Viyana’daki Oscar ödüllü puro magazasının yaratıcısı örnek bir Avusturyalı Türk: Ercan Hazar

Avusturya’nın başkentinde aslında küçük gibi görünen ama büyük bir mucize karşısındayız: Dünyanın bir numaralı Oscar ödüllü puro mağazasının sahibi Ercan Hazar ve onun bu küçük mağazasında yarattığı atmosferin hikâyesini gelin bir hep birlikte okuyalım.

Viyana /Birol Kılıç, 03.08.2023

Viyanalı Ercan Hazar’ın Dördüncü Viyana’daki tütün malzemeleri ve puro  satan mağazası, kurulduğu 1999 yılından itibaren sanki “Viyana’nın puro severler kültür derneği merkezi” gibi.

Ercan Hazar, 2 Mart 2018 tarihinde Avusturya’da puro pazarındaki çalışmaları nedeniyle Havana’da “Negocios” kategorisinde “Premio Habano del Ano” ödülüne layık görülmüş.

Tüm diplomatlarımız bir yana Ercan Hazar bir yana

Ercan Hazar, 2 Mart 2018 tarihinde Avusturya’da puro pazarındaki çalışmaları nedeniyle Havana’da “Negocios” kategorisinde “Premio Habano del Ano” ödülüne layık görülmüş.

Ercan Hazar Avusturya’da Türk asıllı insanların imajına ve olumlu tanıtımına aslında hiç bir diplomatın yapamayacağı şekilde; içten, karşılık beklemeden severek yaptığı  için, çok büyük katkısı var.

Kendisi, Türk asıllı insanlara  karşı ister istemez oluşmuş önyargıları en üst düzeyde siyasi, bürokrat, medya temsilcileri, yazarlar çizerler ve iş insanların nezdinde, örnek bir insan  ve dürüst bir esnaf olarak adeta gönüllü bir Türk Büyükelçisi. Evet… O aslında ayrıca gerçek bir Türk büyükelçisi. Gönüllü bir büyükelçimiz. Örnek bir esnaf. Örnek bir Türk asıllı Avusturya vatandaşı.

Viyana’da  böyle samimi, başarılı, bağımsız ve kimliğini unutmamış ve yaşadığı ülke olan Avusturya’yı seven ve uyum göstermiş örnek birçok Türk arkadaşlarımız var. Yeni Vatan Gazetesi son 22 yıl içinde birçoğunu tanıttı.

 

Mayıs 2001 yılında iki sayfa Ercan Hazar’ı Yeni Vatan Gazetesi’inde tanıtmıştı.

Mayıs 2001 yılında iki sayfa Ercan Hazar’ı Yeni Vatan Gazetesi’inde tanıtmıştı.

Bu yüzde sizlere tam yirmi sonra gelin Ağustos 2021 Ercan Hazar’ı  kendi anlatımlarından ve çeşitli kaynaklar üzerinden hikayesi ile birlikte  tekrar tanıtmak isterim.

Viyana’da ziyaret ettiğim Ercan Hazar’ın hikâyesi aslında önemli bir şeyin ispatı: Türklerin dünyanın neresine giderlerse gitsinler, eğer meslekleri ve bu mesleğe aşkları varsa, insanlara olan hizmet aşkı ve 72 millete tek göz bakma felsefesi ile başarılı olabileceğinin ispatı.

Ercan Hazar, oradan buraya uzman olmadığı ticari alanlara sıçrayan, on işi bir arada yapmaya çalışan bir insan değil. Malatya’da sevgili merhum çiftçi dedesinin yanında büyürken öğrendiği, kokladığı tütün yetiştirme aşkına kapılmış bir derviş o aslında. Hazar, Anadolu’dan Viyana’ya dedesinden aldığı bu aşk sayesinde, sadece puro alanında bir numaralı isim olmakla kalmadığı, bakıldığında görülüyor: En başta küçücük mağazasında tüm insanları ırk, mezhep, meşrep, siyasi görüş demeden bir dervişane gibi kabul ediyor. Hizmet ediyor ve mesut ediyor. Kolay değil bu iş. Sonuçta merkezinde insan var…

Evet… Ercan Hazar’ın dışardan pek dikkat çekmeyen dükkânının müşterileri Almanya, Japonya, İsviçre, Amerika, Rusya, Çin, Arap bölgesi, Türkiye, Macaristan, Almanya ile Avrupa’nın geri kalanına ve dünyanın dört bir yanına yayılmış.

Ercan Hazar, 2 Mart 2018 tarihinde Avusturya’da puro pazarındaki çalışmaları nedeniyle Havana’da “Negocios” kategorisinde “Premio Habano del Ano” ödülüne layık görülmüş.

Bu ödül puro dünyasında film dünyasında verilen Oscar ile karşılaştırılabilir.

Yeni Vatan gazetesi bundan yirmi yıl kadar önce Ercan Hazar adlı bu başarılı gencin geleceğini görmüş ve daha o zaman detaya ve kaliteye önem veren bu uzman Türk iş insanının başarısını manşetine taşımıştı. Boşuna değilmiş.

Ercan Hazar “Puronun Oscar’ını” bizlere anlattı

AVUSTURYA MEDYASI İLGİSİZ

Geçmişten bu ödüle layık görülünceye kadarki fotoğraf albümünü gösterirken, “Ben kendi tanıtımımı pek yapmıyorum, ama Avusturya basınında, bu alanda kazanılması çok ağır şartlara bağlı olan puronun Oscar’ını kazanmış bir insanı üç satır haber yapmamalarını da çok tuhaf buluyorum ve etnik kimliğime karşı önyargılara bağlıyorum” demesi, aklımda kalıyor.

Hazar, bir yandan resim albümünü gösterirken sözlerine şöyle devam ediyor:

“Havana’da Avusturya Büyükelçisi, Oscar ödülünü gördükten sonra gelip beni tebrik etti. Hatta hiç unutmuyorum, ‘Avusturya adına sizi tebrik ederim,’ demişti. Viyana’da bana devamlı Küba Büyükelçisi gelir ve puro alır. Sadece Viyana’nın en üst kesimi gelip benden puro vs. satın almıyor, tüm Avusturya’dan ve hatta dünyadan bu gördüğünüz küçük mağazaya, müşteriler hem kaliteli puro almak hem de bilgimden yararlanmak için geliyorlar. Bu iş bir aşk, ilgi, sevgi ve sabır işi. Elimdeki puro koleksiyonları, dünyaca ünlü. Ama gel gör ki, bir satır Almanca haber yok.”

Ercan Hazar ile konuşurken bir ara Avusturyalı bir puro sever geliyor.

Arkadaki özel dereceler içinde saklanan odaya geçiyorlar. Müşteri belli, ne içeceğini bilen, hali vakti yerinde bir insan. Tek aradığı, devamlı kalitesini ve evrensel kalite stok halini koruyan puro. Arkada Ercan Hazar, müşterisine sanki bin bir gece masallarındaki sultanın hazinesinden kırk karatlık elmasları gösterir gibi purolarını sergiliyor. Purolar da puro ama. İçmeyen insanı bile görünüşü ve kokusuyla adeta kendisine çekiyor. Kalın, canlı, renkli, büyük ve tanesinin fiyatı belki de 50 ile 100 Euro arasında değişen 10 kadar puroyu müşteri “alıyorum” diyor ve parasını ödeyip gidiyor.

KÜBALI HANIM DEVAMLİ MÜŞTERİSİ

Bu arada kapıdan Kübalı yine puro satan bir kadın giriyor. Bakımlı, güler yüzlü bu hanımı, Ercan Hazar, benimle de tanıştırıyor ve sohbet ediyoruz. Kübalı Hanım Viyana´da en kaliteli ve devamlı bakım altında  puro mağazasının her hafta devamlı müşterisi. Bakıyorum, hemen ikisi çok güzel puroları hazırlıyorlar. Bana da teklif ediliyor. Önceden bir dönem kullandığım puroya artık ara verdiğimi söylüyorum. Hemen leblebi çekirdek gibi purolar yakılıyor. Kokusu hoş. Ercan Hazar yukarıda duran Oscar ödülünü indiriyor ve Kübalı konukla bir anı fotoğrafı çektirirken bana, “Teklif var, ısrar yok. İyi yapıyorsun” diye gülümsüyor.

KÜÇÜK DÜKKÂNIN BÜYÜK TRAFİĞİ: DEMLENENLER

Kapıda iki müşteri oturmuş dükkâna baka baka puroları ile “demleniyorlar”. Rahatlar… Ayrı dünyaların insanları sanki. Bugün tatil günü. Dünya umurlarında değil, kelli felli bu iki adam, belli ki stres atıyor. Dükkânın yanından ayrılmamaları, hem dükkânın küçük, şık ve yoğun puro kokusu içermesinden hem de etrafa saçtığı pozitif sıcaklıktan olmalı.

Bu duyguyu anlıyorum. Çünkü hatırlıyorum: Çocukluğumda İstanbul’da ciğerciler vardı. Önlerinde sotaya yatmış kediler, kimin girip çıktığına bakar, içeriden gelen ciğer kokusu ile kendilerinden geçerlerdi. Arada dükkânın patronu “Kambersiz düğün ve önünde kedisi olmayan ciğer dükkânı olmaz!” dercesine onlara haklarını verirdi.

Bu arada çocukluğunu bildiğim bir genç Türk müşteri geliyor dükkâna, birlikte kapının önüne çıkıyoruz. Ben soruyorum, o anlatıyor:

“Ben burada puroya alıştım. Bu farklı bir kültür. Sigara kullanmıyorum. Ercan Hazar, bu alanda bir numara. Bu işi bilen ve seven, artı kalite arayan, burayı bilir ve gelir. Kapıda oturan kişi mesela, önemli bir bankanın en üst düzey yöneticilerinden biri. Kimse kimseyi rahatsız etmez. Çünkü puro içenler zaten belirli sınıfın veya o sınıfa girmek isteyenlerin mensubu. Puro o insanların kullandığı bir tür sigara.”

DEDEDEN MİRAS BİR TUTKU

– Peki, bu Puro aşkı nereden geliyor?

 Büyükannem ve büyükbabam tütün çiftçisiydi. Türkiye’deki TEKEL için tütün üretip satıyorlardı. Ben küçük bir çocukken; dedem, tütün bitkilerine çok dikkat ederdi. Tütün’ün tam potansiyelini geliştirmesi için tütüne çok fazla “sevgi” katmak ve sevgi ile yaklaşmak gerektiğini bana hep söylerdi. Dedem her zaman şöyle derdi: “Tütüne de eşinize de iyi davranın!” Dedemin bu manada tütünün fermantasyonundaki titizliği ve sevgisi beni derinden etkiledi. Büyükannem ve büyükbabam fermantasyonu kendileri yaptı. En zor iş buydu zaten. Tütünün ne kadar hassas olduğunu o zaman öğrendim. Kendi anlık duygularınız bile tütünü etkileyebilir. Tütün hasadı ne kadar iyi olursa olsun, kötü bir ruh halindeyseniz, tütünün fermantasyonuyla ilgili her şey ters gidebilir. Bu bilgileri ve tecrübeleri rahmetli dedemden öğrendim ve hiç unutmadım

– Fakat herhalde hikâye burada bitmiyor. Puro ile ilk anılarınız nasıl başladı?

– Evet. Hikâye bayağı uzun aslında. (Gülüyor). Sonra İstanbul’da mimarlık okurken bir seyyar satıcıdan puro aldım. Bir “Montecristo No.4” idi ilk purom. Bu asla unutamayacağım bir andı. Boğaz’ın kenarında oturdum ve puromun tadını çıkardım ve neredeyse yeni bir aşk kadar yoğun, farklı bir zevk yaşadım. Bu beni büyüledi. O zamanlar, mütevazı öğrenci bütçemle İstanbul’da her üç ayda bir puro alabiliyordum. Ayrıca o zaman bu Montecristo’yu bir daha asla bulamadım. Bu puroyu hiç unutmadım. Avusturya’ya geldiğimde ilk deneyimim Avusturya tütününden Graz’da yapılmış “Grossglockner” marka puro ile oldu. Tamamen farklı bir kalibreydi. Tıpkı ilk “Virginia” markası purolar gibi. Bu tamamen farklı bir tütün tüketimi deneyimiydi, çok yoğun. O zamanlar – dürüst olmak gerekirse – bana oldukça itici geldi. Ara sıra bir Virginia tüttürürüm, bu tür bir zevk belirli bir olgunluk gerektirir. Her şeyden önce, bunun arkasındaki puro-sigara kültürünü anlamalısınız. Ne yazık ki, Tekel olan Avusturya-Tabak’ın yönetmeni Virginia artık yok, gerçekten harikaydı, eşsiz bir tat. Geçen yıl Rauch ailesinin bu tür sigara içme kültürünün Retro bir versiyonunu üretip piyasaya sürdüğünü görmek bir zevkti. Retro, bilinçli olarak yakın geçmişin akımlarını, modalarını türeten veya taklit eden tarz olsa da sanki gerçekti. Avusturya’da tütün üretimine yeniden başlamak, ne yazık ki neredeyse kaybolmaya yüz tutmuş bir gelenek. Eskiden varmış. Avusturya’da uzun dolgu üretimi yapmak elbette kolay değil. Pahalı. Tüm bu çalışma, Avusturya’daki üretimin buna değmesi, aslında bir mucize. Avusturya’da 30 avronun altında bir fiyata premium puro üretmek bence mümkün değil. Bu tür projelere destek verilmeli. Her gün yeni bir şey öğreniyorum. Ama sanırım konuyu dağıtıyorum. (Gülüyor.)

– Peki, müşterileriniz sizi Küba purolarında uzman olarak takdir ediyor. Son zamanlarda Küba purolarının kalitesinin düştüğünü düşünüyor musunuz?

– Dürüst olmak gerekirse: Bazı markalar iklim değişiklikleri altında kesinlikle biraz kalite kaybetti. Bunu söylemek benim için kolay değil, çünkü Küba’da kendimi evimde gibi hissediyorum. Kübalılar çok hassas insanlar, beni Kübalı olarak algılıyorlar. Bu insanlar kalbime çok yakın ve bu sıcak insanları incitmek hiç istemiyorum. Pek çok Kübalı benimle ilk tanıştığında bana sarıldı. Bu tamamen farklı bir iletişim seviyesidir. Ben gizemli bir insan değilim, ama oradaki insanlarla güçlü bir bağ hissediyorum. Bu insanları tanıyorsanız, ürünle çok farklı şekilde ilgilenirsiniz. Bu yüzden Küba purolarına tamamen tarafsız kalamam, beni Küba’ya bağlayan çok şey var.

AVUSTURYA VE ALMAN MEDYASININ İLGİSİZLİĞİ

– Avusturya’da daha fazla uzman bayi olması gerektiğini düşünüyor musunuz?

 Avusturya’da daha fazla uzman satıcının yerleşmesi beni memnun ediyor. Margaretenstrasse boyunca sadece puroların satılmasını tercih ederim. Aynı bizim Kapalı Çarşı gibi. O zaman tüm tutkunlar, bu sokağa gelir ve eminim ki, hepimiz bundan faydalanırız.

– Avusturya’da uzman bir satıcı olarak çalışmak nasıl bir şey, ne düşünüyorsunuz?

– Göçmen geçmişim olması bunu kolaylaştırmıyor. 1996’dan beri Avusturya vatandaşlığına sahibim. Kendimi Avusturyalı gibi hissediyorum, ama ne yazık ki Avusturyalılar beni her zaman öyle görmüyorlar. Buraya uyum sağlamak için çok uğraşıyorum, kesinlikle kriterlerin yüzde 99’unu karşılıyorum. (Gülüyor.)

– Bir yıl önce “Negocios” kategorisinde “Premio Habano del Ano” ödülüne layık görüldünüz. O zamandan beri sizin için ne değişti?

– Aslında hiçbir şey. Ben sadece işimle, toplum için üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum. Kendi işime odaklanıyorum. Uluslararası alanda ödül çok iyi tanındı ve takdir edildi. Burada Avusturya’da belli bir ağız tadı var. Puro Dergisi dışında, Avusturya Büyükelçisi, medya temsilcilerine büyük bir basın açıklaması yapmasına rağmen, Premio Habano’nun ödülü hakkında hiç kimse gerçekten haber yapmadı. Avusturya’yı Küba’da sahnede temsil ettim, o ülkedeki çalışmalarımdan dolayı ödül aldım. Avusturya’da pek fark etmemiş olsanız bile bu benim için büyük bir ödüldü.

– O bir yıl içinde kıskançlık veya kırgınlık yaşadınız mı?

– Bence her zaman belirli bir “kıskançlık ve çekememezlik beslemesi” vardır. Avusturya’da bu şaşırtıcı, çünkü burada hem bölgesel koruma hem de tekel var.

 

“BÜTÜN HAYATIMI PUROYA ADADIM”

– Bir tür “göreviniz” varmış gibi hissediyorsunuz kendinizi? Eğer öyleyse, hangisi olurdu?

– Tütün tutkusu. Avusturya’da daha iyi bir eğlence atmosferi yaratmak için elimden geleni yapıyorum. Her yerde insanları bir araya getirmeye çalışıyorum. Bir puro keyfi için kendi yerinizi bulabileceğiniz bir kulüpte olduğu gibi. İnsanlara sunmak istediğim şey, bir puro içmeyi kutlama fırsatı. Dükkânımın hemen yakınında birkaç puro kulübü var ve çeşitli kulüpleri puro tiryakileriyle bir araya getirmek için elimden geleni yapıyorum. Her kulübün var olma hakkı vardır. Avusturya’da herhangi bir kulüpte yer almadım, ancak çeşitli kulüplerin puro severler arasında bir ağ oluşturma konusunda tutkuluyum. Sigara kulüplerini desteklemek giderek daha önemli hale geliyor Avusturya’da bir noktada, Avrupa’nın geri kalanında olduğu gibi, yemek ticaretinde sigara içme yasağı olacak, bu yüzden rahatlayabileceğiniz ve puronuzun tadını çıkarabileceğiniz uygun odalar yaratmak özellikle önemlidir. Kimseyi rahatsız etmek istemiyoruz, bu sadece zevk alabilmekle ilgili.

– Çok fazla uluslararası müşteriniz olduğunu varsayıyorum? Doğru mu?

– Çoğunlukla uluslararası birçok puro severle yaşıyorum. Mağazamız bir alışveriş caddesi üzerinde değil, yüzde 10’luk müşterimiz olabilir. Yüzde 90’ı düzenli müşteriler, yüzde 70’i yurtdışından geliyor.

– Uluslararası müşteriler neden size geliyor? Sizi dünyadaki diğer tüm uzman satıcılardan ayıran nedir?

– Sanırım bunun nedeni, çoğu kişinin takdir ettiği rulmanlarımın kalitesi. Eşim, kızım ve ben, puro ile nasıl başa çıkıyoruz, bu tutkunun müşterilerim tarafından da hissedildiğini düşünüyorum. Puroların bakımı söz konusu olduğunda, elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Bütün hayatımı puroya adadım. Haftada sadece bir gün izin alıyorum ve o gün pazar. Depomda en az dört saat geçiriyorum, orada puroların iyi olduğundan emin oluyorum.

PUROHANE SANKİ “HİSSELİ HARİKALAR KUMPANYASI”

Tekrar dükkâna giriyorum. Devamlı bir hareket. Türkiye’den dükkânın ününü duymuş üç-beş Türk genç turist içeri giriyor. Ancak benim bir başka randevum var. Yetişmem gerek. Vedalaşıyoruz hepsiyle.

Bu gözlemler, benim kırk beş dakika içinde gördüklerimin yarısını içeriyor. Fakat içimde bir kuşkuyla dışarıya çıkıyorum.

Çünkü biliyorum: Eğer bu “purohaneye” bir daha gelirsem şeytana uyup tekrar puroya başlama ihtimalim yüksek. (yenivatan.at)

KAYNAKLAR: Cigarajournal, Zigarre, Cigar Journal

 

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner