AIES`in 23.Forum´u: Avrupa’nın Küresel güç kaymasında rölü nedir?

AB kendi güvenliğini,” Bizim canımız can, Türkiye dahil komşu ülkelerinin canı patlıcan “ mantığı ile bakma huyundan acilen uzaklaşmalıdır.

Birol Kılıç/Analiz

Kısa adı AIES olan “Austrian Institut for European and Security” adlı önemli Think Tank kuruluşunun “23. Europaforum: Avrupa’nın Küresel Güç Kaymasında Rölü” başlıklı bir günlük forumda Türkiye’yi direk ilgilendiren başlıklar önemli konuklar ile konuşuldu ve tartışıldı.

Macron’un bir gün önceki ifadeleri toplantıya damgasını vurdu

Marmara Vakfı Başkanı Akkan Suver ile  Avusturya Türk Kültür Cemiyeti Başkanı olarak katıldığımız bu toplantıda AB’nin Brüksel merkezinde çok tartışılan Türkiye’nin Suriye harekâtı olunca nelerin konuşulduğunu, sıkıntıların hangi noktada odaklandığını birinci elden öğrenerek fikir alışverişinde bulunma imkânına ulaştık.

AB kendi Ordusunu kurmak istiyor

Toplantıya özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Türkiye’nin güney sınırındaki terör tehdidine karşı Suriye’de Fırat’ın doğusunda başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’na  karşı, The Ekonomist’e verdiği röportajına, “Bir diğer NATO müttefikiniz Türkiye, bizim ilgimizin olduğu bir alanda haber vermeden askeri harekât düzenliyor. ABD’nin bağlılığı kapsamında NATO’nun gerçekliğini yeniden değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. ABD ve NATO müttefikleri arasında stratejik karar alma aşaması koordinasyonu yok” ifadesi damgası vurdu.   NATO’nun, müttefiklerden birine yapılan saldırının diğerlerine de yapıldığını öngören Beşinci Maddesi’nin geçerliliğine hala inanıp inanmadığına yönelik sorulan soruyu ise Macron, “Bilmiyorum. Beşinci Madde yarın ne ifade edecek ki?” şeklinde yanıtladı.  Avrupa’nın ‘uçurumun kenarında’ durduğunu belirten Macron, “Şu an deneyimlediğimiz şey NATO’nun beyin ölümüdür” dedi ve Avrupa’nın ‘uyanması’ gerektiği, kendisini jeopolitik bir müşterek olarak düşünmediği sürece silineceği uyarısını yaptı. ABD Başkanı Donald Trump’ın Avrupa Birliği’nin ‘Avrupa projesi fikrini benimsemediğini’ belirten Macron, bölgenin ayrıca Brexit sebebiyle oldukça zarar gördüğünü vurguladı. Macron, ABD’nin Avrupa’ya ‘sırtını döndüğünü’ söyledi ve Avrupa’nın kendi ordusunun kontrolünü alması gerektiğinin altını çizdi.

Macron ayrıca şu ifadeleri toplantıda konuşuldu: “Amerika Başkanı bizim Avrupa projemizin fikrini paylaşmıyor ve Amerikan politikası bu projeden uzaklaşıyor. Bunun sonuçlarını şu anda Suriye’de görüyoruz, bizim son analizdeki güvencemiz, Avrupa’yı daha güçlü yapan şemsiye, Avrupa ile aynı yaklaşıma sahip değil. Bu nedenle bizim savunmamız, güvenliğimiz, egemenliğimizin unsurları, kendi başına düşünülmeli… Olgulara olduğu gibi bakmalıyız. Kürenin sizin ortaklarınızla aynı bölgesinde olan partnerleriniz var ve ABD’nin hiçbir stratejik kararı NATO ortaklarıyla alınmıyor. NATO’da ne planlama ne de eşgüdüm var. NATO’da anlaşmazlıkların giderilmesi yöntemi bile yok. NATO’da ortakların birbirlerinin yardımına koşmasına dair 5‘inci madde üzerinde duran Macron, aynen şunları söylüyordu: “Bilmiyorum. Fakat gelecekte 5’inci madde ne olacaktır? Yani mesela Başar Esat rejimi Türkiye’ye karşılık verirse, biz buna karışacak mıyız, gerçek bir sorudur bu. Sadece şunu söylüyorum, bu durumun bilincine varmaz ve buna uygun kararlar almazsak, bir süre sonra jeopolitik olarak yok olmamız büyük bir risktir, en azından kendi geleceğimize sahip olamayız. Buna kesin bir inancım var.Bu uyanış Avrupa’nın askeri egemenliğiyle birlikte olmalıdır ve Rusya ile bir stratejik diyalog başlatılmalıdır.”

Toplantıda Martin Selmayer Avusturya’nın AB Komisyonu temsilcisi olarak , “Fransa da  her zamanki duygusal. Macron’u aşırı sağ Le Pen’e karşı korumalıyız. AB icabında ihtiyacı varsa kendi ordusunu kurabilmeli. Ama Fransa’da AB’yı anlamalı. ” dedi.

Aslında AB’nin kendi Ordusu’ nu kurmasının doğum sancıları Viyana’da kendini gösteriyor gibiydi. Kısaca AB kendi ordusunu kurmak istiyor.

Marmara Vakfı Başkanı Sayın Akkan Suver’i ayrıca Avrupa Gazeteciler Cemiyeti’nin Avusturya Şubesi Başkanı Avusturya’nın tek ve önemli Haber Ajansı APA’nın Yurt Dışı Müdürü Eduart Schütz ile merkezde buluşturarak Türkiye konusunda ve diğer APA Orta Doğu Uzmanı gazeteci ile fikir alışverişinde bulunuldu. APA’nın kısa olarak gezdirildiği ortamda haberin kalbinde Akkan Suver ilgi çekici bir Türkiye gerçeğini anlatırken bizlerde Nisan 2019’da yapacağımız İstanbul gezisine bizleri APA’nin kalbinde kabul eden gazeteci dostlarımıza sözlü davetlerimizi iletmiş olduk.

Akkan Suver Avusturya’nın haber kalbi APA’yı merkez bürosunda Birol Kılıç ile bir nezaket ziyaretinde bulunarak Yurtdışı Haberler Müdürleri ile Türkiye konusunda fikir alışverişinde bulundu.

Akkan Suver Avusturya’nın haber kalbi APA’yı merkez bürosunda Birol Kılıç ile bir nezaket ziyaretinde bulunarak Yurtdışı Haberler Müdürleri ile Türkiye konusunda fikir alışverişinde bulundu.

Savunma Bakanı Türkiye’ye gitmeye sıcak bakıyor 

Toplantıda bir konuşma yapan geçici hükümetin samimi ve pırıl pırıl Devlet Adamı olarak bilinen Avusturya Savunma Bakanı Tuğgeneral Thomas Starlinger’in,” AB Suriye Türkiye arasında  rol almalı ve askeri olarak rol (Tampon barış süvarileri şeklinde)”  almalı mealinde ki ifadesi dikkatimi çekti.

Sağdan sola Marmara Vakfı Başkanı Akkan, Savunma Bakanı Thomas Starlinger, AIES’in Başkanı Werner Fassabend, TKG Başkanı Birol Kılıç

 

Daha sonra ayaküstü sohbetimizde,  “AB’nin askerlerinin Suriye Türkiye sınırında ne işi var. AB orada DEAŞ sorununda var mıydı? Yoktu. Şehit verdi mi? Yok. AB’yi orada kim ciddiye alırda görev verir. AB ne hakla ve ne hukukla oraya gitmek isteyebilir ki? AB üyeleri daha DEAŞ üyesi kendi vatandaşlarını bölgeden almamak için kendi vatandaşlarını vatandaşlıktan atıyor. AB tam üyesi Fransa’nın Cumhurbaşkanı Macron’un açıklamaları ortada. Yanlış anlamayın, eski günler geride kalmadı mı ? AB’yi bu küresel güç kaymasında bu bölgeye yerleşmiş güçler niye istesin ?  Avusturya büyük tarih resmine bakacak olursak 1. Dünya Savaşı’na ortak cephede şehid verilmesinden tutun özellikle Atatürk Türkiyesi’nin kuruluşunda olumlu etkileri ile farklı. Avusturya’nın tarihten Türkiye ile olan inişli ve çıkışlı ilişkisinde bence ağırlığı AB’den daha fazla. Türkiye 1916 yılında hem Çanakkale’de Avusturyalılar ile birlikte İngilizlere karşı savaştıktan sonra Avusturya için Galiçya savaşına 32 bin asker yolluyor. 12 bin Türk askeri Avusturya için şehit oluyor. Unutmayalım Filistin’de ve Orta Doğu’da Avusturya ve Türk askerleri birlikte artısı ve eksisi ile mücadele ediyorlar. Kısaca Avusturya Macaristan İmparatorluğu geçmişi üzerinden sizin, Türkiye üzerinde nazınız var. AB’nin yok. Biz Avusturya vatandaşı Türk olarak Avusturya’nın Türkiye’nin dostu olmasını, dinlemesini ve en başta empati yapmasını  ve o bölgede Avusturya olarak olmasını isteriz.”

Avusturya Savunma Bakanı Starlinger, “ Ama biz oraya Avusturya olarak gidemeyiz. Biz AB tam üyesi olarak Brüksel ile birlikte hareket edebiliriz. Avusturya tek başına nasıl hareket edecek? “ dedi.

Evet,Sayın Savunma Bakanı haklı idi. Ama mesela Fransa’nın içinde olduğu bir AB ordusu ve başta AB Askeri Birlik Suriye’de ne kadar güven verebilir? Türkiye, ABD, Rusya veya Suriye bunu niye AB’ye  Barış Elçisi rolü vererek kabul etsin? Dürüst olalım. Avusturya bile 2013 yılında Birleşmiş Milletler gözetimde olan İsrail Suriye arasında Golan Tepeleri diye adlandırılan yerden  gözlemci ve aracı olan BM askerlerini “düzenli bir şekilde” ani bir kararla SPÖ- ÖVP koalisyon hükümeti zamanında  Başbakan Faymann’ın ‘”Askerlerimizin hayatı birinci sıradadır. 39 yıl sonra buradan çekiliyoruz” diyerek dört hafta içinde 380 askerini haklı olarak tamamen çekmemiş miydi? Zamanın BM Genel Sekteri Ban Ki-moon, “Üzüntü verici. Bari BM’e biraz daha zaman verin. Avusturyalı askerler yerine başka ülkeden askerler isteyelim” demişti. Kısaca bu AB’nin asker yollama işi bu zamanda o kadar kolay bir adım değil. AB içinde bu konuda en tecrübeli ülkenin gururla ifade edebilirim ki Avusturya olduğunun altını çizmekte yarar var.

AB üyesi Fransa Libya gibi ülkeyi niye bombalanmasın başını çekti?

Ama bu analizin başında verdiğimiz Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un bu son oldukça bencil ve Suriye’de ve kendi ülkesinde tamamen kendi siyasi çıkarlarına yönelik BM’nin her ülkenin kendi güvenliğini sınırlarında sağlama hakkına sahiptir, diyen 51. maddesini artı 1998 Suriye Türk arasında birlikte veya tek başına terör odaklarına karşı imzalanmış; hareket etme mutabakatını hiçe sayan oldukça kaba açıklaması ile AB’yi güçlendirmemiştir.

Dünyanın merkezi Fransa değildir. AB sadece Fransa’dan ibaret değildir. Fransa’nın eski Cumhurbaşkanları Sarkozy’nın ısrarlı lobisi ile arsızca başını çektiği ve bazı AB ülkelerinin de içinde bulduğu NATO kuvvetleri Libya’da kötülerin içinde en iyisi olan Kaddafi rejimini bombalayarak yok etmelerinin sonuçlarının ne kadar yanlış olduğunu AB ülkelerine Afrika’dan gelen mülteciler ile hala yaşamaktadır. Libya ve çevresinde bu savaş ile açılan kurulu düzenin yok edilmesi ile oluşan istikrarsızlıklara girmiyorum. Korkunç bir “insanlık dramı”  diyebileceğimiz bir resim var ortada. Fransa bombaladığı Libya’da gelip yeni bir düzen kurmuyor. Fransa burada kime hizmet etti? AB Fransa gibi güç ile böyle bir ordu mu kuracak?

Toplantıda Martin Selmayer Avusturya’nın AB Komisyonu temsilcisi olarak,” AB değerler(Werte) ihracat etmeli. Fransa’nın duygusal tepkilerini biliyoruz. AB üyeleri birbirini empati yaparak anlamalı” dedi. AB’nin en güçlü iki üyesinden olan Fransa’nın bu duygusal Libya bombalaması sonrası kurulması istenilen AB Ordusu Fransa’nın hangi duygusal inişli çıkışlarına gebe olacak acaba?

AB bu anlamda güven vermiyor. Keşke güven verebilse ve dengeleyici bir rol alabilse.

Bilmiyorum ama bizim tezimiz bu çerçeveler içinde şu oldu:

“İşte sorunda burada. Güven. AB güven vermiyor.  Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin modern bir devlet olarak alt yapısının kuruluşunda Avusturya’nın ne kadar imzasının olduğunu biliyor musunuz?  Çok. Bizim tüm tarihi arşivlerimiz sizde. Sizinkiler de bizde. Acılar, sıkıntılar, mutluluklar ve umutlar karşılıklı yazılmış. Bunlar incelediğinde Avusturya aslında Türkiye’nin Ankara’da hangi hükumet olursa olsun en iyi anlayan ve Türkiye’nin güvenini en başta kazanması gereken ülkedir. Avusturya’nın Türkiye üzerinde ağırlığı için inişli çıkışlı ilişkilerimizde çok olumlu noktalar vardır. Avusturya Türkiye arasında iç siyasete yönelik olmayan siyaset üstü tekrar ahde vefa dayanan dostluklar kurulmalı.”

8 milyonluk Avusturya Türkiye için ne kadar zor bir ülke görünse de bana göre  80 milyonluk Türkiye’nin düşmanı değil. Avusturya geçmişten kalan rekabet içinde gerek Balkanlar’da gerek ise diğer alanlarda kendine mesela AB’de Türkiye tam üye olursa en başta AB parlamentosu içinde 100 Türk Milletvekili olacak diyerek rakip gören bir ülke. Rekabet güzeldir ama yeri ve zamanı karşılıklı baskı ve şantaj yapılmadan icra edilmesi kurallarına dikkat etmek şartı ile. Burada en önemli nokta dostluk kapılarının kapanmasının önüne geçilmesidir. Bu kapıların bencilce kapanmasına ve kurulmuş köprülerin kabaca atılmasına tanık olduk. Hiç hoş değildi. Avusturya’nın iç barışına zarar veren bu siyaset genel olarak uzun vade içinde çıkarına ise hiç değildi.

Hedefimiz Avusturya Türkiye arasında olumlu insani, kültürel ve sosyal yeni köprüleri sağlamlaştırmak. Yeteri kadar köprüler kökünden bencilce siyasetler ile sarsılmıştır. Bu anlamda Marmara Vakfı Başkanı 25 yıldır dostumuz Sayın Akkan Suver’e bu köprülerin sağlamlaştırılmasında hükümetler üstü attığı sağlam adımlardan dolayı Viyana’dan  içtenlikle şükranlarımı sunarım.

AB’nin güvenliği bundan sonra neden Türkiye’den geçer?

Bu bir günlük önemli sempozyumun merkezinde AB’nin Rusya, Çin ve Amerika’nın son yıllarda aralarında vuku bulan devler savaşında bir küresel güç olarak treni kaçırmış olmasının yankıları, önlemleri ve hayalleri tartışılmıştır. AB “Küresel Güç” dengesinde kendisini artık dev aynasında görmekten vazgeçmeli. İsterseniz Türkiye AB ilişkileri örneği üzerinden gelişmeleri analiz etmeye çalışalım.

AB Türkiye’nin bırakalım tam üyeliğini, en başta Türkiye’nin üzerindeki ağırlığını, ciddiyetini ve nüfuzunu çifte standartları ile kaybederek adeta cüceliğe mahkûm olmuştur.

AB artık kendi güvenliğini, “Bizim canımız can, Türkiye dahil komşu ülkelerinin canı patlıcan “ mantığı ile bakma huyundan acilen uzaklaşmalıdır.

AB artık İngiltere’nin AB’den hoş olmayan bir şekilde ayrılışı, Balkan ülkelerindeki belirsizlikler ve Zengin Kuzey-Fakir Güney AB´sine ayrılmış “de facto” hali ile artık yapıcı eleştirilerde bulunmalı ve kendine çeki düzen vererek en başta hem içte hem dışına güven veren ve ihracat eden bir partner olmalıdır.

Nefret objesi yapılmış insanlar

AB gittikçe dünyanın nostaljik bir müzesi haline gelmek istemiyorsa ciddi anlamda kendi içinde reformlar yapmalıdır.  Çünkü AB’de kimin eli kimin cebinde belli değildir.

Kimse AB’yi bu ve çifte standart içerikli kararları nedeni ile eskisi gibi ciddiye almamaktadır. En son Fransa’nın iç siyaseti nedeni ile Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın AB ile tam üyelik müzakereleri başlamasına keskin bir hayır ile ‘hayır’ demesi. Fransa Başkanı Macron bu kararı verirken ülkesinde yaşayan çok fazla Arnavut ve Kuzey Makedonya vatandaşlarının fazlalığı ve bu manada Le Pen adlı aşırı sağcı rakibinin gelecek seçimlerde bunu karşı kışkırtıcı delil olarak kullanmasından korkmuştur.

Kısaca AB üyeleri  farklı farklı şu anda Avrupa’da ki sınırdaşlarına üyelik konusunda iç siyasetlerine alet etmektedir. Aynısını yıllardır Avusturya ve Almanya’da yaşıyoruz. Türkiye’nin AB hevesi  tam üyelik müzakere edilsin hakkı alınmasından sonra fasıllar açılmayarak kursağında bırakılmıştır. Türkiye içinde vuku bulması muhtemel en başta hukuki vs. reformların yapılmasının önü AB´nin iki yüzlü siyaseti adeta kapatılmıştır. Burada Ankara hükümetinin hatalarıda insan aklına sığmayacak kadar büyüktür.

Türkiye adeta kaosa AB tarafından sürüklenmiş, ülkelerinde yaşayan Türk asıllı vatandaşlar Türkiye’den geldikleri için her seçimde  şeytanlaştırılmış, Nefret objesi yapılarak  iç siyaset  içinde oy avcılığı için kullanılmıştır. Avusturya’da yaşayan Türkler hangi kesimden olursa olsun kendi günlük sorunları yanında özellikle bu şeytanlaştırmaların son on on beş yılda gelenek haline gelmesinden dolayı adı koyulmamış büyük bir psikolojik travma yaşamaktadır.

Burada Türk hükümetinin Avusturya’da korkunç hataları az değildir. AB’nin burada yaptığı hatalar ile ağırlığını, inanırlığını ve bu ülkeler üzerinde ki ağırlığını kaybederken kendi ülkesinde iç barışa ve güvenirliğe zarar vermiştir. Hele hele Rusya, Çin ve Amerika emperyalist güçlerinin cenkleri ortada iken. AB treni resmen kaçırmış durumdadır. AB’nin küresel güç kaymasındaki rolü bellidir; tribünlerde patlamış mısır yiyip bu oldukça  çetin maçı gazozunu içerek izlemektir.

Bundan sonra AB’nin güvenliği Türkiye’den geçer 

AB en başta Türkiye gibi ülkelerin istikrarsızlaşmaması için elinden geleni kendi güvenliği için yapmalıdır.

Türkiye bir ada değil. Atsan atamazsın. Satsan satamazsın. AB adeta Türkiye’yi torbaya koyup denize atmak istiyor. Neden? Erdoğan ve ekibine çok kızıyorlar… Ama Türkiye Erdoğan ve Erdoğan Türkiye değildir. AB her şeye rağmen niye Türkiye gibi komşusunu sanki herkes tek tip bir vücut gibi görmektedir. Türkiye her ülke gibi renklidir.  Türkiye kökleri Asya ve İran’a dayanan özellikle Osmanlı ile birlikte bir Avrupa gücü ve oyuncusu olmuş. Osmanlı ilk önce aslında Balkanlar’da kurulmuş… Daha sonra İstanbul ve Edirne  dâhil edilerek Anadolu’yu hükmü altına almıştır. Türkiye 700 yıldır bir Avrupa gerçeğidir… AB içinde Türkiye gerçeğine dün Asya’dan atlılarla gelmiş ve gelecek yıl gitmeleri gereken sürü bunlar diye bakmaktan vaz geçmelidir.

AB  Türkiye’ye yıllardır demokrasi ve hukuk devleti ihracatını ve baskısını AB tam üyelik görüşmelerini kullanarak niye yapmıyor diye soranlar, haksızlar mı?

AB devamlı tehdit ediyor. AB böylece Türkiye’ye devamlı istikrarsızlık ve güvensizlik ihraç ediyor. Bu alışkanlık karşılıklı hale gelmesi doğru değildir.

AB bugün AKP Erdoğan  hükümetinin 2011’den itibaren farklılaşmasının altında yatan nedenlerden biridir. Türkiye-AB ilişkilerinde 60 yıla yaklaşırken Türkiye’nin tam üye olamamış olması ve tam üyelik müzakerelerinin 35 başlıkta halen sürdürülmesinde AB’nin hatası az değildir.

AB verdiği sözleri tutmadı. Hala şu mültecilere söz verdiği 6 milyar Avroluk sözünü tutmaması ayrı bir garabettir. AB böylece yavaş yavaş Türkiye’nin bataklaşmasına neden oluyor.

AB şunu unutuyor. Türkiye daha fazla istikrarsızlaşmaya ve bataklaşmaya başlarsa AB’nin komşusu  “bataklık” olacaktır. Aynı Suriye’nin şimdi Türkiye’nin başına bela olduğu gibi.

AB’nin güvenliği bundan sonra ciddi manada Türkiye’den geçer. AB’nin Türkiye’ye ve renkli Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı dünden daha fazladır. Eski hatalar tekrarlanmamalıdır. ( Birol Kılıç, Viyana, 9. 11.2019)

 

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner