İsrail ordusunun eski sözcüsü Shalicar Viyana’da Türkiye´yi konuştu
İsrail ordusunun eski sözcüsü ve yazar Arye Sharuz Shalicar, Die Presse’ye verdiği geniş röportajda Gazze’deki ateşkesin kırılganlığını, Hamas’ın ancak Türkiye ve Katar’ın baskısıyla silahsızlandırılabileceğini, İsrail’in iç bölünmüşlüğünü, Trump’ın rolünü ve dünya genelinde yükselen antisemitizmi değerlendirdi. Yeni Vatan Gazetesi, Almanca yayımlanan bu mülakatı sizler için yorumsuz ve eksiksiz şekilde Türkçeye aktardı.
VİYANA, 20.11.2025, Perihan Mansur
İsrail ordusunun eski sözcüsü ve yazar Arye Sharuz Shalicar, Avusturya’nın muhafazakâr ve İsrail yanlısı çizgideki gazetesi Die Presse’ye Viyana´da konuşarak Gazze’deki ateşkes, Hamas’ın geleceği ve uluslararası barış gücü ihtimali hakkında dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Shalicar, ateşkesin son derece kırılgan olduğunu belirterek çatışmaların hızla yeniden başlayabileceği uyarısında bulundu.
Shalicar’a göre ateşkesin sürmesi, sahada bulunan ABD’nin etkisine ve Türkiye ile Katar’ın sürece dahil kalmasına bağlı. Hamas’ın “zaman kazanarak Gazze’de yeniden hâkimiyet kurmaya çalıştığını” söyleyen Shalicar, örgütün silahsızlandırılmasının ise ancak Türkiye ve Katar’ın güçlü baskısıyla mümkün olabileceğini savundu. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sürece katılmasını beklemediğini vurguladı.
Shalicar röportajında Türkiye’yi özellikle Hamas üzerindeki nüfuz bağlamında ele aldı. Ona göre Hamas’ın gerçek anlamda silahsızlandırılabilmesi ancak Türkiye ve Katar’ın, yani Müslüman Kardeşler çizgisine yakın iki ülkenin Hamas üzerinde tam baskı kurmasıyla mümkün olabilir. Ancak Shalicar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böyle bir baskı sürecine katılacağına inanmadığını açıkça ifade etti. Türkiye’yi Hamas’ın güçlenmesinde rolü olan aktörler arasında gösterdi ve “Erdoğan olmadan Hamas’ın şansı daha zayıf olurdu” dedi. Ayrıca uluslararası barış gücü tartışmalarında Türkiye’nin katkısına İsrail’in olumsuz baktığını belirtti.
Uluslararası barış gücü kurma girişimlerinin de ciddi zorluklarla karşılaştığını belirten Shalicar, İsrail’in Türkiye’nin bu güce katılmasına karşı çıkmasının süreci zorlaştırdığını söyledi. Gazze’nin geleceğini, Almanya’nın 1945 sonrası Müttefik işgaliyle yeniden yapılandırılmasına benzeterek “Gazze’nin yoluna girebilmesi için dış kontrol şart” değerlendirmesinde bulundu.
Shalicar, Gazze’nin bugün fiilen ikiye bölündüğünü ve büyük kısmının İsrail tarafından kontrol edildiğini hatırlattı. Uzun vadeli yönetimin ise ancak Endonezya veya Suudi Arabistan gibi Arap–Müslüman ülkelerin güçlü temsiliyle mümkün olabileceğini ifade etti. Ancak yerel halkın bunu “yabancı işgal” olarak görebileceğine dikkat çekti. İsrail’in, barış gücünde yer alacak ülkeler arasında BAE, Bahreyn ve Fas gibi Abraham Anlaşmaları’nı imzalayan devletleri görmek istediğini belirtti.
Trump döneminde hazırlanan barış planındaki Filistin devleti perspektifine değinen Shalicar, bunun ancak “çok uzun bir sürecin sonunda” mümkün olabileceğini söyledi. Erken tanımaların terörist grupların işine yarayacağını savunan Shalicar, “Bugün kurulacak bir Filistin devleti başarısız ve terör odaklı bir devlet olur” dedi.
Shalicar’a göre süreç birkaç nesil sürebilir. İsrail’in geçmiş tecrübelerini hatırlatan Shalicar, Sina, Güney Lübnan ve Gazze’den çekilmelerin radikal grupları güçlendirdiğini belirtti. Filistinlilerin “yeniden eğitilmesi” gerektiğini ve “From the River to the Sea” sloganından uzaklaşmalarının şart olduğunu ifade etti.
Shalicar’ın savaş günlüğü “Überlebenskampf”
“Filistin devleti ancak bir veya iki nesil sonra kurulabilir” diyen İsrail ordusunun eski sözcüsü ve yazar Arye Sharuz Shalicar, Gazze savaşı, Trump’ın rolü, planın zayıflıkları, İsrail iç siyasetindeki kırılganlıklar ve antisemitizmin yükselişi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Die Presse’ye konuşan Shalicar’ın savaş günlüğü “Überlebenskampf” (Hayatta Kalma Mücadelesi), Ağustos ayında, savaşın fiilen sona ermesinden iki ay önce bitiyor. Shalicar, 10 Ekim’de başlayan ateşkes günü günlüğüne ne yazacağını şöyle anlattı: Bir yandan içinden bir taş kalkmış gibi hissettiğini, diğer yandan da kötü bir tat kaldığını söyledi. Ona göre son iki yıldır İsrail’e karşı savaşan düşmanların hiçbiri ortadan kaybolmuş değil.
“Bu anlaşmayı dünyada yalnızca Trump yapabilirdi”
Trump’ın planıyla ilgili olarak Shalicar, dünyada bu anlaşmayı yalnızca Trump’ın yapabileceğini, rehinelerin kurtarılmasının tek yolunun bu olduğunu ve İsrail için bunun bir tür yeni başlangıç anlamına geldiğini belirtti. Trump sert bir tavır sergilemeseydi savaşın hâlâ devam edip etmeyeceği sorusuna ise şu yanıtı verdi: Baskının sadece ABD’den değil, İsrail toplumundan da geldiğini, her İsraillinin rehinelerin geri dönmesini istediğini, ancak Holokost benzeri bir katliam gerçekleştiren bir düşmanın iktidarda bırakılamayacağını söyledi. Ona göre Trump, rehinelerin kurtarılmasını birinci öncelik ilan edip Hamas’ın yok edilmesini ikinci plana itti ve bugün ikinci aşamanın istenildiği gibi işlemediği görülüyor.
“Hamas’ın şartlarına teslim olmak İsrail’i zayıf gösterirdi”
Tarihçi Tom Segev gibi birçok İsraillinin, Hamas lideri Yahya Sinwar’ın ölümünden sonra savaşın daha erken bitirilebileceği yönündeki eleştirileri hatırlatıldığında Shalicar, bunun Hamas’ın şartlarına teslim olmak anlamına geleceğini, Hamas’ın İsrail’in zayıf olduğunu hissettiği anda hiçbir taviz vermeyeceğini söyledi. Gazze’deki ateşkesin ne kadar çabuk bir tırmanışa dönüşebileceği sorusuna ise, Amerikalılar sahada olduğu ve kontrolü elinde tuttuğu sürece, ayrıca Türkiye veya Katar gibi ülkeler sürece dahil oldukça savaş tehlikesinin daha düşük olacağını belirtti. Shalicar’a göre Hamas’ın stratejisi zamanı kullanarak Gazze’de yeniden güç kazanmaktır.
“Hamas ancak Türkiye ve Katar tam baskı yaparsa silahsızlanır”
Hamas’ın silahsızlandırılmasının gerçekçi olup olmadığı konusunda Shalicar, bunun yalnızca Hamas’ın arkasındaki iki önemli Müslüman Kardeşler ülkesi olan Katar ve Türkiye’nin örgüt üzerinde yüzde yüz baskı kurmasıyla mümkün olabileceğini ifade etti. Ancak Erdoğan’ın bu oyuna katılacağını düşünmediğini vurguladı. Uluslararası barış gücü oluşturulması konusunda karşılaşılan zorluklara da değinen Shalicar, Gazze için olumlu bir gelişmenin tek yolunun, Almanya’nın 1945’ten sonraki yoluna benzer şekilde dış baskıyla sağlanacak bir dönüşüm olduğunu söyledi.
Gazze’nin yönetiminde Arap-Müslüman unsurlar
Gazze Şeridi’nin ikiye bölünmüş olduğunu belirten Shalicar, yönetimin ancak Endonezya veya Suudi Arabistan gibi Arap-Müslüman unsurların güçlü temsiliyle sağlanabileceğini, ancak halkın bu ülkeleri yabancı işgalci olarak görebileceğini ve terör gruplarının bu aktörleri Amerikalıların ve İsraillilerin işbirlikçisi olarak algılayabileceğini ifade etti. İsrail’e göre barış gücüne asker sağlayacak ülkelerin Abraham Anlaşmalarını imzalamış olması gerektiğini, yani Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas gibi ülkelerden oluşması gerektiğini söyledi.
“Filistin devleti tanımaları teröristlerin işine yarar”
Trump planında bir Filistin devleti perspektifinin olup olmadığı sorulduğunda Shalicar, bunun ancak çok uzun bir sürecin sonunda mümkün olabileceğini vurguladı. İspanya, İrlanda veya Fransa’nın Filistin devletini tanımasının yalnızca teröristlerin işine yarayacağını, İsrail Gazze’den veya Batı Şeria’dan çekilirse Hamas’ın iktidara geleceğini, Mahmud Abbas’ın ise ilk günde devrileceğini söyledi. Ona göre böyle bir tanıma, Yahudi devletini yeniden tehlikeye atar ve Filistin’de “başarısız bir devlet” yani bir terör devleti ortaya çıkarır. İsrail’in buna asla onay vermeyeceğini ifade etti.
“Filistin devleti bir veya iki nesil sonra mümkün olabilir”
Filistin devletinin kurulmasının ne kadar süreceği sorulduğunda Shalicar, bunun bir veya iki nesil sürebileceğini söyledi. İsrail’in geçmişten ders çıkardığını belirten Shalicar, Sina’dan çekildikten sonra bölgenin IŞİD ve Hamas’la işbirliği yapan Bedevi kabilelerinin eline geçtiğini, 2000’de Güney Lübnan’dan çekilince bölgenin Hizbullah’ın kalesi olduğunu, 2005’te Gazze’den çekildikten sonra Hamas’ın orada kök saldığını hatırlattı. Filistinlilerin “Nehirden Denize” sloganından uzaklaşmaları için yeniden eğitilmeleri gerektiğini söyledi.
İsrail toplumundaki derin travma
Gazze savaşı sırasında İsrail içindeki bölünmüşlük de belirginleşti. Ordunun büyük bir saldırıya katılmak istemediği yönündeki haberler sorulduğunda Shalicar, 7 Ekim 2023 saldırısının ülkeyi derinden sarstığını, Holokost’tan bu yana böyle bir travma yaşanmadığını söyledi. Rehine krizi ve kuzey ile güneyde on binlerce insanın tahliye edilmesi nedeniyle yaranın iki yıl boyunca açık kaldığını, toplumun hem acı hem de siyaset yüzünden bölündüğünü ifade etti. Bu travmanın atlatılmasının yıllar süreceğini belirtti.
Seçimlerde kilit soru: “Netanyahu ile mi, Netanyahusuz mu?”
Yaklaşan seçimlerin bir hesaplaşma niteliği taşıyıp taşımayacağı sorusuna Shalicar “Kesinlikle” yanıtını verdi. Ancak büyük değişiklikler olup olmayacağından emin olmadığını söyledi. Her şeyin “Netanyahu ile devam mı, yoksa onsuz mu?” sorusuna odaklanacağını vurguladı. 7 Ekim saldırısının Netanyahu’nun gözetiminde gerçekleştiğini, ancak suçu tamamen Netanyahu’ya değil, öncelikle güvenlik ve istihbarat birimlerine yükleyen çok sayıda İsrailli olduğunu söyledi. Ordunun ve iç istihbaratın Gazze’den gelen tehdidi hafife aldığını ve başarısızlıklarının siyasete de yansıdığını belirtti.
Antisemitizmin küresel yükselişi
Savaşın sonucunda antisemitizmin dünya genelinde patladığına dikkat çeken Shalicar, Orta Doğu’daki gelişmelerin Yahudi düşmanlığını tetiklemek için bir bahane olarak kullanıldığını söyledi. Avusturya’daki bir Yahudi’nin Orta Doğu’da yaşananlarla ne ilgisi olduğunu sorguladı ve benzer bir durumun başka hiçbir çatışmada görülmediğini söyledi. Rusya-Ukrayna savaşında Ruslara karşı kitlesel nefret gösterileri olmamasını örnek verdi.
“İsrail bugün iki yıl öncesinden daha güçlü olmalı”
Gazze savaşından sonra İsrail’in durumunu değerlendiren Shalicar, düşmanların hâlâ orada olduğunu ve kendilerini kanıtlamak istediğini, ancak İsrail’in teröre karşı kendisini savunabileceğini ve uluslararası baskıya direnebileceğini gösterdiğini söyledi. Yahya Sinwar, Hassan Nasrallah ve Ismail Haniyeh gibi terör liderlerinin bedel ödemesi gerektiğini vurguladı. İsrail’in sonuna kadar gitmeye hazır olduğunu ve bugün iki yıl öncesine göre daha güçlü bir konumda olduğunu umduğunu ifade etti.
Ortadoğu’da barış mümkün mü?
Kitabındaki “Ortadoğu’da barış mümkün mü?” bölümüne atıf yapıldığında Shalicar, cevabının hem evet hem hayır olduğunu söyledi. II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’nın savaşsız bir gerçekliğe ulaşabildiğini, ancak Ortadoğu’da böyle bir durumun hiç oluşmadığını belirtti. İsrail’e karşı her savaşın ardından birçok aktörün İsrail’e baskı yapmak için harekete geçtiğini söyledi.
“Asla koruma kalkanını indirmemek”
Son olarak kişisel dersini şöyle özetledi: “Asla koruma kalkanını indirmemek.” İsraillilerin sadece yaşamak ve rahat bırakılmak istediğini belirten Shalicar, sakin dönemlerde tehlikelerin unutulduğunu, 7 Ekim’in ise her şeyi altüst ettiğini söyledi. Büyükbabasının Holokost’u, anne babasının Yom Kippur Savaşı’nı yaşadığını ve kendi kuşağının da 7 Ekim’i yaşamak zorunda kaldığını ifade etti. ( yenivatan.at, Perihan Mansur, Viyana 20.11.2025)
NOT> Die Presse’de yayımlanan uzun mülakatın Türkiye ilgili soru ve cevaplarını Yeni Vatan Gazetesi sizler için metne dökerek tercüme etti.
Die Presse: Gazze’deki ateşkes kırılgan. Bu durum ne kadar hızlı bir şekilde yeniden bir tırmanışa dönüşebilir?
Arye Sharuz Shalicar: Amerikalılar sahada olduğu ve az çok dümenin başında bulunduğu sürece, ayrıca Türkiye veya Katar gibi ülkeler sürece dahil oldukça savaşın yeniden başlaması tehlikesi daha düşüktür. Hamas’ın taktiği ise zamanı kullanarak Gazze Şeridi’nde yeniden daha güçlü bir hâkimiyet kurmaktır.
Hamas’ın silahsızlandırılması gerçekten mümkün mü?
Gerçekçi bir silahsızlandırma ancak Katar ve Türkiye’nin, Hamas’ın arkasında duran Müslüman Kardeşler çizgisindeki iki devlet olarak örgüt üzerinde yüzde yüz baskı kurmasıyla mümkündür. Bu da şu yaklaşımla olur: “Biz Trump ve Amerikalılarla aramızı bozmak istemiyoruz.” Erdoğan ve Katar olmadan Hamas’ın şansı çok daha zayıf olurdu. Ancak Erdoğan’ın bu oyuna katılacağını sanmıyorum.
Uluslararası bir barış gücünün oluşturulmasında bile direnç ve büyük sorunlar var. Türkiye’nin katkısına İsrail’den gelen bir “hayır” yanıtından sonra nasıl devam edilecek?
Gazze Şeridi için olumlu bir gelişmenin tek yolu, Almanya’nın 1945’ten sonraki modelidir. Nazi diktatörlüğünün ardından Müttefikler tarafından bir işgal gerçekleşti, bu işgal eski düzenin geri dönüşünü engelledi ve Almanya’nın doğru bir yola girmesini sağladı.
Gazze Şeridi şu anda ikiye bölünmüş durumda. İsrail daha büyük kısmı kontrol ediyor. İsrail askerleri hiç çekilecek mi?
Gazze Şeridi’nin yönetimi ve kontrolü — ve bu yıllar boyunca — ancak Arap-Müslüman bir unsurun, örneğin Endonezya veya Suudi Arabistan’ın güçlü bir şekilde temsil edilmesiyle işleyebilir. Fakat halk Endonezyalıları ve Suudileri yabancı bir işgal olarak görebilir; teröristler de onları Amerikalıların ve İsraillilerin işbirlikçileri olarak algılayabilir. İsrail ise barış gücüne asker gönderecek devletlerin, İsrail ile barış anlaşmaları yani Abraham Anlaşmaları’nı imzalamış ülkeler olmasını istiyor: Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn veya Fas gibi.
Trump planında bir Filistin devleti perspektifi yer alıyor. Bunun için bir umut ışığı var mı?
Bir Filistin devleti ancak uzun bir sürecin sonunda mümkün olabilir. İspanya, İrlanda veya Fransa gibi devletlerin Filistin’i tanıması, yalnızca teröristlerin işine yarar. İsrail Gazze’den ya da Batı Şeria’nın kontrol ettiği kısımlarından çekilirse Hamas ilerler. Mahmud Abbas daha ilk günde devrilirdi. Filistin devletini tanıyan ülkeler nihayetinde Yahudi devletini yeniden tehlikeye atar. Bugün kurulacak bir Filistin devleti sadece “başarısız bir devlet”, bir terör devleti olur — hem de Holokost’tan bu yana Yahudilere karşı işlenen en büyük katliamdan iki yıl sonra. İsrail buna asla evet demeyecektir.
Peki bir Filistin devletinin kurulması ne kadar sürecek? Filistinlilerin sabrı çoktan tükenmiş durumda.
Böyle bir süreç bir ya da iki nesil daha sürebilir. İsrail geçmişten ders çıkardı: 1979’da Sina’dan çekildik; bugün Sina Yarımadası’nın bazı bölgeleri IŞİD’in ve Hamas ile işbirliği yapan Bedevi kabilelerinin kontrolünde. 2000’de Güney Lübnan’dan çekildik; bugün orası Hizbullah’ın kalesi. 2005’te Gazze’den çekildikten sonra ise Hamas orada kök saldı. Filistinlilerin yeniden eğitilmesi, “From the River to the Sea” sloganından uzaklaştırılması gerekiyor.
İsrail Başbakanı Netanyahu’dan Türkiye’ye ABD’e F-35 veremez açıklaması
Die Presse’de yayınlanan bu mülakat zamanı olan aynı gün İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Tel Aviv’de yaptığı açıklamada Türkiye’ye F-35 savaş uçağı verilmesinin yakın zamanda gündemde olmadığını açıkladı.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Türkiye’ye F-35 savaş uçağı verilmesinin yakın zamanda gündemde olmadığını açıkladı. Netanyahu, “Olursa bile bu konudaki tavrımız, Suudi Arabistan’a F-35 verilmesine yönelik tavrımızla aynı, hatta ondan daha sert” dedi.
Türkiye’nin F-35 meselesine değinen Netanyahu, Suudi Arabistan için söylediklerini hatırlatarak, “Bizimle çatışma hâlinde olmayan, politik olarak da bizimle ihtilaf içinde olmayan bir ülke için söylediklerimi, Türkiye’ye F-35 tedariki konusundaki tutumumuz için ikiyle çarp, öyle düşün. Ayrıca anladığım kadarıyla, böyle bir ihtimal zaten çok uzak, varsa bile yani” ifadelerini kullandı. Netanyahu, sözlerini tekrarlayarak, “Bu ihtimal gerçekten uzak. Eğer böyle bir ihtimal varsa bile, çok uzak” dedi ve tavrını net bir şekilde ortaya koydu. İsrail Başbakanı, “Bu tür bir tedarik, Orta Doğu’daki güç dengesini bozuyor ve her açıdan bizi tehlikeye atıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin korumayı taahhüt ettiği niteliksel askerî üstünlüğümüzü riske atıyor” değerlendirmesinde bulundu.



