Türk Zaferi’nin Avusturya’daki yankıları

Avusturya basınının Bregenz şehri Gazetesi'nin 13 Eylül 1922 tarihli haberinde şunlar yazıyor: "Türklerin özgürlük savaşının önkoşulları, en elverişli koşullarda bile, biz Almanlar için her zamankinden farklı bir nitelikteydi. Hiçbir anlayışlı ve sorumlu politikacı, Ankara hükümetinin Sevr Antlaşması'nı yürürlükten kaldırmak için izlediği yolun kolay olduğunu söyleyemez. Ancak milli dirilişimiz için Türklerin ulusal fedakârlık yapma istekliliğinden, ülkelerine ve istikballerine olan sarsılmaz inançlarından, aşikâr ulusal birlik ve beraberliklerinden çok şey öğrenebiliriz. Bunlar, hiç şüphesiz herhangi bir ulusal yenilenme için en temel ön koşul olan erdemlerdir. Bu erdemler olmadan Alman halkı da geleceğe ümitle yürüyemez."

Viyana merkezli yayınevimiz „Neue Welt Verlag“ ve Yeni Vatan Gazetesi’nin birlikte yayınladığı Kırmızı Beyaz Kırmızı adlı eserin yazarı İsmail Tosun,“Türk Zaferi’nin  Avusturya’daki yankıları“ başlığıyla toparladığı önemli makale şöyle:

İsmail Tosun Saral [1]

26 Ağustos 1922 günü başlayan büyük Türk taarruzu kısa  süre içinde gelişmiş ve  Türk Ordusu müstevli Yunan ordusunu  param parça ederek 8 Eylül 1922 günü İzmir kapısına dayanmıştı. 9 Eylül 1922, İzmir’in kurtuluşu olarak tarihlere kazındı.

Avusturya’nın en batısındaki Vorarlberg eyâletinin başkenti olan Bregenz şehri Gazetesi de 13 Eylül 1922 tarihli sayısında bu zafere “ Türk Zaferi” başlığı altında yer vererek okurlarına duyurdu.[2] 

 

“İtalyan „Corriere della Sera“ Gazetesi  Türk ordusunun   4 Eylül 1922 Pazartesi günkü raporuna dayanarak   kuzeyden gelen Türk askerlerinin  İzmir’deki Yunan  karargahına 90 kilometre yaklaştığını, Eskişehir’de 5000 esir ve 300 top  ele geçtiğini, Uşak’ta 12.000, Afyonkarahisar’da 5.000 esir alındığını, 3’ncü Türk Ordusunun İzmir’i kuşattığını ve Yunan Ordusu başkomutanının değiştirildiğini okurlarına  bildiriyor.

Diğer taraftan 5 Eylül 1922 günü Rotterdam’a  Londra’dan telsizle ulaşan habere göre   Yunan Anavatan ordusunda isyan çıktığı, Larissa’da İşçi ve Asker  Konseyi kurulduğu,  Atina’daki Yunan Genel Kurmayının  savaşın sürdürülmesinden yana olduğu ve Türk ilerleyişinin Bursa’da durdurulacağına inandıklarını, Atina’ya gelen Venizalos’un  onurlu bir ateşkes sağlanana kadar savaşın devam etmesi lehinde konuştuğunu bildiriliyor.

Öte yandan 5.9.1922 tarihli The Times gazetesi Yunan Hükümeti Anadolu’nun savunmasından vazgeçtiğini kesin olarak teyit  ederek Yunan hükümetinin, ordusunun Küçük Asya’daki geri çekilmesinin mümkün olduğunca az kayıpla ayarlanabilmesi için Atina’daki müttefik hükümetlerin temsilcileriyle müzakereye başladığını yazdı. İstanbul’daki Müttefik Yüksek Komiserliği toplanarak Küçük Asya’nın  tahliyesi ve Hıristiyan azınlıkların korunmasına yönelik alınabilecek  tedbirler değerlendirildi.”

9 Eylül 1922 günü Türk Ordusu müstevli Yunanı ağır bir yenilgiye uğratarak İzmir’e girmiş ve 15 Mayıs 1919’dan beri İzmir ve çevresinde süre gelen zulme son vermiştir. Türk milletinin bu büyük zaferi bütün dünyada yankılar bulduğu gibi Avusturya’nın Viyana ve mahalli gazetelerinde de önemli bir haber olmuştur.   Bregenz şehri gazetesi’de bu zafere yer vererek “Türk Zaferi” başlığı altında okurlarına ayrıntılı bir şekilde şöyle duyurmuştur. [3]

“Küçük Asya’da, tüm Avrupa ve özellikle biz Alman asıllı Avusturyalılar için çok önemli sonuçları olacak bir dram sona ermek üzere, çünkü   Yunanlılar Türkler tarafından  yok edilerek yenildiler.  Cesareti ve hızıyla tüm Avrupa’yı şaşırtan bu Türk zaferi ne anlama geliyor? Her şeyden önce Türkler için resmen ölüm fermanı sayılan Sevr Antlaşması’nın şiddetle yıkılması anlamına geliyor.

Dünya Savaşı’nı sona erdiren beş barış antlaşmasından biri, Garantörlerinin hiçbirinin bile  onu yeniden yürürlüğe  koymaya cesaret edemeyecek şekilde  paramparça edildi.

Garantörlerin hepsi sadece çıkarlarını savunmaya ve  anlaşmalardan elde edilen ganimetleri kurtarmaya çalışıyor. Sevres Antlaşması örneği, ortak barış antlaşmalarının uzun vadeli çıkar toplulukları olmadığını, yalnızca o anın sözde veya gerçek ortak çıkarları olarak bilinen konjunktural topluluklar olduğunu göstermektedir. Ve bunlar ne kadar uzunsa, barış antlaşması o kadar uzlaşma karakterini taşır. Bir sözleşme ne kadar çok taviz içeriyorsa, o kadar çok sorun içerir. Dünya siyasetine yön ve anlam veren, antlaşma yeminleri ve antlaşma ruh halleri değildir, milletlerin çıkarlarıdır. Bunlar kaçınılmaz olarak dikte eder, kimse bunların üzerinde durmaz. Bunu da hatırlamamızda fayda var. Doğu’da olup bitenler semptomatiktir.
Sözleşme hükümleri, onları birlikte yaratan çıkarlar artık örtüşmediğinde ve çatıştığında değer ve anlam kazanır.

Sevr Antlaşması zaten geçmişte kalmıştır; kimse onu bir daha yürürlüğe koyamayacak. Bununla, İtilaf Devletleri’nin İttifak Devletleri’nin yenilgisi üzerine kurduğu „barış binasının“ mihenk taşı kırılmış oldu. Ancak sadece aptallar ve hayalperestler, tüm binanın çökeceğine veya yıkılabileceğine inanabilir. Türklerin özgürlük savaşının önkoşulları, en elverişli koşullarda bile, biz Almanlar için her zamankinden farklı bir nitelikteydi. Hiçbir anlayışlı ve sorumlu politikacı, Ankara hükümetinin Sevr Antlaşması’nı yürürlükten kaldırmak için izlediği yolun kolay olduğunu söyleyemez. Ancak milli dirilişimiz için Türklerin ulusal fedakârlık yapma istekliliğinden, ülkelerine ve istikballerine olan sarsılmaz inançlarından, aşikâr ulusal birlik ve beraberliklerinden çok şey öğrenebiliriz. Bunlar, hiç şüphesiz herhangi bir ulusal yenilenme için en temel ön koşul olan erdemlerdir. Bu erdemler olmadan Alman halkı da geleceğe ümitle yürüyemez.

 Türk zaferinin ve Yunan yenilgisinin pratik siyasi önemini farklı bir alanda ve detaylarda aramak gerekir. Türk zaferi, Fransız zaferi, Yunan yenilgisi ise İngiliz yenilgisi anlamına gelir. Çünkü; İngiltere, Yunanlıları cesaretlendir ve destekler iken Fransa Ankara Hükümetinin arkasında durmuştur. İngiltere tam bir Avrupa gücü değil, yarım bir Avrupa gücüdür. İngiliz imparatorluğunun asıl gücü Avrupa’da değil, denizaşırı mülklerinde, her şeyden önce 500 milyon nüfusu ve tükenmez zenginliğiyle Hindistan’dadır. Hindistan nedeniyle İngiltere ve Fransa Faşoda’da [4]karşı karşıya geldiler. Hindistan’ı elde tutmak için İngilizler Yunanlıları Kemalistlerin üzerine saldı. Bir zamanki Fransız Mısır’ı gibi, Fransız etkisi altındaki bir Fransız Küçük Asyası ve Fransız Orta Doğu’su da Hindistan’a giden yol için sürekli bir tehdit oluşturuyor. Bu nedenle İngiltere’nin yüzyıllar boyunca geleneksel politikası, Türkiye ile koşulsuz dostluğu sürdürmekti.

 Türkiye, Ruslar kuzeyden İstanbul’a ilerleyene kadar birçok devletlerin tanınmış ve zeki politikacıları ve İngiltere için açık bir ilgi alanıydı. İngiltere Ruslara Çatalça hattında durmalarını emretti.

Alman Kayserin’nin Doğuya yaptığı ziyaretlerle, Bağdat demiryolu inşaatı ile   Almanya’nın   İngilizlerin Doğu’daki ilgi alanına girme çabaları İngiliz şüphesini uyandırmaya katkıda bulundu ve İngiliz-Alman gerilimini arttırmaya yetti.
İngiltere, Hindistan’a açılan Bab-ı Âlî’ye kimsenin elini sürmesine izin vermez. Fransa da İngiltere’nin bu tutumuna müsamaha göstermeyecektir. Fransızların Suriye’deki mülkleri ve Hicaz’daki Fransız emelleri, müttefikler arasında şimdiden pek çok anlaşmazlığa yol açtı. Bu; Anlaşmazlıklar açık çıkar savaşlarına dönüşecek.  Entente Cordiale [5] ile ilgili Avrupa siyaseti üzerindeki anlaşmazlıklarda geriye  kalanlar tümüyle Küçük Asya’da olup bitenleri tamamen yok etme tehdidinde bulundular ve bulunuyorlar.

İzmir’in alınmasıyla birlikte Kemal Paşa, hızlı bir zafer serisiyle askerî harekatında  önemli bir merhaleye ulaştı. Güneyde Ege Denizine, kuzeyde Marmara Denizi kıyısındaki Bandırma’ya vardı. Ağustos sonunda Afyonkarahisar’ın doğusundaki ileri bir Yunan karakolu olan Uşak yapılan taktik baskından bile Kemal’in büyük stratejik niyetleri anlaşılmadı.

27 Ağustos’ta güney Türk ordusu şaşırtıcı bir şekilde genel bir saldırı başlattı. 28 Ağustos’ta Afyonkarahisar düştü. 29 Ağustos’ta kuzey kanadı ileri atıldı ve beş gün içinde Eskişehir’e ulaştı.

Bunun sonucunda Bursa ve Bandırma kurtarıldı. Kemal Paşa  9 Eylül’de muzaffer olarak İzmir’e girene  kadar güneyde Eskişehir ve Uşak üzerinden gelen bir demiryolu Yunan ordusunu İzmir’e  bağlıyordu. Yunanlıların moral bozukluğu, kuşkusuz Türklerin yolunu açtı. Bununla birlikte, Türk başarısı kesinlikle reddedilmez. Ama ciddî bir durumda, rakibin moral nitelikleri, şüphesiz stratejik hesaplamada belirleyici faktördür.

Türk süvarileri mükemmel bir iş çıkardı, ancak süvariyi takip eden   piyade ve topçular da, zaferi tamamlamak için zamanında hedeflere ulaştılar. Ayrıca Türk lideri Atatürk’ün de her zaman önde birliklerle beraber olması da zaferi getirdi.  Böylece Türk ordusu sadece on iki günde yaklaşık 320 kilometre yol kat ederek genel bir takdiri hak eden bir başarı kazandı. Fransız malzemesi kazanan güreşçiye yardımcı oldu, Almanlar bu tanımayı bulanıklaştırdı. Ama milli irade ve hareket ruhunu kaybetmemiş, ağzı tıkanmış bir halkın, zincirlerini kırmak için şeytanla birleştiğini anlamalıyız.[6] Başarıları, daha sonra yardımcılarına hak ettikleri yeri vermesini sağlayacaktır.”

Haberin Almanca’dan Türkçe diline tercümesi bu. Türk İstiklal ve Hürriyeti uğruna gözünü kıpmadan canını feda eden kahraman şehitlerimize ve şimdi çoktan ebediyete  uğurladığımız gazilerimize ve Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’e minnettarız. Onlar sayesinde bayrağımız hür ufuklarda dalgalanıyor. Onun gölgesi altında huzurla yaşıyoruz.

Kaynaklar

[1]  Emekli İş Bankası Müdürü, Araştırmacı yazar, Türk Macar Dostluk Derneği Başkanı, Macaristan Şovalyesi

[2] Bregenzer/Vorarlberger Tagblatt, 7.9.1922,s.3, Der türkische Sieg.( Kısa duyuru haber şeklind)

[3] Bregenzer/Vorarlberger Tagblatt, 13.9.1922,s.1 Der türkische Sieg. ( Uzun analiz haber)

[4] Faşoda Olayı, (Faşoda Krizi), Berlin Konferansı sonrasında Batı Avrupa ülkelerinin Afrika kıtasının tamamını sömürgeleştirmek için yarışa girdikleri Afrika’ya hücum döneminde Fransa ve İngiltere’yi  Güney Sudan’da bugünkü adı Kodok olan Faşoda adlı şehirde 1898 yılında karşı karşıya getiren uluslararası bunalımdır.

[5] Almanya  tehdidi karşısında 8 Nisan 1904’te İngiltere ve Fransa arasında imzalanan antlaşma. Birleşik Krallık-Fransa Dostluk Antlaşması da denir.

[6]  Şeytan demekle Bolşeviklerle yapılan anlaşma kastediliyor. Denize düşen yılana sarılır.

Relevante Artikel

Back to top button
Fonds Soziales Wien
Cookie Consent mit Real Cookie Banner