Müslüman ademin nikahlı avradını elinden alıp padişah bile olsa bir başka herife nasıl veririm?’’ der.  Varvar Ali Paşanın lakabı, Sivas valisi iken sahip olduğu varlıktan dolayı değil, Bosna’nın Dalmaçya kıyılarındaki Prozna kasabasının Varvar köyünde doğduğundan dolayıdır.

Varvar Ali Paşa, Osmanlı’nın genel ahvalinden memnun olmadığı için aslında İstanbul’a bir ordu ile yürüyüp ortalığı düzeltme arzusu içindeydi. Bu yüzden sürekli atarlı davranmasının asıl sebebi buydu. Çünkü İmparatorluğu padişahın değil avratlarının yönettiğini düşünüyor ve bunu düzeltmek istiyordu. Bu yüzden ordusunu toplayıp isyan etti.

İstekleri Varvar Ali Paşa tarafından sürekli reddedilen İbrahim, artık dayanamayarak Varvar Ali Paşa’nın kellesini aldırmak için Anadolu’da bulunan en güvendiği komutan olan eşine göz koyduğu İbşir Paşa’ya emir verdi. İbşir Paşa kendisinin eşini vermek istemeyen Varvar Ali Paşa’nın kellesini almak üzere Sivas’a hareket etti.
İbşir Paşa isyankâr Varvar Ali Paşa’yı ani bir baskınla Tokat dolaylarında kıstırıp yakaladı. İbşir Paşa yakaladığı asi Varvar Ali Paşa’yı tam cellada teslim edecekken Ali Paşa’nın şu sözleri yankılandı;
‘‘Ulan, ben senin avradının ırzını korumak için isyan etmiştim. Senin gibi herifi benim üzerime musallat etmelerinin sebebi budur, bilmiyor musun? Beni Allah’ın emrine karşı çıkmayıp da namusunu koruduğum için mi katledeceksin pezevenk?!’’

Padişahın fermanını kendi onurundan ve gururundan üstün gören İbşir Paşa bu söze karşı biraz bozulsa da Varvar Ali Paşa’nın canını oracıkta aldı. Kellesini İstanbul’a Deli İbrahim’e gönderdi

Bu olayın ardından İbşir Paşa sadakatinden ötürü sadrazamlık makamını kapsa da halk arasında lakabı
Deyyus-u Ekber (En büyük pezevenk) olarak kaldı. ( Kaynak: Sedat Karadayı) 

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner