14. Mayıs Türkiye’nin seçiminde batı nerede duruyor?

"Türkiye'nin seçimi!" başlıklı analiz "14. Mayıs tarihinde Türkiye'de vuku bulacak seçimlerde din bezirganlığının yanında, kadın haklarını irdelerken dikkat çekici bir şekilde batının  bu seçimlerde ne etliye ne de sütlüye karışmadan sessiz kalmasının nedeni olarak Türkiye'nin hep geri kalmış bir antitez olarak bir nefret objesi kalmasını mı istiyor ?" sorusunun adeta cevabını arıyor.

Marmara Grubu Vakfı Avrupa Birliği ve İnsan Hakları Platformu Başkanı Müjgan Suver´in usta kaleminden Gözlem gazetesinde yayınlanan analizinin dikkat çekici kısımları şöyle:

Türkiye’de hem iktidar ittifak partileri, hem de muhalefet ittifak partileri deprem felaketinin acıları nedeniyle eskisine nazaran daha sessiz ve renksiz de olsa seçim kampanyasına başlamış görünüyor.

Hepimizin beklediği gibi 14 Mayıs’ta Türkiye, yeni bir parlamento ve yeni bir cumhurbaşkanı seçecek. Aday listeleri 19 Nisan’da kesinleşti. 20 sene gibi uzun bir süre iktidarda kalan AKP’ye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemine karşı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde kurulan altı partili Millet İttifakı yarışacak.

Dikkatimi çeken, hemen bütün ittifakların seçim kampanyalarında demokrasi, refah, eşitlik söylemlerinin yanında, ne kadar dindar olduklarını gösterme gayretinde olmaları…

Özellikle bu son 20 yılın iktidarının meşruiyetini demokrasi ve laiklik temelleri üstüne değil de din ve dindarlık temellerine dayandırma gayretinin mirası olan dindarlık konusunun bu kadar siyasetin içine sokulması doğru mudur? İnançlara yaşam tarzlarına saygılı olmak ve inanç özgürlüğünün korunacağına söz vermek yeterli değil mi? Her siyasetçi mutlaka dindar olmak zorunda mı? 20 yıllık bir deneyimden sonra bile hâlâ ahlaklı olmakla dindar olmak arasındaki büyük farkı anlayamadık mı?

İktidarla dindarlık yarışına girmek ne kadar yanlışsa, kadınları hala başörtülü kadınlar, başörtüsüz kadınlar diye nitelendirip yanlarında maskot gibi her ikisinden birer tane bulundurma gayretleri de incitici olmaya başladı. Siyasetçiler bilmelidir ki, başörtülü veya başörtüsüz olsun bütün kadınlar eşittir ve erkeklerle eşit hak ve özgürlüklere sahip olmak için mücadele vermektedirler. Bütün bu dindarlık gösterileri yarar getirmediği gibi, gelecekte ülke açısından büyük bir tehlike de yaratıyor… Muhalefet, iktidarla girdiği dindarlık yarışıyla bu yanlış dönüşümü kalıcı hale getirdiğinin farkında mıdır acaba?

Çünkü seçim sadece Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimi değil, aynı zamanda bir referandum. Sistemin referandumu. Millet İttifakı kampanyasının temelini güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş temeline oturtmuş görünüyor. Millet İttifakı, Anayasa’yı değiştirecek Meclis aritmetiğine sahip olursa Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine, demokrasiye büyük kayıplar yaşatan, halkı fakirleştiren Başkanlık sistemine veda edilecek. Mecliste muhalefet beklediği milletvekili sayısına ulaşamazsa bir geçiş dönemi yaşanacak gibi görünüyor.

Bütün bunlar olup biterken Brüksel’den hiç ses gelmemesi seçimlere ilgi göstermediği anlamına gelmiyor tabii ki. Sanırım her iki taraf da kazanabilir ihtimaline karşı, Macaristan seçimlerinde olduğu gibi yanlışa düşmek istemiyor AB temsilcileri nasıl bir seçim sonucu arzuladıklarını alenen söylemeye cesaret edemiyor…

Mayıs ortasındaki seçimlerden sonra Türkiye’de farklı bir hava oluşabilir mi? Mümkündür. Her şeye rağmen AB’nin Türkiye’ye bakışı pek değiştirmeyecektir. Gerçekçi olmak gerekirse AB, üyelik için gereken tüm şartları karşılasa dahi ortada mülteci sorunu varken, Türkiye’nin yakın gelecekte üye olmasını hiç istemeyebilir. Çünkü Türkiye onun için absorbe edemeyeceği kadar büyük bir lokma.

Kılıçdaroğlu kazanırsa, Batı, özellikle AB ciddi bir sınamayla karşı karşıya kalacak. … İslamcı ve artık milliyetçi çizgideki Erdoğan’ı “ötekileştirmek” çok kolaydı. Örneğin AB başkentleri Kılıçdaroğlu Suriyelileri geri gönderirse onların başka yollardan Avrupa’ya geçmesinden çok endişeli. Hâlbuki Erdoğan onları kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için Türkiye’de tutmaya razı oluyordu. Yüzünü yeniden Batıya dönmüş, iktidarları demokrasi ile değiştirebilen bir Türkiye, Batı’da, AB’yi Hıristiyan Kulübü olarak gören dinci, sağcı, tutucu, ırkçı çevrelerin işine gelmez. Çıkarlar söz konusu olunca Avrupa değerleri de unutulabiliyor. O nedenle AB siyasetçilerinin çoğunun canını acıtacaktır. Onların gözünde Türkiye’nin anti-tez olmaktan çıkması ellerindeki argümanları yok edecektir. Bu nedenle içten içe seçimleri Erdoğan’ın kazanmasını tercih bile ederler.

Türkiye’de bu seçimlerin, yüzyıllık Cumhuriyetimizin en önemli seçimi olacağına inanıyorum. Türkiye Halkı kendi kimliği ve ideolojisi ile ilgili en önemli kararını verecek. Karanlığa, cehalete, yoksulluğa, yalana dolana devam mı diyecek yoksa aydınlığa, kardeşliğe, refaha, akıl ve bilime merhaba mı?Bu arada herkese iyi bayramlar dilerim. * Müjgan Suver , İstanbul, 21. Nisan.2023)

Diğer kaynaklar

http://www.marmaragrubu.org/mujgan-suver-ab-bakanligindaydi-

 

Relevante Artikel

Back to top button
Cookie Consent mit Real Cookie Banner