1921 Allgemeiner Tiroler Gazetesi: „Angora!Işık doğudan mı parlıyor?

Türkiye Cumhuriyeti 2023 yılında 100. yılına girdi ve Yeni Vatan Gazetesi birçok haber, proje ve analizleri ile özellikle Avusturya menşeli konulara yer vermeye devam ediyor. Aşağıda yer verdiğimiz 25 Haziran 1921 tarihli "Angora" başlıklı makale, Avusturya’nın Allgemeiner Tiroler Anzeiger Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

İsmail Tosun Saral Ankara´dan yazıyor.

11 Ocak 1921 günü  Türk Zaferi ile  sonuçlanan Birinci İnönü Muharebesi’nde Türk ordusunu imha edemeyen  işgalci Yunan Ordusu, 23 Mart 1921 günü  İnönü’ye doğru yeni bir harekâta başladı.

26 Mart 1921 de Afyon’u işgal ettiler.

İnönü Cephesi’ndeki muharebeler 27 Mart 1921 günü başladı, aralıksız 3 gün sürdü ve 31 Mart  1921 günü başlayan Türk karşı taarruzuna Yunan ordusu dayanamadı ve geri çekilmek zorunda kaldı.  Böylelikle sadece düşman değil milletin makûs talihi de yenilmişti.

İnönü’de kazanılan bu büyük zafer Avrupa’da dost ve düşman bütün ülkelerde  geniş ilgi gördü.

Eski müttefikimiz Avusturya gazeteleri zafere yoğun yer verdiler.

Aşağıda  25.6.1921 tarihli Allgemeiner Tiroler Anzeiger Gazetesi’nde yayınlanan „Angora“ ( Ankara) başlıklı Almanca  bir yorumu takdim ediyorum: [1]

Angora ( Ankara)

Ex Oriente lux[2]—Doğu’dan yeniden bir ışık mı parlıyor?

Yoksa Angora  doğu semalarında yanan bir fener adı mı?

Yoksa dünya kabadayıları ve yasa tacirleri olan İngiltere ve Fransa’ya bir uyarı olarak yeni bir „Mene-tekel-upharsin“ mi?[3]

Ankara ( Angora) nedir?

Bu ismi birkaç ay önce kim biliyordu?

Filistin ve Orta Asya’dan  Osmanlı İmparatorluğunun taht şehri İstanbul’a uzanan askeri yol üzerinde yer alan Anadolu platosunda bulunan antik Roma kenti Angaro, bugün İtilaf’ın yok etme niyetlerine karşı Türkiye’nin korkusuz savunucusu olan Mustafa Kemal’in hükümet merkezidir.

İttifak Devletleri’nin çöküşü ile Türkiye’nin kaderi de onaylanmıştı. Dünya Savaşı’nın „Galipleri“, hayal ettikleri gibi, onu son kez ameliyat masasına yatırmaya hazırlanırken, „Boğazdaki Hasta Adam“la kolay bir oyun oynayacaklarını düşündüler.

Ancak Paris, Londra ve diğer yerlerdeki kendine aşırı güvenen dünya liderleri, Türk halkının karakterini çok yanlış hesapladıklarını çok geçmeden kabul etmek zorunda kaldılar. Türkler, kendilerini celladın kasap bıçağına teslim eden Almanlar ya da Avusturyalılar değildiler. Onlar yedikleri her tekmeden sonra “Küß die Hand!“ [4] demiyorlardı. Ulusal bilinçle dolu bu Türkler.

Bu Türkler  İstanbul’daki aciz hükümeti İngiliz Donanma toplarının korumasına bırakarak, İngiliz donanma toplarının erişemeyeceği Ankara’ya çekildiler ve  Mustafa Kemal’in sancağı etrafında toplandılar. Sözde Sevr Barış Antlaşması’nı yırtıp attılar. Kaderin tuhaf cilvesine bakın ki  Fransa’nın ünlü porselen kenti Sevres’de  Türkiye ile yapılan  barış antlaşmasına “Barış Porseleni” deniyordu.  Bu barış porseleni paramparça oldu kırıldı!

Mustafa Kemal, İngiltere ve Fransa’dan gelen tüm tehditlere aldırmadı. Yeni ortaya çıkmakta olan bir Türk imparatorluğunun esasını oluşturacak, sarsılmaz bir temel oluşturdu. Çok yetenekli bir teşkilatcı olarak, Dünya Savaşı’ndan kalan hâlâ mevcut olan kaynaklarla egemenlik alanını genişletti ve her yönden modernize etti.

Tamamı Türkler´den oluşan ordusu 100. 000 kişiye ulaştı.  Devamlı katılımlarla güçlendi, Donanımı devamlı iyileşti. Hatta yeni demiryolu hatları açıldı ve önemli elektrik santralleri inşa edildi. Topçuları bile hatırı sayılır sayıda mevcut. Hatta Yunanlılar, İzmir’den Kemal’e karşı giriştikleri en son başarısız taarruzlarında oldukça tatsız sürprizlerle karşılaştılar.

Kemal’in bugün İtilaf Devletleri için ne kadar tehlikeli olduğunu Fransız General Fach,  “Türk milliyetçilerine karşı savaşmak için en az 300.000 kişilik bir İtilaf ordusuna gerek vardır.” sözleriyle açıklamıştır. Ancak, Kemal’in geriye doğru sınırsız çekilme olanakları olduğu için bu sayı muhtemelen yeterli olmayacaktır. Mustafa Kemal, askeri gücünün büyük bir bölümünü, Sevr’de dayatılan barışı dayanılmaz bir utanç olarak hisseden yedi yıllık savaştan sonra bile  henüz kırılmamış olan Türk halkının millî duygularından almaktadır.

Ancak Mustafa Kemal, başlangıçta sırtını koruyan ve ayrıca kendisine silah, mühimmat ve son zamanlarda belki de asker sağlayan Sovyet Rusya ile ittifakında daha  güçlü bir destek bulamıyor. Sovyet Rusya ile ittifak sonucunda Bolşevizm’in Küçük  Asya’ya girebileceği korkusu tamamen temelsizdir. Bu aynı zamanda, Innsbruck konferansında da belirttiği  gibi, mükemmel bir Türkiye uzmanı olan Ekselansları Liman von Sanders’in  kanaatidir.

Liman von Sanders’a göre, ideolojik bir bağ olarak İslam, tesadüfen zaten düşüş aşamasına girmiş olan Bolşevizm’den kesinlikle daha güçlüdür. Ayrıca, Küçük Asya’nın Türk nüfusu, esas olarak kendi hesabına çalışan küçük çiftçilerden oluşmaktadır. Bunları  Bolşevik-Komünist fikirler etkilemezler. Dolayısıyla, Ankara hükümetinin Sovyet Rusya ile ittifakı, her iki tarafa da karşılıklı askeri yardım sağlayan salt bir çıkar ittifakıdır.

Mustafa Kemal’in şahsiyeti hakkında  Alman Mareşal Liman v. Sanders Insbruck konferansında ilginç bilgiler verdi.[5] Liman v. Sanders  Ulusal Türk hareketinin her türlü zorluğu ve İtilaf saldırganlığını yeneceği hususunda garanti verdi. Deha asker Kemal, Çanakkale Muharebeleri sırasında genç bir subay olarak temayüz edince Ordu Komutanı Sanders onu grup komutanı yaptı. Yunanlılar eğer yeniden bir çatışmaya girerlerse, Kemal’in İzmir cephesinde kendisine karşı mevzilenen Yunanlıların işini bitireceğinden hiç şüphe yoktur.

Sadece iki hafta önce İngilizlerin ve Fransızların sanki güçlü bir orduyla ona saldırmak istiyorlarmış gibi, savaş tamtamları çaldıkları doğrudur.   Ama  bu sefer Asya topraklarında yeni bir Gelibolu riskine girmektense pes etmenin daha akıllıca olduğunu şimdi fark etmiş görünüyorlar. Hele Kemal mühimmatını Amerika’dan alıyor gibi görünüyor!

Böylece her iki İtilaf devleti de Yunanistan’a Küçük Asya topraklarından çekilmek ve aynı zamanda Avrupa’daki Yunan-Türkiye sınırını biraz değiştirmek hususlarında acil olduğu kadar dostane bir talepte de bulundular.

Yunanlıların muhtemelen acı meyveyi yemekten başka seçeneği olmayacak. Ancak Yunanlılar kutsal bir savaş yaptıklarını düşünüyorlar. Çünkü eski bir efsaneye göre, karısının adı Sophia olan Konstantin adlı bir kral, başkenti Bizans olan eski Doğu Roma İmparatorluğu’nu yeniden kuracaktı. Şimdi bu iki ismin şimdiki hükümdarları ve karısının adı olduğu için efsanenin  gerçekleşme  zamanının geldiğine inanıyorlar. Ama her eski efsane gerçek olmaz!  Mustafa Kemal’in önderliğinde  Türk Milleti´nin  Viyana’da ve Afrika’da bir araya gelmesi çok daha olasıdır. O zaman İngiltere ve Fransa için yutulması zor „Demir Leblebi“ olacak. Umarım ki  zamanla  eski merkezi güçlerin hükümet sanatı akıllanır ve  sonunda kötü muamele gören Orta Avrupa için iktidardaki yeni dünya-politik değişimlerden somut bir ders çıkarır. O zaman gerçekten de Doğu’dan üzerimize yeni bir ışık doğabilir.

[1] Allgemeiner Tiroler Anzeiger, 25.6.1921,s.1, Angora.

[2] Işık doğudan gelir,

[3] İncil’de Belshazzar’in verdiği ziyafet sırasında duvarda beliren Arami dilinde yazılmış “sayıldı, tartıldı ve yetersiz bulundu” anlamında gizemli bir deyim. Bir görüşe göre hükümdarın yönetimi uygun görülmeyip onun alaşağı edilmesidir. Burada İngiliz ve Fransız dünya hâkimiyetinin sonra ermesi anlamında kullanılmıştır.

[4] Avusturyalılar ait bir kibarlık tarzı. Kavalyelerin hanımlara hitap tarzıdır.

[5] Liman Paşa’nın Innsbruck konferansları Yeni Vatan Gazetesinin 30.1.2023 ve 3.2.2023 tarihli sayılarında yayınlanmıştır.

Diğer haber ve analizler

 

25.Haziran.1921 tarihli „Kemal Paşa“ başlıklı metin Avusturya basınında

https://www.yenivatan.at/21-ocak-1921-tarihli-kemal-pasa-baslikli-metin-avusturya-basininda/

Cumhuriyet 100. Yaşında: Müşir Liman v. Sanders  Paşa Türk zaferini anlatıyor
Liman Paşa 1921,22 ve 23 yıllarında Avusturya’nın Innsbruck ve Viyana şehirlerinde Türkiye ile ilgili seri konferanslar vermiştir. https://www.yenivatan.at/cumhuriyet-100-yasinda-muesir-liman-v-sanders-pasa-tuerk-zaferini-anlatiyor/

Mustafa Kemal (Atatürk)  hakkında Avusturya gazetelerinde yayınlanan ilk haberler
https://www.yenivatan.at/mustafa-kemal-atatuerk-hakkinda-avusturya-gazetelerinde-yayinlanan-ilk-haberler/

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI CEPHELERİNDE TÜRKLERLE OMUZ OMUZA SAVAŞANLAR…https://www.yenivatan.at/birinci-duenya-savasi-cephelerinde-tuerklerle-omuz-omuza-savasanlar/

KIRMIZI BEYAZ KIRMIZI

ROT WEISS ROT

Birinci Dünya Savaşı‘nda Avusturya-Türk İşbirliğinden Kesitler adlı kitap, hem internet ortamında E -Book şeklinde hem de baskı halinde yayınlandı. Eser Avusturya’nın Milli Kütüphanesi, Parlamentosu başta olmak üzere önemli tüm kütüphanelerinde yerini kaynak eser olarak almaya başladı. Eserin yazarı İsmail Tosun Saral, „Kitabımla Avusturya Türkiye arasında bir nebze iyilik ve yakınlaşma yolunda bir tohum da ben serpebildiysem ne mutlu bana!“ dedi.
https://www.yenivatan.at/kirmizi-beyaz-kirmizi-rot-weiss-rot/

Otto Viktor Karl Liman von Sanders kimdir?

Otto Viktor Karl Liman von Sanders (Almanca telaffuz: [ˈɔtoː ˈliːman fɔn ˈzandɐs] 17 Şubat 1855, Stolp – 22 Ağustos 1929, Münih), Alman general ve Osmanlı mareşali olan asker.

Otto Liman Von Sanders, 17 Şubat 1855 tarihinde, Prusya’nın Pomerania bölgesindeki Slupsk’de dünyaya geldi. Babası Prusyalı Yahudi bir asilzade ve mülk zengini bir aristokrattı. Genç yaşta orduya yazılan Sanders, 1874 yılında, Essen Muhafız Birliği’nde subay olarak göreve başladı.

1911 yılında generalliğe kadar yükseldi. 1913’de Alman Ordusu’nun Osmanlı birliklerine eğitim ve lojistik hizmet vermek üzere oluşturduğu komisyona başkan olarak atandı ve I.Kolordu Komutanlığı’na getirildi.

Yaklaşık 80 yıldır ordusunu Avrupa’nın teknik seviyesine getirmek için modernizasyon çalışmaları yürüten Osmanlı İmparatorluğu’nda, bu amaç doğrultusunda görev alan son Alman general, Liman Von Sanders oldu.

Özellikle Sultan II. Mahmud döneminde oldukça fazla ağırlık verilen askeri ıslahat çalışmalarının, aradan 75 yıl geçmesine rağmen istenilen başarıya ulaşamamasının nedeni, Alman teknik ve eğitim desteğinin yetersiz kalmasından ziyade, Türklerin, Doğu medeniyetlerine özgü alışkanlıklarını, Batının katı askeri metotlarına uyduramamasıydı.

Osmanlı şehzadeleri ve yüksek asilzade sınıfının oluşturduğu yönetim kademeleri ve bunlar arasındaki koordinasyonsuzluk büyük bir problemdi. Bunun yanı sıra, saraydaki iç çekişmeler, yolsuzluklar ve kötüye kullanılan görevler de büyük bir sorun teşkil ediyordu. Bu durumda, Alman danışmanların, ordunun altyapısını iyileştirmeye, ıslah etmeye yönelik çalışmaları etkisiz kalıyordu. Hizmet sektöründe ihtiyaç duyulan nakliye ve iletişim de, altyapı eksikliğinden dolayı, o yıllarda oldukça yetersizdi.

Relevante Artikel

Back to top button
Cookie Consent mit Real Cookie Banner