TİHV: İşkence ve kötü muamele başvuruları yüzde 22 arttı

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) 2022 raporunu açıkladı. Raporda, "İşkence ve diğer kötü muamele başvuruları önceki yıla göre yüzde 22 arttı" denildi.

Ankara. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) 2022 Yılı Tedavi Merkezleri Raporu’nu yayımladı. TİHV’in tespitlerine göre işkence ve kötü muamele gördüğü için 2022 yılında TİHV’e başvuranların sayısı önceki yıla göre yüzde 22 arttı. Bin 201 kişinin kendisi ya da bir yakını işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı için vakfa başvuru yaptığı ifade edildi. Bu rakam TİHV tarihinde kayda geçen en yüksek ikinci rakam oldu. Vakfın hazırladığı rapora göre, işkence gördüğü gerekçesiyle başvuranların yüzde 91,6’sı siyasi düşünce, kimlik veya eylemleri nedeniyle gözaltına alındı.

Raporun önsözünü yazan TİHV Başkanı Metin Bakkalcı, 2022 yılında 530 yeni başvuru beklediklerini söyledi. Başvuruların beklenenden çok fazla olduğuna dikkat çeken Bakkalcı, “2022 yılı içinde işkenceye maruz kaldıkları ya da yakını oldukları için 530 yeni başvuru öngörülmesine karşın, 1201 işkenceye maruz kalan ya da yakını olan kişi tüm merkezlerimize başvurmuştur. Öngörülen başvuru sayısından iki mislinden fazla başvuru olması bir yandan ülkedeki işkence dahil insan haklarındaki olumsuz gidişatın bir göstergesi anlamına geldiği gibi, öte yandan da ülke genelindeki çalışmalarımızın anlamını ve etkinliğini göstermektedir” dedi.

Raporda yer alan bilgilere göre vakfa başvuranlardan 1117’si kendisi, 84’ü ise bir yakını için yardım istedi. Başvuranların 1079’u Türkiye içinde, 38’inin ise Türkiye dışında işkence ve kötü muamele gördüğü belirtildi. Raporda yer alan bilgilere göre vakfa başvuranların en küçüğü 3, en büyüğü ise 76 yaşında.

Raporda yer verilen bilgilere göre, başvuru yapanlar en fazla tehdit ve hakaret nedeniyle şikayetçi oldu. Bu veriler raporda şöyle yer aldı: “Vakfa başvuranların yüzde 70,2’si fiziksel müdahaleye, yüzde 83,4’ü tehdit ve hakarete, yüzde 45,2’si pozisyonel işkenceye uğradı. 497 kişi ters kelepçeli halde bekletildi. Başvuranların yüzde 43,5’inin cinsel işkence gördüğü tespit edilirken, üçkişi tecavüze uğradığını aktardı. 80 kişi ise fiziksel cinsel tacize uğradı.”

“Sokakta da emniyette de işkence hız kesmedi”

Geçen yıl sık sık gündeme gelen toplantı ve gösterilere yönelik müdahaleler de raporda yer aldı. TİHV verilerine göre yardım talep edenlerin yüzde 50,6’sı sokakta ya da açık alanda işkence ve kötü muamele gördüğünü söyledi. Gözaltı sürecinde işkence görenlerin yüzde 30,7’sinin araç içinde kolluk güçlerinin işkence ve kötü muamelesine maruz kaldığına vurgu yapılan raporda şu bilgiler yer aldı: “Gözaltı sürecinde işkence gördüğünü belirten her iki kişiden birinin (yüzde 50,7) götürüldüğü emniyet müdürlüklerinde işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldığı tespit edildi. Vakfa başvuranlardan 131’i İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde, 103’ü Van Emniyet Müdürlüğü’nde işkence ve kötü muamele gördüğünü belirtti. “

Raporda Onur Ayı etkinlikleri sonrasında İstanbul, Ankara ve İzmir’deki tedavi merkezlerine yapılan başvuruların Haziran ayında yoğunlaştığına dikkat çekildi.

“Başvuranların çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu doğumlu”

Diyarbakır, Van ve Cizre’deki TİHV merkezlerine yapılan başvuruların her yıl giderek arttığına dikkat çekilen raporda, bu durumun bölgede ifade özgürlüğü ile barışçı toplantı ve gösteri özgürlüğüne yönelik yasaklamalarla birlikte ele alınması gerektiği belirtildi.

İşkence ve kötü muamele gördüğü gerekçesiyle vakfa başvuranların yüzde 68,8’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesi doğumlu kişiler olduğuna dikkat çekilen raporda ayrıca işkence gördüğü iddiasıyla vakfa başvuranların çoğunun, gözaltı süreçlerinde adli muayeneleri yapılırken kolluk güçlerinin muayenehaneden çıkarılmadığını ve şikayetlerinin dinlenmediğini söylediği ifade edildi.

Rapora göre, geçen yıl Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na başvuranların yüzde 91,6’sı siyasi düşünce, kimlik veya eylemleri nedeniyle gözaltına alındıklarını belirtti.

“Cezasızlık işkenceyle mücadelede en büyük engel”

Raporun değerlendirme kısmında cezasızlık olgusunun işkence ile mücadelede en önemli engel olduğuna dikkat çekildi.

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Uyuşturucu satıcısını okulların önünde gören polisimiz gereğini yapsın. Ayaklarını kırsın. Bu kadar net ve açık” sözlerine vurgu yapılan raporda şu görüşlere yer verildi: “Son dönemde kamu görevlilerinin işkencenin ve diğer kötü muamele mutlak yasağına yönelik bu tür söylemleri, tavırları ve yaklaşımları, cezasızlığı “güvence” altına almaya yönelik yasal düzenlemeler ile daha da ciddi bir hal almıştır. Siyasi iktidar işkenceyi “terörizm ile mücadele”, “olağanüstü hal”, “milli güvenlik” ve “kamu düzeni” adı altında meşrulaştırma eğilimindedir.”

Raporda Türkiye’nin uluslararası mekanizmaların eleştirilerini dikkate almadığı savunularak, “Türkiye’deki işkence gerçekliği uluslararası mekanizma ve organlar tarafından hazırlanan raporlarda tüm çıplaklığı ile dile getirilmektedir. Ancak, Anayasa başta olmak üzere hiçbir yasa, kural ve normla kendini sınırlandırmak istemeyen siyasal iktidar, uluslararası önleme ve denetleme mekanizmaları tarafından yapılan eleştiri ve önerileri de esas olarak dikkate almamaktadır” denildi.

“Rakamlar rapordakinden daha fazla”

Raporu VOA Türkçe’ye değerlendiren TİHV Diyarbakır Temsilcisi Murat Aba, gerçek rakamların rapora yansıyandan daha fazla olduğunu savundu.

Türkiye’de hak ihlallerinin kurala dönüştüğünü vurgulayan Aba, bunun normalleştirilmeye çalışıldığını söyledi. Özellikle OHAL sürecinde işkencenin arttığına dikkat çeken Aba, rakamların neden daha fazla olduğunu şöyle açıkladı: “İnsan hakları aktivistlerinin korunması gerekiyor ama maalesef ki Türkiye’de insan hakları aktivistleri örgüt üyesi gibi lanse edilmeye çalışılıyor. En temel hak talebi bile örgüt üyeliğine delalet getirip kişiler hakkında dava açılabiliyor. Daha önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamalarında da gördük. Sivil toplum örgütlerine yönelik, insan hakları kurumlarına yönelik, ‘Biz biliyoruz onlar kimlerden yanadır’ gibi açıklamaları. Elbette ki bu durum gelen kişiyi korkutur. (TİHV’e) Gelince kendisinin de başına bir şey gelme ihtimali, onun gelmesini engelleyebilir. “

“Cezasızlık politikası cesaret veriyor”

Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Mehdi Özdemir ise işkence davalarının cezasızlıkla sonuçlanmasına dikkat çekti.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Özdemir, işkence yaptıkları iddiasıyla yargılanan kamu görevlilerinin ya ceza almadığını ya da çok az ceza aldığını söyledi.

Kamu görevlilerinin bu durumdan güç aldığını savunan Özdemir, “Ceza alan kişilerin de herhangi bir şekilde memuriyetine engel veya gelecek yaşamlarına olumsuz yansımayacak şekilde kimi kararların verildiğini görmekteyiz. Burada önemli olan koruyucu bir yaklaşımın teşvik edilmesinin, fiillerin meşrulaştırılmasının, yaygın ve sistematik uygulamanın hem yargı pratiğiyle hem devlet kademesi itibariyle gerçekleştirilmesidir. Bundan güç alan kamu görevlilerince resmi gözaltı yerlerinde yani karakollarda, resmi olmayan, zorla alıkonulan yerlerde, cezaevlerinde, sistematik ve yaygın bir şekilde işkence suçu bu koruyucu, kollayıcı ve teşvik edici, meşrulaştırıcı yaygın yaklaşımdan kaynaklı olarak uygulanagelmektedir” dedi.

Devletin cezasızlık politikasından vazgeçmesi gerektiğini dile getiren Özdemir, şunları söyledi: “Anayasanın 17/3 maddesi işkencenin mutlak surette yasak olduğunu söyler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesi savaş halinde bile işkencenin yasak olduğunu ifade eder. Bu yönden bakıldığında devletin cezasızlık politikasından bir an önce vazgeçmesi, işkence eylemini gerçekleştiren kolluk görevlilerinin gerek adli gerekse idare soruşturmalarla görevden el çektirilmeleri, uygun suçlama üzerinden yargılanarak cezalandırılmaları lazım. Eğer bu yargılama süreçleri etkin bir şekilde yürütülürse, pek tabii ki bu fiilleri işleyebilecek olan kişiler üzerinde caydırıcı bir etki yaratır. “

Relevante Artikel

Back to top button